Amazonları Kim Yakıyor?
Biz orman diyoruz ama orman değil. Bir orman okyanusu desek yeridir. Altında dünya sularının üçte ikisini bulunduruyor. And dağlarından Atlantik okyanusuna kadar dünyanın en uzun nehri ortasından geçer. Sadece Amazon nehrinde binden fazla balık türü bulunur. Eğer nehir kolları olmasa bir yerden ötekine gitmek de mümkün değildir. 7 milyon km kareden fazla alanı ve dokuz ülkeyi kaplar.
Dokuz ülkedeki Amazonların tümüne girmiş dünyada az sayıdaki kişiden biriyim. Bu benim altı uzun yolculukta toplam üç yılımı aldı. Amazon nehrini boydan boya ve güneyden kuzeye dört kez geçtim. Amazonların en insansız ve derin noktalarına ulaştım. Henüz akıllı telefonlar icat edilmemişti ve ancak özel olarak elde edilebilen coğrafi haritalarla yol alabiliyorduk. Orada insanın ve doğanın en saf halini gördüm. Amazonlarda hiçbir varlığı ötekinden ayırmak mümkün değildir. İnsanın balçıktan, hayvanın ağaçtan, göğün sudan ayrılamadığı gerçek anlamda bir bütün olarak yaşayan bir dünyadır orası. Bu dünyanın bir ruhu varsa onu yalnızca Amazonlarda bulabilirsiniz.
Burası belki de yerkürenin tek yaşayan toprak parçası ve yüzlerce yıldır yağmalanıyor. 20.yy’dan bu yana yakılarak neredeyse yarısını kaybetmiş Amazonlar sömürgeciliğin kurbanıdır. Avrupalı sömürgeciler bu zengin topraklardaki madenleri elde etmek için her şeyi yaptılar. Sadece maden mi? Dönem oldu dünya kauçuk endüstrisi için Amazonlardaki tüm kauçuk ağaçlarını kestiler. Bugün bu orman okyanusunda tek bir kauçuk ağacı bulamazsınız. İsviçre ve Almanya’nın gelişmiş kimya, ilaç ve kozmetik endüstrisinin hammaddesi %80 Amazonlardan taşınır. Nadide meyvelerin en yakındaki şehre bile ulaşmadan doğrudan Avrupa başkentlerine gönderildiğini gözlerimle gördüm. Petrol, gaz çıkarmak için yapılan tahribattan; batılılar daha çok et yesin diye otlak alan, biyodizel üretilsin diye açılan tarım alanlardan bahsetmiyorum bile.
Şimdi Amazonlar yangınlarla gündemde. Bolivya Amazonlarında bu yıl 20 bin(geçen yıla göre %107 artış), Peru’da 6500(geçen yıla göre %105artış) yangın gerçekleşmiş. Fakat özellikle Brezilya’daki yangınlar öne çıkıyor. Bu yıl şu anda geçen yıla göre %78 artışla 80 binden fazla yangın gerçekleşmiş durumda. Ancak yüzey hesaplamasına bakıldığında Brezilya Amazonlarındaki yanan alan önceki yılların çok gerisinde görünüyor. Bu yıl 18,629 km kare alan yanarken örneğin 2004’te 157 bin km kare, 2005’te 161 bin km kare, 155 bin km kare alan yanmış Brezilya Amazonlarında. (Rakamlar Brezilya Coğrafya ve İstatistik Enstitüsü IBGE’den alınmadır. Ölçülerin büyüklüğüne bakarsanız Amazonları biraz olsun hayal edebilirsiniz)
Durum böyleyken neden Brezilya öne çıkarılıyor?
Öncelikle nedeni tartışmalı olsa da küresel ısınma somut bir olgu. Yani dünya ısınıyor. Bunun anlamı orman yangınlarında artışın süreceğidir. İkincisi “gelişmekte olan ülkeler” denilen bizim gibi vahşi kapitalizme ayak uydurmaya çalışan ülkelerde doğa tahribatı olağanüstü boyutlarda. Bu ülkeler aslında geri değil ama sermayenin zihniyeti geri. Yüksek teknolojilere yatırım yapmaktansa, iyi bir eğitim sistemiyle toplumsal gelişimi artırmaktansa, sosyal politikalarla gelir uçurumunu azaltarak tüketimi dengelemektense mevcut doğal kaynakları emperyalist ülkelere peşkeş çekerek sermaye birikimi yaratma yolu tercih ediliyor. Bu yeni bir durum değil ama özellikle 1990’lardan sonra dev inşaat ve maden araçları yaygınlaşınca artık yüz senede gerçekleşen tahribat birkaç yıla sığabiliyor. Daha insanlar ne oluyor demeden dağlar, devasa nehirler ve ormanlar yok ediliyor.
Brezilya meselesi ise politik. İki yüz milyon nüfusa sahip Türkiye’nin dokuz katı büyüklüğünde bir ülke burası. Dünyanın en büyük su ve orman alanlarına sahip. Irk ve kültür çeşitliliği açısından olağanüstü zenginlikte. Doğal olarak büyük bir ekonomiye sahip ama siyasal idari sistemi berbat. 1986’ya kadar çeyrek asır askeri cunta tarafından yönetilmiş. Parlamentoda, partilerde yolsuzluğa bulaşmamış çok az politikacı var. Milyonlarca kişinin üst üste yaşadığı ve polisin giremediği “favela” denilen gecekondu semtleriyle ünlü. Meksika’yla beraber en çok cinayet işlenen kentlere sahip.
Brezilya iki binlerin başında halkçı dalgadan etkilendi ve İşçi Partisi lideri Lula da Silva’yı iktidara getirdi ve 2016 Ağustosunda başkan Dilma Rousseff düşürülene kadar İşçi Partisi tarafından yönetildi. Doğrusu Lula ve partisi Venezuela’daki Kumandan Chávez kadar radikal değildi. Sadece Latin Amerika’nın birliğine önem verdiler ve ulusal çıkarlarını güçleri yettiği ölçüde savundular. 73 yaşındaki eski Brezilya devlet başkanı Lula şimdi komployla hapse atıldı. Eğer girebilseydi son seçimlerde seçileceği garantiydi. Yaratılan kaos ortamında Evangelist dinci bir faşist olmakla övünen Bolsonaro’yu iktidara getirdiler. Bu süreci başından itibaren yargı ve medya gücüyle yürütüp kendilerini orta çağda zanneden akıl yoksunu bir grubu yönetime taşıdılar. Amaç zaten gevşek konfederasyonlardan oluşan Brezilya’yı parçalamak. Böyle bir şeyi ancak Bolsonaro’yla başarabilirler. Zira gerçekten kriminal ve ruh hastası bir kişiliğe sahip Bolsonaro ülkeye istikrar değil karmaşa getirdi. Ordu bunun farkında ve Bolsonaro’yu dengelemeye çalışıyor. Eğer ona kalsaydı çoktan Venezuela’ya savaş açmıştı.
Bolsonaro, aklınca Avrupa ile ABD arasındaki çatışmadan fayda sağlayacağını umuyor. Üstelik de bunu yaparken ABD’ye askeri üsler ve sayısız imtiyazlar sağlıyor. Bu imtiyazlar AB’nin pek hoşuna gitmiyor. Ayrıca Bolsonaro Güney Amerika Ortak Pazarı MERCOSUR’u işlemez hale getirdi. Bu da Avrupa ile ticari bağlara zarar veriyor. Aşırı Amerikancı politikası yüzünden AB’nin Amazonlar’daki yangınlara müdahale için yardım teklifini reddediyor. Fransa devlet başkanı Macron’un hedefi haline gelmesinin sebebi de bu. Yoksa Amazon yangınları işin bahanesi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.