Arayışınız bitmesin!
Bu kitabın son yazısının başında belirteyim ki, gençlerin işi kolay değil. Bir yanda her taraflarını sarmış olan teknolojik eğlence tuzakları, bir yanda gençliğin enerjisi, bir yanda gelecek hayalleri var. Manevi arayış içerisine giren gençlerin önünde o kadar çok seçenek var ki, bu seçenekler arasında doğrusunu bulmak için ciddi bir emek sarf etmeleri gerekiyor. Elbette Müslüman bir anne-babadan doğmuş olan Müslüman çocuklarını konuşuyoruz. Hepsi Müslüman ama hangi Müslümanlardan? Din ve maneviyat menüsünün bu kadar kalabalık olduğu bir ortamda, gençlerin kafasının karışmaması mümkün değil. Kafalarının karışması kötü bir şey mi? Şahsen arayış içerisinde olan karışık bir kafanın, bulduğunu sanarak durağan kalmış bir kafadan daha değerli olduğunu düşünenlerdenim.
Somut Tanrı Beklentisi
Yapılan bir sosyal deneyde peygamberimizin kabrinin nerede olduğu soruluyor. Gençlerin bir kısmı peygamberimizin kabrinin Kâbe’nin içinde olduğunu söylüyorlar. Bu olayı ilk dinlediğimde şaka yapılıyor sanmıştım. Ama bu bir şaka değil. Neden böyle düşündüklerinin cevabı zihnimde sonradan oturdu. İbadet edilen yer (Kâbe) içerisinde birisi yoksa oraya neden eğiliyor insanlar diye düşünen gençler var. Şahısları putlaştırmaya öyle bir alışılmış ki, değerli bir şahsın olmadığı bir mekân, Kâbe bile olsa kutsal sayılamıyor. Somut bir yaratıcı beklentisi var bazılarında.
Yurt dışında verdiğim bir eğitimden sonra yanıma gelen bir anne, Almanya’da ilkokula giden oğlunun somut bir yaratıcıya dua etme isteğinden bahsetmişti. ”Anne! Ben de sınıf arkadaşlarım gibi dua ettiğim yaratıcıyı görmek istiyorum” demiş Almanya’da anaokuluna giden çocuk. Çünkü bütün sınıf arkadaşları somut olan bir şey karşısında (haç veya Hz. İsa figürlü haç) dua ediyorlar. Bu anneye ayaküstü verdiğim cevap belki yeterli olmamıştır. Ancak bu soru beni çok düşündürdü. Somut, gözle görülen, dokunulabilen bir Allah’a dua etmek istiyor çocuk.
Hz. İbrahim’in çocukluğuna dair Kur’an’da anlatılanlar, bu konuda bana yol gösterdi. Yaratılanlara bakarak yaratıcıyı görmemiz gerektiğini gösteriyor. İnsan gözleriyle gördükleri, elleriyle dokundukları üzerine düşünmüyorsa, somut olarak görmediği şeyleri anlaması da zorlaşıyor. Bu konuda en büyük sorumluluk başta anne-baba olmak üzere, çocuklara ve gençlere din anlatan herkese düşüyor. Bir ağacın yaprağına bakarken ayet göremeyenler, Kur’an yapraklarına bakarken de ayet göremezler. Gökyüzüne bakarken ayet göremeyenler, Kur’an’ın yüzüne bakarken de ayet göremezler.
Yaratılandan yola çıkarak yaratana iman etmek gerektiğini bilmemiz ve gençlere öğretmemiz gerekiyor. Modern hayat veya şehir hayatı, insanın yaratılandan çok uzak kaldığı bir yaşam biçimidir. Yaratılanlardan uzak olmak bazı insanları yaratandan da uzaklaştırıyor.
Yeni icatlar arasında yaratılanları göremeyen bir nesil ile karşı karşıyayız. 2022 rakamlarına göre köyde yaşayan insan sayısı toplumun sadece %6’lık bir kesimini oluşturuyor. Şehir ve modern hayatın koşturmacası bir yanda dururken, her gün gençleri kendisine hayran bırakan büyüleyici teknolojik gelişmeler diğer yanda duruyor. Elindeki akıllı telefon tarafından aklı alınmış insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Her gün bir şey icat eden insan aklına hayran olanlar, aklı yaratanı düşünemez hale geliyorlar. Denizin içinde yüzen balık gibi, suyun kıymetini anlamıyorlar.
Cep teflonundaki navigasyona bakmaktan gökyüzüne bakmaya zamanı olmuyor insanın. Gökyüzündeki yıldızlar, binlerce yıldır insan için navigasyon işlevi görürken, son yıllarda kimse gökyüzüne bakma ihtiyacı bile hissetmiyor. Şehir ışıkları nasıl ki yıldızların güzelliğini görmemizi engelliyorsa, elimizdeki akıllı telefonlar ve yeni teknolojiler yaratılanları görmemizi engelliyor. Yaratılanları görmeyenler yaratanı nasıl anlayacak? Parmak iziyle ve yüz taraması ile açılan cep telefonu teknolojisine hayran olurken, her insanı ayrı ayrı parmak izi ve göz retinası ile yaratan Allah’a kulluk yapmak aklına gelmiyor insanların.
İnsan Allahsız yaşayamaz
Kişisel olarak insanın ateist olabileceğine pek inanmam. Belki kalabalık toplulukların inandığı gibi bir inanca sahip olmayabilir bazı insanlar. Özellikle sosyal medyada bazı ateistlerin tek gündeminin Allah inancı olması bile, ateizmi sindiremediklerini düşündürür bana. Takip ettiğim bazı ateistlerin tek gündemi yaratıcının yokluğudur. Sürekli inanmadığı bir şeyden bahseden bir insan, tavırlarıyla dikkat çekme derdinde değilse, ateist olmayı ruhuna sindiremediğini göstermiş olur.
Aydınlıkta Üşümeyin!
Din-bilim tartışması, biri olunca diğerinin olamayacağı üzerine yapılıyor yıllardır. Birbirine destek verecek, güç katacak din ve bilim birbirinin düşmanı gibi görüldü hep. İslam hakkında yeterli bilgi sahibi olmadan, piyasada mevcut din algısıyla İslam hakkında olumsuz yorum yapan bilim adamlarıyla, bilimin insana ve insanlığa kattığı değerleri bir türlü anlamayan din adamlarının seslerinin yüksek çıkması, bu tartışmanın doğru bir zeminde yapılmasına engel oldu. Son yıllarda özellikle sosyal medya ortamlarında, bu tartışmaların daha yoğun yapılıyor olmasının çok faydalı olduğu kanaatindeyim.
Din ve bilim tartışmalarıyla ilgili son dönemde dinlediğim en güzel tespit Sayın Dücane Cündioğlu’na ait. “Din ısıtır bilim aydınlatır” diyerek, insanın hem ısınmaya hem aydınlığa ihtiyacı olduğunu kendine has üslubuyla anlatıyor. Sıcak ve kapkaranlık bir ortamda yaşamak veya aydınlıkta üşümek zorunda değilsiniz. İnsanın ve insanlığın huzuru bu ikisinin birlikteliğindedir. İbn-i Rüşd’ün muhteşem benzetmesiyle söylemek gerekirse; “Din ve akıl bir annenin göğsünden süt emen iki sütkardeştir.”
Bilerek İman veya İnkâr Edin
Türkiye gibi birçok İslam ülkesinde, okuyarak değil dinleyerek öğrenilmiş bir din algısı vardır. Çevresinden öğrendiklerini Allah’ın dini sanan gençler bu dinden uzaklaşıyorlar. Gençlerin deist veya agnostik olması üzerine konuştuğumuz birçok arkadaşım “Bu hurafelerin din olduğuna inansam bende deist olurdum” diyor. Bu insanların önemli bir kısmı geleneksel din öğretileriyle yetişmiş, okuma alışkanlıkları sayesinde duyduklarını sorgulayarak hakikate ulaşmış insanlardır.
Birçok genç büyüklerinden dinledikleri saçma sapan hurafeler yüzünden psikolojik sorunlar yaşıyorlar. Ailelerinden korktukları için itiraf etmeseler bile ateist, deist veya agnostik oluyorlar. “Ailemin yanında Müslüman gibi davranıyorum” diyen birçok genç var. Zamanla internet ortamında veya sosyal hayatın içinde hurafelerden arındırılmış din adına duydukları, gözlerini açıyor ve yeniden düşünmelerine vesile oluyor. Hurafelerle deist olup bilgiyle yeniden Müslüman olan birçok genç var. İnanacaksanız bilerek inanın, inkâr edecekseniz bilerek inkâr edin. Okuma ve araştırma alışkanlığı edinmezseniz, hurafe bataklığından kurtulur, inançsızlık bataklığında boğulursunuz.
Aramaya Devam Edin
Arayışı bırakmış insanların çokluğu sizi rehavete sevk etmesin. Arama zahmetine katlanmak istemeyen insanların çokluğuna bakıp bir kenara çekilmeyin. Her arayış her sorgulama sancılı olacak. Yıllarca anne-babanızdan dinlediklerinizi sorgulamak kolay olmayacak. Din adına yüzyıllardır anlatılanların yanlış olduğunu anlamanın şokunu yaşayacaksınız belki de. Koca Profesörlerin sürekli övdüğü, karşısında önünü iliklediği hurafelere karşı gelirken, sesinizi yükseltirken belki sesiniz titreyecek. Devlet ve siyaset adamlarının bile övgüler dizdiği isimleri eleştirmek cesaret ister. Bu cesareti göstermenin bedelini ödemeye razı olmazsanız, korkaklığın bedelini ödersiniz.
Rehberiniz akıl ve vahiy olsun. Şayet akıl ve vahyi rehber edinmezseniz, din menüsündeki yemekler arasında gidiş gelişler yaşarsınız. Akıl ve Kur’an gözlüğü ile seçim yapmazsanız ruhunuzu doyurma adına yapacağınız seçim sizi zehirler. Deniz suyu gibi içtikçe susarsınız, susadıkça içerisiniz. O çarkın kölesi olarak yaşar, kölesi olarak ölürsünüz. Hem dünyanızı hem ahiretinizi kaybedersiniz. Unutmayın! Mezara yalnız girecek, hesabınızı tek başınıza vereceksiniz. Annelerin evlatlarından kaçacağı gün, sizi hiç kimse kurtaramaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.