AYNEN `12 EYLÜL` ÖNCESİ!
AYNEN '12 EYLÜL' ÖNCESİ!
Dün gece dostlarla hasbihalimizde yine ülkeyi kurtarıyorduk.
Çok iyi dostlar olsakta baktık ki, hasbihalle başlayan süreç şiddetli tartışmalara ve zıt kutuplara doğru yol alıyor…
Sohbet kızışınca 12 Eylül dönemini yaşamış bir ağabeyimiz şöyle dedi,`ozamanda aynen böyleydi, bizler arkadaştık ve her gün bulunduğumuz ortamlarda ufak terfek tartışıyorduk, sonra tartışmalar büyüdü, sonra kan aktı ve bu kanı durdurmak zor oldu…`
Bundan sonra ben sustum!...
Ve aklıma ülkemizin geldiği şu kutuplaşmada siyaset veya politikadan ne anladığımıza kısaca baktım!
Düşünün bir akşam bir komşunuza misafirliğe gitseniz, en geç yarım saat sonra başlar ülke kurtarma konuşmalarınız…
Veya bir kahve de iki el oyun çevirmek isterseniz, bir kulağınızda ülke mesellerinden ve çözüm yollarındadır…
Ve yine camiye giden bir Müslüman gidene kadar yanındakine savunduğu partiyi ve ona muhalefet edenleri anlatır, namaz sırasında çıkışta ona aynı konuda konuşacaklarını hem de secdeye varırken kafasında tasarlar…İçki masalarındakileri ise anlat anlat bitiremesin.
Yani biz ülkemizi, memleketimizi okadar sevmekteyiz ki; hayatın her alanına bunu taşırız…
Ve herkes kendi bakış açısından mutlak doğruları bulmuş ülkesinin kurtuluşu için delice savaşmaktadır.
Bu durumda resmin genel tablosuda şudur;o ortamda tıptan, inşaattan, sanattan, bilimden vs... anlamadığı halde iş siyasete gelince birden kırk yıllık uzman gibi anlayan, konuşan uzmanlara dönüşürler.
Mesala;onlara sorsanız dayak yiyen tıp personelinin çözümü hemen ellerindedir veya terörle müzadelede tek yok onların dediğidir, hatta Darvin`i yaşasa onu müslüman yapacak kadar alimdir bunlar.
Halimiz böyle iken dilerseniz gelin size sosyolojik terimler olarak şu siyaset, politika nedir biraz özetleyeyim;
Siyaset: Arapçadan dilimize gelmiştir.
Anlamı: At eğitimidir.
Politika:Yunanca polis kelimesinden türemiştir.
Kelime anlamı: İdare etmektir
Yani görüldüğü üzere hayatımızı esir alan ve memleketimizin kurtuluş reçetesi olan bu iki kelimenin en başta kendi öz dilimizle bile bir alakası yoktur ki, özümüze hizmet etsin.
Yabancı kaynaklardan dilimize geçsede kabul edelim ki, siyaset başlı başına bir uzmanlık ve sanat alanıdır. Bir netice alma sanatıdır. Bir birikim, bilgi ve altyapı gerektirir.
Diğer mesleklerin aksine olarak siyasetin sabit ve kalıcı kuralları yoktur. Daima değişen şartlarda, başkalaşan ortamlarda, kuralların su gibi akıp gittiği bir dünyada inisiyatifini kullanarak, zamanlamasını ayarlayarak, manevralar yaparak sonuca ulaşmaya yönelik bir meslektir.
İşte bu sanatı iyi yapanlar aslında memlekete hizmet ederler, yani bu sanat kahve köşelerinde, camilerde, meyhanelerde yapılsada işin uzmanları tarafından yapılırsa geçerlilik ve verimlilik kazanacaktır.
Bu açıdan ülkemizdeki siyasileri örnek alırsak aklımıza her şeyden once şu geliyor `Bunların icra ettikleri şey nedir?` Evet gerçekten nedir?
Hadi ben halkın sokakta, kahvede yaptığı siyasetten vaz geçtim, Allah aşkına şu hergün yazılı ve görsel basın olarak karşımıza çıkan siyasilere bir bakın acaba kaçı millet aydınlatma adına olumlu bir şeyler yapmaktadır.
İzleyenler var mı bilemiyorum ama ben ibret almak için en çok TR-3`ü yani Meclis TV`yi izlerim, kelimeleri kırparak anlatıyorum aynen mazara şu; Kürsüde söz olan milletvekilinin henüz sözünü tamamlamasına izin vermeyen diğer vekil ya sesini yükselterek ya masalara vurarak tepki veriyor ve şu kelimeler dağarcığından dökülüyor` utanmaz, siz şerefsizsiniz, siz vatan hainisiniz çaldıklarınızı tek tek sayacam…vs…` buna cevaben konuşan vekil`asıl şerefsiz, asıl hırsız sizsiniz, söylediklerini ispat edemesen müfterisiniz, şerefsizsin, adisiniz….vs…`
Ve genelde birine adi, şerefsiz demeden önce de 'SAYIN' diye başlarlar cümlelerine.
Hal böyle iken, millet 'beni temsil et' diye meclise gönderdiği vekilinin o davranışlarını görünce sizce sokağa kendisi nasıl yansıtır…bakın örnekleri etrafınızda çoktur.
Bizleri temsilen devlet yöneten, bizlerin sesi olan siyasilerimiz gerçekten bu davranışları mı o kürsüden sergilemeliler?
O kürsü bir milletin namusu, şerefi ise siz hangi taraftan olursanız olun mutlaka bir kötü laf size söylenmiştir!
Gerçekten zor zanaat siyaset, yapılan işin hiç de kişisel olmadığı göz önüne alınırsa vazifenin ehemmiyeti aşikar, ancak böyle kişiliksiz, çürüyen siyasilerin işi nereye getirdiği ortadadır.
Ve siyaset şu anda ükkemizde bilimsel açıklaması dışında aynen şöyle tanımlanmaktadır ; 'çıkar sağlamak amacıyla yapılan kurnazca davranış.'
Evet işin özeti; biri doğu diğeri batı terimi olarak hayatımıza giren bu iki kelime `siyaset ve politika` aslında bizim yaşadığımız veya uzaklaştığımız kimlik problemininden özeti niteliğindedir.
Şimdi o kimliksizliği izliyorum, meğer içimizde ne silahlar saklamışız. "Tek doğru benim doğrum "deyip, freni kopmuş kamyon misali, önümüze gelene çarpıyoruz, hakaret ediyoruz, küfrediyoruz…Ne kadar bölünmüşüz meğer...(bu yazıyı okurken bile hangi tarafta oldugumu anlamaya çalışıyorsunuz) Bu duruma gelmemize sebep olanları eleştirirken, onlarla aynı gömleği giymişizde haberimiz bile yok.
Oysa bu güzel vatan hepimizim değil mi? Biz kocaman bir aile değilmiyiz?
Bizler savaş meydanlarında canımıza, namusumuza, vatanımıza kasteden düşmanın bile yaralısına ölüsüne hürmet etmiş milletiz. Sırf ideolojik farklılığından dolayı kendi memleketimizin evlatlarına sırt mı döneceğiz?
Asla!
Tüm bu tartışmalar ülkemizde siyaset veya politika dediğimiz şeyi gerçekten hizmete yönelik, gerçeğe yönelik olması üzerine olmalıdır. Bunun olmasını istiyorsak önce birbirimizi anlamalı, duygudaşlık kurmalı ve toplumsal ortak aklı oluşturmalıyız.
O aklın oluşması için hangi görüşten olursanız olun karşı tarafa saygıyı mutlak hayat felsefesi yapmalısınız kendinize.
Unutmayalım! Başka Türkiye gerçekten yok.
Son söz:
'AKLI SELİM'erle 'AKLI SEFİL'lerin tartışmasından çıkacak sonuç;
'AKLI SELİM'lerin deliler hastanesine yatması olacaktır.
Selçuk Düzgün- Bakü
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.