SARAYDAKİ SAVCI
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın düğünü ve sonrasında eşi ile birlikte, eşinin gelinliği üzerindeyken soluğu Külliye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında alması ve Erdoğan ile objektiflere verdiği poz çok tartışıldı.
Tabii ki yargının siyasallaşmasının adeta “Altın Çağının” yaşandığı bu dönemde, Türkiye’nin Başkenti Ankara’nın Cumhuriyet Başsavcısı’nın böyle bir kare içerisinde yer alması konuşulacak ve eleştirilecekti, öyle de oldu.
Lakin biz bu verilen “Fotoğraf karesine” tüm tartışmaları ve yapılan eleştirileri bir kenara koyarak farklı bir açıdan yaklaşacağız bu yazımızda.
İsterseniz şimdi sizlerle Türk hukuk tarihinde kısa bir yolculuğa çıkalım…
***
Tarih yaprakları 1978’i gösterdiğinde Türkiye’de sağ-sol çatışması zirveye çıkmış,devrimci ve ülkücüler arasında yaşanan silahlı çatışmalarda her gün onlarca gencin ölüm haberinin gelmesi adeta “Sıradanlaşmış” bir hal almıştı.
İşte ülke bu kan gölüne dönüşen kaos ortamındayken bir savcı çok tehlikeli bir dosyanın kapağını kaldırıyordu…
O savcının adı Doğan Öz’dü ve Doğan Öz’ün 1978 yılında kapağını kaldırdığı dosyanın üzerinde “KONTRGERİLLA” yazmaktaydı.
Savcı Doğan Öz’ün yakın çevresi bu dosyadan vazgeçmesini istedi zira KONTRGERİLLA o zamana kadar değil bir savcının üzerine gitmesini ülkenin Başbakanının (Bülent Ecevit) 1973 yılında tesadüfen öğrenip de üzerine gidemediği bir yapılanmaydı.
Ama Savcı Doğan Öz hayatında hiçbir zaman hiçbir dosyada geri adım atmış bir savcı değildi.Bu dosyadan önce Necmettin Erbakan’ın kardeşi Akgün Erbakan ile ilgili bir yolsuzluk soruşturması başlatmış,soruşturma sonrası kendisine gelen tüm baskılara rağmen Savcı Doğan Öz hiçbir şekilde geri adım atmamıştı.
Savcı Doğan Öz,KONTRGERİLLA soruşturmasında da geri adım atmadı
Dosya üzerinde çalışmaya başladı.Çok önemli ve iç içe geçen ilişkilerin oluşturduğu bilgilere ulaştı.Sonunda 2 sayfalık bir analiz raporu hazırladı…
Bu esnada Ankara’da bir cinayet işlendi.
Ankara Ticaret ve Turizm Meslek Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinden Levent Özyörük öldürüldü. Cinayetin işlendiği gün Doğan Öz nöbetçi savcıydı.Cinayeti işleyenlerin o dönem ülkücülerin Ankara’daki en önemli karargahlarından birisi olan Site Öğrenci Yurdu’na kaçtığını öğrendi.
Savcı Doğan Öz derhal Site Öğrenci Yurdu’na gidip arama yaptı,aramada bir silah ile bir bıçak bulunurken savcı Öz bu aramanın hemen ertesinde Meclis’te MHP Milletvekilleri tarafından resmen hedefe konuldu.
Savcı Öz,MHP’nin kendisini hedefe koymasına zerre aldırış etmeden Site Öğrenci Yurdu’ndaki 70 öğrenci hakkında Levent Özyörük’ü öldürmek,yasal olmayan toplantılar yapmak gibi suçlamalar ile dava açtı.
Savcı Doğan Öz bu davayı 6 Mart 1978’de açarken KONTRGERİLLA davası dosyasındaki araştırmalarını da genişleterek devam ettiriyordu…
Ancak Doğan Öz’ün bu araştırmaları fazla uzun sürmeyecekti.Zira 24 Mart sabahı Savcı Doğan Öz arabasına bindiği esnada kendisine sıkılan 6 kurşunla öldürüldü.
Katili gören tam 18 tanık vardı…
Neticede Savcı Doğan Öz’ün katili olarak İbrahim Çiftçi yakalandı.Çiftçi suçunu da,suçu işlemek için talimatı kimden aldığını da itiraf etti.
Mahkeme önce idam kararı verdi ama sonra dosyaya “Bir el” dokundu…Üst mahkeme dosyayı “Savcı Doğan Öz’ün katilini kapıcılık yapan bir kişinin teşhis etmesine rağmen,bir ODTÜ Öğretim üyesinin teşhis edememesini” normal bulmadı, kararı bozdu.
Sonrasında yaşanan enteresan gelişmeler, İbrahim Çiftçi’nin “Milli Savunma Bakanlığı’nda” bir dosyasının olduğunun avukatı tarafından bir dilekçe ile dönemin Başbakanı Bülend Ulusu’ya bildirilmesi, Savcı Öz’ün ailesi ve avukatlarının bu “Gizemli” dosyaya ulaşamaması gibi olaylar zincirini bir birini takip etti.
Ve sonuçta İbrahim Çiftçi tahliye edildi.
İbrahim Çiftçi daha sonra kamu ihalesi alan büyük bir iş adamına dönüştü,MHP Genel İdare Kurulu Üyesi oldu yetmedi 1997 yılında Alparslan Türkeş’in ölümü sonrasında yapılan ve Devlet Bahçeli’nin kazandığı kongrede MHP Genel Başkan Adayı oldu.Çiftçi özellikle MHP-DSP-ANAP koalisyonu döneminde pek çok ihale aldı.
Savcı Doğan Öz’ü “Teşhis edemeyen” ODTÜ Öğretim Görevlisi Doç. Ziya Aktaş ise yıllar sonra MHP-DSP-ANAP koalisyonunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oldu!
KONTRGERİLLA DOSYASI mı? O dosya o tarihten bu yana bir daha hiç açılmadı.
***
2013 yılının Haziran ayı Türkiye’nin geçirdiği mevsimsel olmasa da siyasal iklim olarak belki de en sıcak Haziran’ıydı…
İstanbul’da Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesini engellemeye çalışan aktivistlere polisin orantısız güç kullanarak müdahale etmesine tepki olarak başlayan protestolar dalga dalga tüm ülkeye yayılmıştı.
Gezi Parkı Protestoları Türk siyasi tarihinde eşi daha önce görülmemiş bir “Sivil eylemselliğe” dönüşürken,olaylarda göstericiler arasında polisin müdahalesi ile yaşanan ölümler de Türkiye gündemine bomba gibi düşmeye başlamıştı.
Olaylarda hayatını kaybedenlerden birisi de 15 yaşındaki Berkin Elvan’dı…
Berkin Elvan’ın ölümü sonrasında açılan soruşturma dosyasına Savcı Mehmet Selim Kiraz atandı.Savcı Kiraz’ın dava dosyasına atanır atanmaz yaptığı ilk iş Berkin Elvan’ın ölümü olayı ile ilgisi tespit edilen 3 polisin açık kimliklerinin tespiti için olay yerinde görev yapan polislerin açık kimlikleri ve fotoğraflarını istemek oldu.
Emniyet Savcı Kiraz’a 21 kişilik bir isim listesi ve bu 21 polise ait fotoğrafları yolladı.Ancak Savcı Kiraz için kendisine yollanan bu liste yeterli gelmedi zira uyuşmayan bir şeyler vardı.
Bunun üzerine olayın üzerine gitmeye devam eden Savcı Mehmet Selim Kiraz daha önce eşgalleri tespit edilen ancak açık kimliklerine bir türlü ulaşılamayan bu 3 polisin,kendisine gönderilen 21 kişilik listedeki polislerin fotoğraf ve kimlikleri ile uyuşup uyuşmadığının belirlenmesini talep etti.
Savcı Mehmet Seli Kul durmuyor sürekli davada dosyasında yeni adımlar atıyordu.Bunlardan birisi de Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin dosyayı Jandarma Kriminal Bürosuna göndermek oldu.Zira nasıl olmuşsa olmuş,Ulusal Kriminal Büro’ya gönderilen kamera kayıtlarından bu polislerin kimliği tespit edilememişti.
İşte Savcı Kiraz Ulusal Kriminal Büro’nun kamera kayıtlarından kimlik tespitini bir türlü “Yapamaması” üzerine kayıtları bu kez Jandarma Kriminal Büro’ya gönderdi.Kiraz sonuç almakta kararlıydı.
Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın baktığı ve Berkin Elvan’ın öldürülmesi başta olmak üzere Gezi Parkı Olayları esnasında yaralanan göstericilerin ölümü ve yaralanmalarının araştırıldığı dava dosyasında olaylar ile ilgisi olan kamu görevlilerinin tespiti için artık son aşamaya gelinmişti.
Ancak Mehmet Selim Kiraz dosyasını tamamlayamadı. Zira Türkiye 31 Mart 2015 tarihinde adeta bir şok yaşadı.
İstanbul Adliyesi’ndeki makam odasında bulunan Mehmet Selim Kiraz,odasına giren DEV-SOL örgütü militanları tarafından önce rehin alındı,daha sonra ise vuruldu.
Ağır yaralanan Savcı Kiraz tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak vefat etti.
Savcı Kiraz’ın davadaki kamu görevlilerinin üzerine gitmeye başladığı o günlerde Jandarma Kriminal’e gönderdiği kayıtlar vardı hatırladınız mı?
İşte Berkin Elvan Davasının kilidini çözecek o kamera kayıtlarının gönderildiği Jandarma, Savcı Kiraz’ın ölümünden sonra Berkin Elvan davasında mahkemeye bir rapor gönderdi.
Jandarma raporunda “Berkin Elvan kendisini korumadığı için” kendi ölümünde “Tali kusurlu” bulunuyordu!
Berkin Elvan’ın ailesi de,avukatları da bu duruma sert tepki gösterdiler,basın açıklamaları yaptılar ama nafile,seslerini kimse duymadı…
Tıpkı Ali İsmail Korkmaz’ı öldüren polisler müebbet ile yargılanırken verilebilecek en alt sınırdan ceza alarak 10 yıl hapis ile olayı atlatmasının,tıpkı Ethem Sarısülük’ün ölümüne sebep olan polisin 10 bin 500 TL ceza alarak serbest kalmasına verilen tepkilerin de sessiz çığlıklar olarak kalması ve kimse tarafından duyulmaması gibi…
Berkin Elvan öldü,Savcı Mehmet Selim Kiraz öldürüldü…Berkin Elvan davasında ise “Sorumlular” hala belirlenemedi,karar hala çıkmadı.
***
Takvim yaprakları 2007 yılını gösterdiğinde Türkiye tarihinin en büyük “Hukuk kumpasının” başladığına şahitlik edecek, ERGENEKON adı verilen davada dalga dalga yapılan operasyonlar ile Türkiye’nin çok önemli siyasetçileri,akademisyenleri,iş adamları,mafya babaları ve “Dokunulamaz” denilen askerleri,paşaları tek tek operasyonla alınıp Silivri Cezaevine konulacaktı.
İşte tüm bu Ergenekon,Balyoz kumpasları esnasında Türkiye’de bu süreçler ile bir savcının adı adeta özdeşleşecek,o savcı bu davalar ile “Simgeleşecekti”. O savcının adı Zekeriya Öz’dü…
Zekeriya Öz’ün bu davaya atanması Türkiye’de KONTRGERİLLA dosyasını açan ve yukarıda anlattığımız şekilde öldürülen Savcı Doğan Öz ile aynı soyadı taşımasından mütevellit sembolik bir gönderme miydi bilinmez (Zira o yıllarda Ergenekon Davası’nın Türkiye’nin KONTRGERİLLA yapılanmasına yapılan bir operasyon olduğu şeklinde güzellemeler yapılıyordu) ama Zekeriya Öz’ün,öldürülen Savcı Doğan Öz’den daha “Şanslı” olduğu kesindi.
O dönem ki adı ile “Gülen Cemaati” ile kol kola yürüyen, ya da kendi tabirleri ile “Aldatılan” AKP iktidarı tüm gücü ile Ergenekon Davası’nın arkasında duruyor,dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan “Ben bu davanın savcısıyım” diyordu.
O günlerde bir gelişme daha yaşanıyor, AKP iktidarının bu davanın Savcısı olan Zekariya Öz’ün ne kadar arkasında olduğunu ispat etmek istercesine Başbakan Erdoğan’ın bir dönem makam aracı olarak kullandığı zırhlı Mercedes, Savcı Zekeriya Öz’e “Tahsis ediliyordu”
Siyasi iktidar verdiği bu mesajla da pekiştirdiği gibi Savcı Zekeriya Öz’e “Arkandayız” mesajı veriyor,Savcı Öz de iktidardan aldığı bu güven ve güç ile Türkiye’de önde gelen ne kadar muhalif aydın,yazar,siyasetçi,asker varsa ERGENEKON çuvalı içerisine koyup Silivri’ye atıyordu.
Savcı Zekeriya Öz için gazetelerde methiyeler düzülüyor, Rasim Ozan Kütahyalı “Heykeli dikilmeli” diyor,Nazlı Ilıcak kendisi ile kar topu oynayarak pozlar verdiği özel “Güzelleme röportajları” yapıyordu.
Savcı Zekeriya Öz’ün siyasi iktidarın desteğini de arkasına alarak fütursuzca yaptığı kumpasta işler yolunda gidiyordu,Savcı Öz’ün tabiri yerindeyse “Bıçağının iki tarafı da kesiyordu”
Ne zamana kadar? Önce dershaneler,sonra MİT operasyonu en sonunda 17/25 Aralık operasyonu ile açığa çıkan Cemaat/AKP kavgasına kadar…
FETÖ yetiştirmesi Savcı Zekeriya Öz’e verilen tüm destek bir anda kesilmişti.
Önce pasif bir göreve atandı,adeta masa başı evrak işlerine yollandı…
15 Temmuz darbe girişimi ardından ise bir zamanların “Kudretli” savcısı Zekeriya Öz kaçak yollardan firar etti,kendisinden hala haber alabilen yok…
Yani siyasi erk “istediği sürece” istediğini yapabilen Savcı Öz, bir zamanlar istediğini yalan,yanlış,uydurma deliller ile içeri attırdığı bu ülkeye bugün gelse kendisini doğrudan demir parmaklıklar arkasında bulacak hale geldi.
Ama Savcı Zekeriya Öz örneği bize siyasi erki arkasına alan,siyasi erkin en tepesindeki kişinin makam aracını dahi tahsis ederek kendisine “Arkandayım” mesajını verdiği bir savcının hiçbir baskıya uğramadan neler yapabileceğini de gösterdi.
***
Peki yukarıdaki örnekleri niye yazdık? Şunun için yazdık efendim; Türkiye’de siyasi erkin yahut “Devletin” derin koridorlarındaki karar vericilerinin onayı olmayan hiçbir çetrefilli dosya soruşturulamadı.
Devlet içerisindeki bazı kişilerin yahut yapıların ayağına basacak dosyaları araştırmak,üzerine gitmek isteyen savcılar bu memlekette bunun bedelini hayatı ile ödediler.
Siyasi iktidarın tam desteğini alan savcılar ise uydurma deliller ile bu memleketin en önde gelen isimlerini çocuk oyuncağı gibi hapse attılar.
***
Şimdi tüm bunları alt alta koyun ve aşağıda yazacaklarımızı düşünün:
Çok önemli bir konuda bir operasyon yapılacak olduğunu var sayın…Ancak konunun da çok “Çetrefilli” olduğunu düşünün.Konu toplumun geniş kesimlerini yahut devlet içerisindeki bazı yapıları da karşınıza almanızı gerektirebilecek bir konu.
Operasyon için savcı olarak düğmeye bastığınız an açık,örtülü pek çok baskı alacağınız,tehdit edileceğiniz kesin.
Normal şartlarda ve Türkiye’de yargının bu hale düştüğü bir dönemde böylesi bir operasyonu ülkedeki siyasi iktidar tam olarak arkanızda değilse,size kamuoyuna açık bir şekilde “Arkandayım” mesajı vermiyorsa bir savcı olarak yapabilme şansınız var mıdır?
Peki siz düğününüzden hemen sonra Külliye’ye eşiniz ile çıkıp Cumhurbaşkanı ile birlikte poz veriyorsanız,bir savcı olarak savcı maaşı ile lüks otellerdeki harcamalarınız,ihtişamlı düğünlerinizi nasıl yaptığınız hiç “Konuşturulmuyorsa”,göz ardı ediliyorsa…
Cumhurbaşkanı ile fotoğraf çektirip,toplumun tepkisinin çekileceği biline biline bu fotoğrafınız servis ediliyor ve devletin “En tepesi” ile yakınlığınız “Tescilleniyorsa”…
Ve Cumhurbaşkanı nikahınıza gelip örneğin şahit olarak bu mutlu gününüzde yanınızda olduğunda bu fotoğraf çekilmiyor, fotoğrafın çekimi için Külliye yani “Devletin en tepesinin temsil edildiği”, “Devletin mekanı olan” yer tercih ediliyor ve fotoğraf buradan servis ediliyorsa…
O zaman o “Çetrefilli” operasyonu yaparken tereddüt eder misiniz?
***
Tabii tüm bunları bir kenara bırakıp,Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın Saray ziyaretini “Siyasallaşan yargıda,siyasetin zirvesine sıradan bir yakınlık gösterisi” olarak niteleyip eleştirebilirsiniz…
Ancak yukarıda saydığımız örnekleri de göz önüne aldığımızda ve olaya bir de bu pencereden baktığımızda sanki yaklaşan bir büyük ve önemli operasyonu yapacak Cumhuriyet Başsavcısı’na “Siyasal iktidar desteğinin” psikolojik alt yapı çalışması ve PR’ı olarak okumak da gayet mümkün bu ziyareti.
Operasyon nedir,kime ya da kimlere yapılacaktır bilemem ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu tip “Arkandayız” mesajları vermeyi sevdiğini,”Yedirmem” cümlesi ile özetlenebilecek yapısını gayet iyi bildiğimden ötürü bu seçeneği de bir köşeye not edin diyorum sadece.
“Saray’daki savcı” bize neyi gösterecek, bekleyip göreceğiz…
ÖNEMLİ NOT: Yazımızdaki Savcı Doğan Öz'ün öldürülmesi ile ilgili bölümde bizim de yararlandığımız Orhan Tüleylioğlu tarafından derlenen ve Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı yayınları tarafından yayınlanan "NEDEN ÖLDÜLER" dizisinin ilk kitabını okursanız çok daha fazla detayın o kitapta yer aldığını göreceksiniz. İlgisi olanlar için bu kitap şiddetle tavsiye edilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.