TKP'nin Mutfağında Ne DEM'liyorlar?
Seçim sonuçlarına yapılan itirazlar, tartışmalar önümüze Türkiye gerçeğini bir kez daha koymaktadır. Seçim sonuçlarına AKP perspektifinden bakıldığında itirazlarının yanı sıra kaybettiği belediyelerde devir/teslim sürecini bahanelerle uzatmaya çalışmasının nedeni usulsüz yapılan işlerle ilgili evrak ve dökümanları imha etmek için zaman kazanmak olduğunu önceki seçimlerde görmüş, şahit olmuştuk.
Parti gözetmeksizin genel olarak yapılan itirazların sonucuna baktığımızda ise ortaya çıkan gerçek daha vahim bir manzarayı göstermektedir. YSK kararıyla itiraz edilen bölgede oyların yeniden sayılması sonucunda kazanan partinin kaybettiğini, kaybedenin de kazandığını görüyoruz.
Bu durum, Türkiye’nin kurumlarıyla birlikte nasıl yozlaştığını göstermekle beraber ideolojisi ne olursa olsun, mevcut siyasi partilerin isim olarak farklı ama gerçekte birbirinden farksız olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu yazıda da TKP ile DEM’in kapalı kapılar ardında ki işbirliğinden söz edeceğim ama asıl sorgulanması gereken Türkiye Komünist Partisi (TKP) dir. Çünkü TKP’nin, PKK’nin siyasi oluşumu DEM ile kapalı kapılar ardında ittifak yaptığına belki de ilk defa tanık olacaksınız.
Hepimizin bildiği üzere önceki adıyla HDP, sonrasında yeşiller çatısı altına girerek Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) adıyla siyasi faaliyetlerine devam etmek istediler ancak YSK, HEDEP adının daha önce kullanıldığı gerekçe göstererek kabul etmemişti. İzin çıkmayınca da kısaca DEM adıyla resmiyet kazandılar ve yerel seçimlere de bu isimle girdiler.
PKK’nın yeni siyasi çatısını oluşturan DEM’in kimlerden oluştuğu, siyasetinin, ideolojisinin ne olduğu yıllardan beridir kamuoyu tarafından bilinen bir gerçektir.
Ancak Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) DEM ile işbirliği yaptığına başta sol görüş olmak üzere pek çok kişinin inanmayacağını da biliyorum. Çünkü sol görüşlü olmasına rağmen bu iki ideolojiyi ortak paydada buluşturacak hiçbir konu yoktur.
Kürtçü fraksiyonların amaç ve hedefi, emperyalizmin projelendirdiği eyalet ve başkanlık sitemiyle Türkiye’nin bütünlüğünü bölmektir. Komünizm ise birleştirici, paylaşımcı anti emperyalist bir hareket, ideolojidir. Bu ve benzer sebeplerden dolayı TKP ile DEM’in işbirliği yapması inandırıcı olmayabilir.
Bunları şimdilik bir iddia olarak kabul edelim ve somut veriler, göstergeler üzerinden yapacağımız sorgulama sonrasında bunların iddia mı yoksa gerçek mi olduğunu görelim.
Kayyum tedbiri için TKP kullanıldı
Kamuoyunun komünist başkan olarak benimsediği Fatih Mehmet Maçoğlu, 2014 yerel seçimlerinde TKP listesinden Ovacık belediye başkanlığını, 2019 yerel seçimlerinde de yine TKP listesinden Tunceli belediye başkanlığını kazanmıştı.
Komünist bir partinin Türkiye’de yerel de olsa seçim kazanması şaşılacak bir durumdur. Nitekim şaşıranların yanı sıra bir Komünist adayın kazanması, özellikle de sol gruplar için daha önemliydi. Başkanlık döneminde yaptığı çalışmalarla sempati kazanan Maçoğlu, Tunceli ve ilçelerinde kazanma ihtimali oldukça fazla olmasına rağmen 2024 yerel seçimlerinde İstanbul Kadıköy bölgesinden yine TKP listelerinden aday oldu.
Düz mantığa bile aykırı düşen bu durum, CHP oylarını bölmek için AKP tarafından yemlendiğine dair spekülasyonlara neden oldu ancak bunların hiçbiri doğru değil.
Haritanın küçüğüne bakıldığı sürece Türkiye’de ki siyaseti anlamak mümkün olmayacaktır. Doğru bir neden / sonuç ilişkisi kurabilmek için haritanın büyüğüne bakmak yani mutfağına girmek gerekiyor. İşte bu noktada yanıtını arayacağımız soru da Maçoğlu’nun kazanma şansı olduğu Tunceli bölgesini neden terk ederek İstanbul macerasına atıldığıdır.
Kadıköy’de aday olmasına gerekçe olarak belediyenin borçları gösterildi fakat bu da düşük bir ihtimaldir. Çünkü Maçoğlu, Tunceli belediyesini ikitidarın atadığı kayyumdan devralmıştı ve eğer gerçektende borcu varsa bunu da devlet yapmıştı. Maçoğlu’na yönelik “Tunceli belediyesinin borcunu üç kat yükseltti, ödeyemeyeceğini anlayınca da Kadıköy’e kaçtı” şeklinde yapılan benzer suçlamalarında temelde dayanağı yoktur.
Çünkü değil belediye, bugün iktidara gelecek herhangi bir parti bile yönetimi borç yüküyle birlikte devralacaktır. Türkiye’nin siyasi tarihinde değişmeyen gerçeklerden birisi de budur. Her gelen ve giden borçla gelip gitmiştir. Ayrıca kendisine yöneltilen benzer suçlamalara ilişkin Maçoğlu’nun yaptığı detaylı açıklamalar, söz konusu borcun kayyum döneminde kaldığını, kendi döneminde ise bu borcun hafifletildiğini doğrulamaktadır.
Örneğin; Kayyum döneminde Tunceli belediyesine ait kira gelirlerinin bir den fazla yıllığı kayyum tarafından peşin alınarak harcanmıştır. Dolayısıyla Maçoğlu’na yöneltilen bu yöndeki suçlamanın gerçeği saptırmak için iktidar merkezli spekülasyon olduğu kuşkusunu güçlendirmektedir. Fakat burada hemen belirtmeliyim ki bu yazının ana fikri ne kişi veya kurumları övmek ne de karalamak değildir. Dolayısıyla objektif biçimde Maçoğlu’na yöneltilen eleştirilerin dayanaksız olduğuna işaret ettikten sonra kazanma şansı yüksek olan Tunceli’yi neden bırakıp, Kadıköy’den aday olduğunun perde arkasına bakacağız.
Komünist postuna bürünmüş bir figür
Fatih Mehmet Maçoğlu’nu özgeçmişine gerek görmüyorum fakat dileyen internet sitelerinden detaylıca bakabilir. Üzerinde duracağım nokta, kamuoyunca komünist zannedilen Maçoğlu’nun komünist postuna bürünmüş, gerçekte PKK paralelinde bir ideolojiyi sürdüren figür olduğudur. Komünist postuyla meydanlara sürülen Maçoğlu’nun yüzündeki maskeyi indirdikçe gerçek kimliği de açığa çıkacaktır.
İdeolojisi kürt milliyetçiliği olan ve emperyalizmin eyalet sistemini Türkiye’ye dayatan PKK’nın siyasi ayağı DEM ile ortak hareket eden Maçoğlu gibi zihniyetleri partisinden aday gösteren TKP’nin de komünist ideolojiden sapmış, güvenilir bir örgüt olmadığını ortaya koymuştur.
TKP’den aday olduğu için kamuoyu onu komünist başkan olarak benimsemiştir ancak Maçoğlu’da komünist postuna bürünerek halkı aptal yerine koymuştur. Demokratik Haklar Platformu (DHP) adıyla sahneye çıkan ve sonra adını Demokratik Haklar Federasyonu’nu olarak (DHF) değiştiren kitle örgütlerinde aktif siyaset yapan Maçoğlu’lu, Temmuz 2017’de örgüt adına yaptığı basın açıklamasıyla bu defa isimlerini Sosyalist Meclisler Fedarasyonu (SMF) olarak değiştirdiğini duyurmuştu.
Örgütlenme biçimlerine, kendilerini kamufle etmek için başvurdukları yol ve yöntemlere, PKK’nın diline pelesenk ettiği “demokrasi, demokratik” gibi benzer söylemlere bakıldığında SMF’de tipik bir PKK taktiği hemen fark edilecektir.
Maçoğlu’nun mensubu olduğu SMF, genel seçimlerde 3 dönem de HDP ile ittifak yapmıştı. Aynı zamanda SMF, üst çatısı PKK’dan oluşan kürtçü ve ayrılıkçı fraksiyonların bir araya gelerek oluşturdukları Halkların Demokratik Kongesi (HDK) üyesidir. Bu somut verilerin yanı sıra SMF’nin programına, ideolojisine, basın bildirilerine baktığınızda bütün mücadelesinin özerk Kürdistan’dan ibaret olduğu, PKK paralelinde hareket ettiği görülecektir.
SMF gerçeği, DEM ile ittifak yapmasını makul ve mantıklı bir zemine oturtuyor fakat Komünist partisinin arka planda bu kuyrukçularla gizli ittifaklar yaptığı gerçeğini değiştirmez. Bu gerçekler ışığında Maçoğlu’nun kesin kazanacağı Tunceli ile ilçelerini bırakıp, kazanamayacağı halde Kadıköy’den aday olmasının nedeni daha iyi anlaşılmaktadır. Bu da bize TKP ile DEM’in Tunceli için kapalı kapılar ardında anlaştığını, Maçoğlu’nu tekrar aday göstermeyerek Tunceli’yi DEM’e bıraktığı gerçeğini göstermektedir.
Bu pazarlıkta eğer bir bedel ödendiyse DEM, Maçoğlu ile TKP’ye ödemiştir. Anlaşılan o ki eski HDP yeni DEM, kayyum korkusuyla Maçoğlu’nu TKP’den aday göstererek tedbir almıştır.
DEM ile SMF’nin böylesine ayak oyunlarına TKP’nin nasıl alet olduğu, bunlarla ne gibi pazarlıklar, hesaplar yaptığı bilinmese de komünizmi paravan olarak kullandıkları açıkça ortaya çıkmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.