İlker Başbuğ’un 27 Mayıs'ı - 27 Mayıs'ın gerçek yüzü
Peşinen söyleyeyim ki bu satırların yazarı Türkiye gibi ülkelerde kendi iç dinamikleriyle darbe olamayacağını, bütün darbelerin dış kaynaklı olduğuna inanır; içeridekiler asker sivil ancak birer "bizim çocuklar"dır.
Emekli Genelkurmay Başkanı şimdilerin yazarı İlker Başbuğ “Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi” kitap serisinin üçüncüsünü yayınlamış.
Kitapla ilgili Cumhuriyet'te İpek Özbey'le yaptığı konuşmada yine 27 Mayıs önlenebilirdi demiş.
Yine diyorum çünkü geçen yıl da bu zamanlarda kitabın ikinci serisinde aynı tür konuşma yapmıştı; her yıl tekrarlıyor ancak eleştirilerden bir şey öğrenmeye niyeti yok.
Çünkü geçen yıl da "Eğer Menderes, 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir’de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi." demişti.
İLKER BAŞBUĞ’UN 27 MAYIS DEĞERLENDİRMESİNDEKİ YAŞAMSAL EKSİKLER
Genelkurmay eski başkanı Orgeneral İlker Başbuğ 27 Mayıs 1960 askeri darbesini, daha çok Adnan Menderes’in ve arkadaşlarının yanlışlarına bağlayıp dönemin iç siyasi kombinezonlarını uzun bir hikayeyle anlatarak çözümlemeye çalışıyor.
Başbuğ’da, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’yle kurulan ilişkiler, ikili gizli askeri anlaşmalar sonucu ABD ve CIA’nın Türkiye’ye nasıl yerleştiği, emperyalizmin dönemin dünya politikalarının Türkiye’ye yansımaları, örneğin FETÖ’nün 27 Mayıs'la yükselen yıldız haline gelmesi… görülmüyor.
Başbuğ, “Ama bir sonuç var. Bu sonuç 1961 anayasasının ortaya çıkması… Sonuç itibariyle devrimdir.” diyerek 27 Mayıs Anayasası’nın, çoğu insan gibi “ileri” bir anayasa olması tuzağına düşüyor.
27 MAYIS'LA GERÇEKTE NE OLDU?
1- 27 Mayıs sabahı, Türk Silahlı Kuvvetleri, -tıpkı daha sonraki darbe bildirileri gibi!- Alpaslan Türkeş’in sesinden “Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla” yönetime el koyduğunu açıklarken, “NATO ve CENTO’ya bağlılık” güvencesi -yine sonraki darbelerde olduğu gibi- unutulmamıştı!
2- Darbecileri darbenin ertesi sabahı ilk ziyaret eden yabancı ABD Büyükelçisi Fletcher Warren‘di. 28 Mayıs 1960’ta ABD Büyükelçisi’nin zırhlı otomobili tankların arasından geçerek Genelkurmay’a vardığı zaman Warren’ın arka koltukta yanında Selim Sarper vardı.
(Selim Sarper uzun süre Moskova Büyükelçiliği yapmıştı ve sonraki yıllarda ortaya çıkan belgelere göre Moskova’dan Türkiye’ye kripto mesaj göndermeden, önce ABD’ye aynı mesajı gönderiyordu! Türkiye’ye Stalin’in Boğazlar’ı talep ettiğini yazan ve Türkiye’yi ABD’nin kucağına düşüren bu dedikoduyu çıkaran da tesadüfe bakın aynı kişidir!)
Warren’in o gece Pentagon’a tam 32 gizli mesaj gönderdiği bkesinleşti. 2007 yılında gazeteci Nur Batur’un ortaya çıkardığı mesajlardan yalnızca ikisi açıklandı. Birinde Warren’in Gürsel’e, “Türk ordusu ilk kez politikaya karıştı. Pandora’nın kutusu açıldı sayenizde…” dediği yazıyor. (Mesajın altındaki notta ise “ABD’nin Türk Hükümetine fonlardan avans verdiği” yazıyor ama miktarı belirtilmiyor!)
3- 1957 yılında itibaren Demokrat Parti hükümetine açıkça tavır alan üniversiteler 27 Mayıs’ın ilk kurbanı oldu. 147’liler denen tasfiyede hepsi DP’ye muhalif Ali Fuat Başgil, Sabahattin Eyüboğlu, Yavuz Abadan, Nusret Hızır, Tarık Zafer Tunaya, Mina Urgan, Haldun Taner, İsmet Giritli gibi CHP ile beraber hareket etmiş hocalar en baş sıradaydı.
147 öğretim üyesinin görevden alınmasına tepki gösteren, İÜ Rektörü Sami Onar, İTÜ Rektörü Fikret Narter, AÜ Rektörü Suat Kemal Yetkin, Ege Ü. Rektörü Mustafa Uluöz, Ortadoğu Ü. Rektörü Turhan Feyzioğlu istifa ettiler.Ödül beklenirken tasfiye oldu. Milli Eğitim Bakanı’nı bile tasfiyeyi gazetelerden öğrendi. Peki Türkiye’nin bu ulusalcı, bağımsızlık sevdalısı yurtsever aydınlarının tasfiyesine kim karar vermişti? Bu öğrenilemedi!
4- Sular durulacak sanırken Ağustos 1960 – Şubat 1961 arasında bu kez TSK’den, çoğu Kurtuluş Savaşına teğmen olarak katılmış hepsi Cumhuriyetçi 235 general ve yaklaşık 5000 subay eften püften nedenlerle emekli/tasfiye edildi! 31 Aralık 1960’da ABD ile ilk gizli askeri anlaşma bu darbe vasıtasıyla imzalandı. (Bir yıl sonra ikincisi imzalanmıştı.)
5- TSK’nın Atatürk tarafından itinayla oluşturulmuş günlük politikadan uzak “Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama” görevi, dış güvenliğe değil, tümüyle iç güvenliğe ilişkin tehlikelere yönlendirildi. Daha açık anlatımla, asker TSK değil, jandarma TSK oluşturulmaya başlandı. Silahlı kuvvetlerin, kurum olarak siyasal iktidar ortaklığına yönelmesi, bu strateji değişikliğinin sonucudur.
6- 28 Mart 1949 tarihini taşıyan ABD Genel Kurmayının “Kapsamlı Stratejik Görüşler” belgesi doğrultusunda NATO‘nun “gizli ordusu” olarak yetiştirilen “Türk Gladyosu” bu strateji temelinde bu darbeden sonra oluşturuldu ve 1960 darbesiyle devletin iliklerine dek yerleşerek Türk siyasal-toplumsal yaşamının belirleyicisi oldu.
7-NATO’nun stratejisi kapsamında oluşturulan Seferberlik Tetkik Kurulu içerideki “komünizm tehlikesine” karşı, ABD uzmanlarınca eğitilen yarı askeri, gizli bir kuruluştu. Amerikan Yardım Kuruluşu ile aynı binada bulunuyordu. 1965’te, Özel Harp Dairesi adını alacak olan bu kuruluş, toplumdaki bu ilerlemeyi durdurmak için, özel örgütler oluşturmuştu. Komünizmle Mücadele Dernekleri bu örgütlerin ilkiydi.
8– Fethullah Gülen’in 1960 darbesi sonrası parlatıldığını, bir 1960 darbesi çocuğu olduğunu çoğumuz bilmeyiz. NATO karargahının bulunduğu İzmir’de ilk şubesiyle faaliyete geçen Komünizmle Mücadele Dernekleri (1963), ikinci şubesini Erzurum’da açmıştı. Kurucusu ise, küçük bir camide imamlık yapan Fethullah Gülen’di. Gülen’in ilk işi camiden çıkıp sinema basmak oldu.
9- İlker Başbuğ’u gözaltına alan örgütün kurucusu Gülen’in adı 1966 yılında İzmir’e karargahı kurmasıyla duyulmaya başladı. Yandaşlarına ilk yaz kampları açan da oydu.
10-Örgüte, maddi desteği ARAMCO (Arap-Amerikan Petrol şirketi) sağlıyordu. Kısa sürede, 111 şube açan bu derneklerin Fahri Genel Başkanlığını da Cemal Gürsel üstlenmişti.
*
Anlayacağımız 27 Mayıs Darbesi eğer “devrim”se de aslında emperyalizmin güdümünde ve onun yolunu açan bir darbe olarak gerçekte gerici bir devrimdi.
*
Haksızlık etmeyelim: “27 Mayıs Anayasası” Türk aydınının ve Türk hukukçusunun yüz akı bir anayasadır. Anayasa Mahkemesi, Yüksek Hâkimler Kurulu, Cumhuriyet Senatosu, Devlet Planlama Teşkilatı, Yüksek Planlama Kurulu, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu bu anayasayla kuruldu.
Ne var ki demokrasiyi ve çok partili yaşamı ilk kez deneyen ve daha çocukluk aşamasında olan (ki Başbuğ’un eleştirdiği olaylar ve Menderes'in, DP'nin politikaları bu tecrübesizlik ve deneyimsizliğin ürünüdür) 1950’lerin Türkiye gibi ham toplumuna, dünyanın en “ultra” anayasasının “yukarıdan aşağıya” Türk aydınları tarafından gerçekten iyi niyetle ve başarıyla yapılmasının emperyalistler için korkulacak bir yanı yoktu: Verdiğin gibi alırsın!
“Netekim” bu darbeyle Türkiye’nin iliklerine yerleşen “gladyo”, daha sonraki darbelerle anayasada bulunan tüm demokratik maddeleri birer birer budadı!
Kaldı ki bu anayasanın tanıdığı “özgürlük”lerle Türk toplumunun fay hatlarının ortaya çıkmasını sağlayarak zayıf noktaları keşfetti; toplumu bölmeyi başardı! (“Kürt” sorunu dediğimiz sorunun bu anayasayla yeşerdiğini unutmayalım.)
27 Mayıs 1960 darbesinin asıl amacı olan ve darbenin üzerinden daha üç ay geçmeden Türkiye tarihinin en büyük askeri tasfiyeleri olarak yaşanan yukarıda saydığımız gerçeklerdir! Muazzam bir tasfiyedir bu. Bir ordu baştan aşağı değişmiş demektir!
Acaba neden? Biz 27 Mayıs Anayasası’nın “özgürlük” adlı oyuncaklarıyla uğraşırken bu gerçeği hep es geçtik.
27 Mayıs Darbesi Türkiye'ye ABD'nin bütün kurum ve kuruluşlara çökme harekatıdır.
Buna engel olma olasılığı olan akademisyen ve tüm subay asker kişilerin toptan tasfiye hareketidir!
Bu gerçeği hala kavrayamamak gerçekten anlaşılır gibi değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.