Türkiye'nin meselesi mi? AKP'nin meselesi mi?
Hollanda’da yaşanan olayın memleket meselesi mi? Yoksa AKP’nin kendi çıkarları doğrultusun da oy devşirme çalışması mı? Bunları iyi analiz etmemiz gerekmektedir.
Birincisi; Hollanda ziyaretlerinin her ikisi de resmi devlet ziyareti midir? Tabiî ki hayır!
Çünkü devlet ziyaretlerinde uluslararası protokol uygulanır, bu da günler aylar öncesi karşılıklı çalışmalarla yapılır.
Türk siyasetçilere yurt dışında seçim propagandası yapmak 2008'den beri yasaktır! Üstelik bu karar AKP'li vekillerin oyu ile alınmıştır.
2008 yılında AKP milletvekillerinin oylarıyla Meclis'ten geçen yasa tasarısı şöyledir;
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla TBMM'ye getirilen 298 sayılı tasarının adı “Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Değişiklik tasarısının 94'üncü maddesinin a fıkrasındaki ifade şunu söylemektedir: “Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde propaganda yapılamaz.”
16 Nisan’da yapılacak anayasa değişikliği referandumu için 15 Şubat 2017 tarihinde Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) aldığı karar da yasaya uygun olup yurt dışında ve gümrük kapılarında her türlü propagandayı yasaklamıştır.
Buna rağmen bu olaylarda bize gösteriyor ki; AKP milletvekillerinin bu yaratmış olduğu kriz, AKP’nin Evet oyu için devlet gücünü yurt dışında bulunan Türk vatandaşları üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanıp, siyasal bir girişime dönüştürmesidir. Bundan da anlaşıldığı üzere bu olaydan kendi payınca da bir mağduriyet çıkarma çabası görülmektedir.
Eğer bu günler de diplomatik bir rezalet varsa önümüzde iki konu vardır. Bunlardan bir tanesi İsrail diğeri ise Yunanistan ile ilgilidir.
Bu günlerde İsrail’de Müslümanlara yönelik saldırgan politikaların arttığını biliyoruz. ABD’ninde, İsrail yanlısı tutumuyla bilinen Donald Trump’ın başkanlığa gelmesinin ardından Tel Aviv yönetimi, Filistin topraklarındaki işgal yerleşimlerinin genişletilmesi konusunda yeni adımlar atmıştır.
İsrail kamuoyunda, Batı Şeria'nın ilhak edilmesi daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştır. Üstelik bölgedeki Müslümanlara yönelik gözaltı ve tutuklamalar da artmıştır. Başbakan Benjamin Netanyahu hükümeti, Trump'ın bazı Müslüman ülkelere ABD’ye vize yasağı koymasının ardından benzer bir uygulamaya başlama yolunda adım attı. Buna göre; İsrail’i boykot kampanyalarına destek verenlere vize verilmeyecek. Siyonist devletin son adımı ise ezan yasağı oldu.
Buna karşılık Türk hükümetinin ve siyasilerin tavrı sadece kınama oldu. Bu olaydan da anlaşılacağı gibi, Türkiye diplomasi arenasında mantarladıkça mantarlamaktadır.
Bu diplomatik acizlikleri sadece İsraille’mi yaşıyoruz tabii ki hayır! Yunanistan ile adalar konusunda yaşamış olduğumuz rezalet yenilir yutulur gibi değildir. Yunanistan’a alenen verilen adalar ve kayalıklar,1936 yılında dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin envanterine kaydettirilmiştir.
Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı, tek kurşun atmadan işgal ettiği adalarımızdaki askerlerini teftiş edip, bunun fotoğraflarını da resmi internet sitesinde yayınlamıştır.
Yunan askerlerinin dolaştığı, İşgal altındaki adalarımıza pasaport ile giriliyor olunması milli mesele değilse nedir?
Bu rezaletleri nasıl anlamalıyız nasıl içimize sindirmeliyiz.
Eğer bir milli duruş sergilenecekse, Türkiye’nin bunlardan daha önemli milli mesele mi var?
Murat Ünlü
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.