Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

BAŞLIKSIZ!

BAŞLIKSIZ!

BAŞLIKSIZ!

 

Bu yazıya başlık koymayacağım…

Biraz duygusal, biraz reel,  biraz da isyanla yazacağım…


Biraz uzun yazacağım, belki biraz sert yazacağım çünkü biraz rahatmama lazım.

 

Ataları zulüm görmeyenlerin, dedeleri hain olanların  bu yazıyı anlamasını beklemiyorum.

 

O yüzden biraz uzun yazacağım.

 

Vicdanı olana, ahlakı olana, ceddine layık olana yazacağım.

 

Yazacağım ki, neslime mesaj olsun, ceddime layık kalayım.

 

Okuyanın canı canım olsun, okumayanın canı sağ olsun.

 


Yaşlı ninem bir gün TV izliyoruz…

 

TV`de bir filimde  Ermenilerle Türkleri gösteriyor...

 

Nenem bir anda `anaa oğul bunlarda insanmış` dedi.

 

Şaşırdım `nene sen onları hiç görmedin mi? dedim.

 

`Görmedim oğul ama katliamlarını gördüm` dedi.

 

O katlliamları çocuk yaşta gören nemem hayatı boyunca ermeni denince bir canavar zannedermiş meğer.

 

Ve kafasındaki ermeniyi `uzun kulaklı, kıllı, kuyruklu, keskin dişli bir yaratık` olarak tanımladı.

 

Kadın haklı, zira o katliamları insan denilen canlıların yapması mümkün değildi.

 

Bu olayı yaşadıktan sonra benim tarihi hakikatleri kitaplardan, avşirlerden öğrenme gerek kalmadı, işte hakikat ortada idi ve tüm gerçekliği ile nenemden yansıyordu.

 

Ve tüm gerçeği nenemin dularında ve beddualarında görüyordum.


Bilmem biliyor musunuz Türkiye üzerinde şer ittifak kuran azınlıkların şöyle bir fıkrası vardır ;

 

`Türk, Kürt ve Ermeni, üç kafa dengi, bir iki elma koparıp yemek için varlıklı bir Türk’ün bahçesine dalarlar…Daha elmaları koparıp yemeye fırsat bulamadan, yakayı ele verirler…

 

Bahçe sahibi Türk, önce Ermeni’yi kenara çeker ve “Sen hem Hıristiyan hem de Ermeni’sin, ne cesaretle bahçeme girer, elmalarımı koparırsın” deyip Ermeni’yi bir güzel pataklar!...

 

Sonra Kürt’e döner, “Sen Müslümanlığına mı güvendin de girdin bahçeme” der ve Kürt’ü de elden geçirir, sık elden…

 

Sıra Türk’e gelir!…Türk’ü karşısına alıp, “Sen nasıl Türk’sün, nasıl Müslümansın?... Bunlarla bir olup bahçeme girmeye utanmadın mı?...” diyerek Türk’ü de benzetir, bir güzel!...

 

Yaka paça bahçe dışına atılan üç arkadaş şaşkındır, neye uğradıklarını anlamaya çalışırlar…

 

Kürt: “Biz üç kişiyiz, o bir kişi, biz bu dayağı nasıl yedik!?...” diye sorar arkadaşlarına…

 

Türk, “Biz Ermeni’yi dövdürmeyecektik…` der.

 

Fıkra budur ya bunu liboş, dönme basın ve onların tettikçiler alır sakız gibi çiğner çiğner önümüze koyarlar.

 

Kendilerinin SARI ÖKÜZ`ü kaptırdıklarını ima edercesine bu fıkra ile  uyanış hareketi başlatmak isterler!...

 

Bu fıkrada dikkat edilmesi gereken bir hususta Türk`ünde içinde olduğu üç arkadaş gurubunu yine TÜRK dövüyor!  İlginç değil mi? Aslında ilginç değil çünkü bu fıkrayı kurgulayanlar çok ince pilan yapmışlar onu seneryolaştırmışlardır.

 

İyi Türk , kötü Türk şeklinde seneryolaştırılan bu fıkrada bir tilkilik pilanlayanlarada     birde benim  penceremden bakayım;

 

-Fıkrada kesin olan şudur ki;  ermeni ve kürtler HIRSIZ`dır ve hak etmedikleri, alın teri dökmedikleri bir şeyi talep etmektedirler. İşte bu sebepten hırsızlığa İYİ dedikleri Türk`ü alet etmişler, mal sahibi hakkını savunurken ise kötü ilan edilomiştir.

 

- İkinci bir bakış açım ise; hepsinin dayak yemeleri ve yenilmeleri. Yine komik bir durumdur ki. Bu dayak yemede Ermeni başlangıcı  yani `sarı öküz`ü oluşturmaktadır.   

 

Yine İYİ ve HIRSIZ Türk`ün dayak yemesi de cephe genişletmektir.  Matamatiksel orantı ile bakarsak onların artık ELMA çalma şansları kalmamıştır. Ahlaki açıdan bakarsak yargılanmalı, hükum giymelidirler.

  

Neyse…Şimdi Diyeceksiniz nenen ve bu fırkra nereden aklına geldi?

 

Başbakan Erdoğan bazılarının kendinden beklemediği benimse çok şaşırmadığım bir ermeni açılımı yaptı ve 1915`teki olaylardan dolayı Ermenilerin torunlarına taziye verdi. CHP` ise hemen `geç kalınmış bir açıklama` dedi.

 

 Zaten nerede Türk Milletini yaralayan bir açılım olsa CHP hemen destek veriyor. Bu CHP`nin ATTATÜRK`ün kurduğu parti ile bir alakası yoktur ve Ata kalksa ilk hesabı inanın onlardan soracaktır.

 

Başbakanın kelime kelime incelenince `insanı bir yaklaşım` olarak nitelendire bileceğiniz açıklaması aslında ülkenin AB krıterlerindekki yol haritasına sadakati, ABD`ye olan bağlılığının veya verilmiş sözler karşısında sıkışmışlığın bir özetidir.

 

Yoksa başbakan o açıkılamayı isteyerek yapmamıştır, verilmiş sözleri vardır.

 

Yakında `Yeni Türkiye` üzerinde başlayacak Azınlık Hakları savaşlarının başlangıcıdır bu açıklama. Bu yaramız yeni değildir kökleri vardır!

 

Bu gün Türkiye`de yaşadığımız terör olaylarının kaynağına inersek göreceğiz ki: 1800’lerden itibaren, “ezilen Hıristiyanlar”ı Osmanlı’ya karşı himaye etmek söylemiyle bir “Doğu Sorunu” yaratılmış ve Osmanlı bünyesinde yaşayan Hıristiyan azınlıklar, bunlar içinde de en çok nüfusa sahip olan Rum ve Ermeniler bu müdahale politikasının aracı olarak kullanılmışlardır.

 

Osmanlı’nın çöküş döneminde ise yine Rum ve Ermeniler’e devlet kurma hakkı verme yoluyla Türkiye’yi bölüp parçalayacak benzer bir siyaset, daha da geliştirilerek izlenmıştir. Bu siyaset nihayetinde Osmanlı`nın parçalanmasında önemli rol oynamış Ermeni`ler ve Rumlar devlet kuracak güce bile gelmişlerdir.

 

Ancak tarih Türk Milletinin Mustafa Kemal`le verdiği Bağımsızlık Savaşıyla bu oyunu bozmuş ve emperyalizmin hedeflerini işte bu günlere kadar uzatmıştır,

 

İşte bu kesim üzerinden ülkemiz politikalarına da sinsi sinsi el atılmaktadır ki, bu atılımın en önemli ayağı AB sürecidir.

 

Hani biz de ülkemizi sevmek için bir  `mozaik yapı` söylemi başladıya o yapıyı güya kardeşlik için başlatanlar aslında Türkiye`nin 1999`la 2004 arası imza attığı AB kırıterlerini hayat geçirme çabalarındadır ve başbakanın Ermeni Açılımı buna örnektir.

 

Peki nedir o AB kiriterleri gelin sizilere  yorumsuz hatırlatalım;

 

a)Ege sorunu; ‘‘Doğu Ege'de Kardak adası ile ilgili olarak Türkiye'nin provokatif askeri operasyonlarından kaygı duymaktadır, Kardak adası ,1923 yılındaki Lozan Antlaşması, 1932 yılında İtalya ve Türkiye arasındaki Protokol ve 1947 Paris antlaşmasına göre Oniki adalar gurubuna dahildir ve 1960 'lı yıllardaki Türk haritası bile bu adaları Yunan toprağı olarak göstermektedir.’’ {15,02,1996)

 

b) Ermeni Soykırımı iddiaları; ‘‘Türk hükümeti ve TBMM’ye, özellikle Türkiye  devletinin kurulması öncesinde Ermeni azınlığı (maruz kaldığı soykırımın kamu oyunda kabulü ile.Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturan Ermeni azınlığa taze bir destek vermesi çağrısında bulunur.’’ (15,11,2000)

 

c)Azınlık Sorunu-Bölücülük; ‘‘Avrupa parlamentosu Türk yetkililerine, Kürt toplumunun siyasi temsilcileriyle.özellikle de ülkenin güneydoğusundaki kentlerin belediye başkanlarıyla, diyaloga girmeleri çağrısında bulunur.’’ (15,11,2000)

 

d) Patrikhane; ‘‘Avrupa Parlamentosu, dünyanın her tarafındaki milyonlarca Ortodoks Hıristiyan için Konstantinopolis'teki Patrikhanenin önemini göz Önünde bulundurarak,... Türk yetkililerinin Ekümenik patrikhanenin tam olarak korunması konusundaki yükümlülüklerinin farkında olarak...Ekümenik Patrikhanenin ve diğer dinsel yerlerin binalarının korunması için gerekli önlemleri alması için Türk yetkililerine çağrıda bulunur.’’ (24,10,1996)

 

Yukarıda sıraladığımız ve AB'nin birer kararını örnek verdiğimiz her mesele ve altına imza attığımız her karar bugünkü sorunlarımızın kaynağıdır. Siz yoksa bu dertler yeni mi başladı sandınız?

 

Bu gerçekler ışığında, pusulalarını başkalarından almışların yol haritasını yeniden gözden geçirmesi gerekir. Yoksa `ama bizim 2023 hedefimiz var` derken bir anda Ermeni Soykırımını etkinliklerini yapanların politikalarına kurban gideceklerdir.

 

Tüm bunlardan sonra taziye verilmesi gerekenlerin listesini istiyorsanız vereyim;

 

`Türkler, Türkler, Türkler`

 

1.5 asırdır Ermeni mezalimine uğramış Türk Milleti'nin garip bir torunu olarak bu açıklamayı kabul etmiyorum. Devletimizi atalarımızın katillerinden özür dileme noktasına getirenleri şiddetle red ediyorum. 1915 yılında başlayan Ermeni mezalimi ASALA denilen Ermeni terör örgütünün Türk diplomatlarını şehit etmesi ile devam etmiş, sonrasında yerini PKK Terör Örgütü’ne bırakmıştır.  Bununla yetinmeye Ermeniler Andican`dan Karabağ`a nerede Türk varsa Rus`larla birleşerek katliamlarına devam etmişlerdir.

 

Onlara halen `MİLLETİ SADIKA` diyenlerin milli kökenlerinin iyi incelenmesi gerekmektedir. 

 

Bu vesile ile katliamı yapanların torunlarına `Huzur içinde yatsınlar` diyenleri mezarda kemikleri sızlayan atalarımın merhametine havale ediyorum

 

Uzun mu yazdım? Kimilerine göre EVET, bana göre daha çok söz vardı.

 

Sert mi yazdım? Kimilerine göre EVET, Kimilerine göre HAYIR

 

Rahatladım mı? HAYIR

 

Ne zaman rahatlayacağım? KARABAĞ`ın HESABI SORULDUĞU ZAMAN… vesselam

 


Selçuk Düzgün / BAKÜ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk DÜZGÜN Arşivi