SUYA SABUNA DOKUNMADAN...
SUYA SABUNA DOKUNMADAN...
Dünya gibi Türkiye de sürekli bir değişim, dönüşüm ve belirsizlik içinde. Gerçi, bu değişim sürekli yaşanır fakat bizler önceleri bunu çok fazla hissetmezdik.
Günümüzde ise özellikle de son beş altı yılda, bu değişim halk tarafından daha hızlı ve daha fazla hissedilmeye başlandı. Üstelik, sadece olumsuz yanları, belirsizliği hissedilmeye başlandı.
Halk, çektiği ekonomik sıkıntıyı unuttu, çevresinde yaşanan kargaşayı, akan kanı, gözyaşını, savaşı izlemeye başladı.
Vatan toprakları içinde, insanlar, resmî ağızlardan farklı farklı isimlerle, kimliklerle anılmaya başlandı.
Farklı renklerin oluşturduğu Türk milleti taplosundan renkler, teker teker birbirinden ayrılmaya çalışıldı, çalışılıyor.
Halbuki bu renkler, bir araya gelir, uyumla iç içe geçerse ancak bir resim, taplo oluşur. Diğer türlü, her bir renk tek başına bir renk olarak kalır. Başka bir değer taşımaz, güzelliği, sanatı yansıtmaz.
İşte Türk milleti, devleti, tarihi boyunca bu farklı renkleri büyük bir uyum içinde bir araya getirebildiği için güçlü ve başı dik olarak yaşayabilmiştir.
İmparatorluklar kurduğu için de kendi toprakları içinde farklı toplulukları, kültürleri barındırmıştır. Bu durum son derece normaldir. Büyük devlet olmanın getirdiği sonuçlardan bir tanesidir.
Atalarımız, bu gerçeği son derece iyi kavramış ve içindeki farklı kültürlere baskı yapmadan, kendi toplumsal, siyasî, askerî ve ekonomik yapısına uydurmuş, barış içinde yaşamalarını sağlamıştır.
Hiçbir zaman onlar bizden farklı, bu yüzden onları yok edelim veya onlara olmayan haklarını verelim dememişler. Çünkü, her iki düşüncenin de devletin, milletin kendisine zarar vereceğini yaşayıp öğrenmişler.
Her şeyden önce, inançları, tarihten gelen birikimleri insanlara ayırt edici, zulmedici davranmalarına engel olmuş.
Bu adalet düşüncesinden, yani Allah yolundan, Kuran’dan ayrılmadıkları sürece de toplumsal barışı sağlamışlar. İçerideki ve dışarıdaki dosta güven vermişler; düşmana korku salmışlar.
Ne zaman ki Hak’tan, doğru yoldan sapmışlar, uyum içindeki yaşayışları sona ermiş, içinde yaşayan farklı topluluklarla ciddi sıkıntılar yaşamaya başlamışlar.
Tabiî sonuç, hepimiz tarafından malum... Savaş, kan, gözyaşı ve parçalanma...
O yüzden, tarihten ciddi dersler alıp kendimizi, kardeşlerimizi farklı, düşman kimliklerle tanımlamak yerine, sosyal, siyasî ve ekonomik adaleti sağlamaya çalışalım.
Bunu yapmayı başarırsak “bilmem ne süreci, kardeşlik projesi...” gibi sonu, mutlak hüsranla bitecek, devletin, milletin kan kaybına uğramasına yol açacak beyhude işlerle uğraşmayız.
Kendi elimizle kendi ayağımıza kurşun sıkmaktan kurtuluruz.
Barışı, iç huzuru, gücü tekrar buluruz.
Allah’ın izniyle zaman, bu söylediklerimi bize gösterecektir. Ama milletimiz o zamana kadar çok büyük yaralar alacak, anaların gözyaşları, yiğitlerimizin kanları akıp duracaktır.
Ben ise bu acıların hiçbiri yaşanmadan, şimdiden suya sabuna dokunmadan ama açıkça söylüyorum. Milletimizin, devletimizin içinde olan değişik kültürleri, toplulukları kabul edip aynı haklarla bir arada, barış içinde, üreterek çok ama çok çalışarak yaşayalım.
Bunu yapmayanlara da taviz ve fırsat vermeyelim. Gerekenleri gerektiği zamanda, yerde ve ölçüde yapalım. Yoksa, tarih tekerrür edecektir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.