'Muhteşem Yüzyıl mı? Diriliş Ertuğrul mu?'
“Muhteşem Yüzyıl mı? Diriliş Ertuğrul mu?”
Yeni dizi “Kösem Sultan” çok gündem yaratacak, zira kahramanız tarihteki en dikkat edilmesi gerek şahsiyetlerden biridir.
Bu yüzden bu konuda ilk ben yazayım dedim.
Bunu yapmaktaki amacım; tarihimizi bize aksi yönleri ile anlatmaya devam eden bir zihniyetin şimdiden ne yapmak istediğini ortaya koymak, bir diğer amacımda; bizim ne yapmamız gerektiğini anlatmak.
Diziyi beğenir veya beğenmesiniz ama Muhteşem Yüzyıl yeniden TV`lere döndü ve gündemi yine “Harem ve Kardeş Katli.”
Dizi bu sefer I. Ahmet dönemini anlatıyor yani “Kösem Sultan” devrini.
Yunan kökenli olması buna bir sebep midir bilinmez ama Kösem sultan tarihin en zeki, en entrikacı kadınlarından biridir.
I.Ahmet`in en büyük özelliği; devlet işleri Kanuni`den sonra en çok ilgilenen padişah olmasıdır.
Tarihte bir başka anılan özelliği ise; Saltanatında, hanedan veraset sistemini değiştirip kardeş katli yasasını kaldırmıştır. Yerine ailenin aklı başındaki en büyük üyesi padişah olur sistemini getirmiştir. Bu yeni yasanın, şehzadeler arasındaki rekabetin ve taht kavgalarının, taht için gerçekleştirilen kardeş katillerinin önlenmesi açısından Osmanlı tarihinde çok büyük önemi varmış gibi görünse de, yeteneksiz padişahların başa gelmesi ile yıkılış sürecini tetiklemiştir.
Çünkü rekabeti öldürmüştür.
Diyebilir siniz ki, böyle rekabet mi olur, insanlık açısında utanç tablosudur bunlar.
Haklı olabilirsiniz ama tarih yalnız çağlarına göre değerlendirilen bir bilim dalı olduğu için, bizde sonuçlarına göre olaya bakmak zorundayız.
Ozaman birkaç hadiseyi bu sebep sonuç ilişkisi ile değerlendirelim:
-Osmanlı’nın kuruluş yıllarında Osman Bey kendisinin bey olmasını tanımayan ve kayı boyunun başına geçmeyi planlayan öz amcası Dündar Bey’i kendi elleriyle boğarak öldürdü.
Keşke olmasaydı diyebiliriz ama oldu.
Sonuç; Osman bey gücünü tescilledi, iç birliğini sağladı ve Bursa`ya kadar ilerledi.
-I.Murat Osmanlı’da saltanatın babadan oğula geçmesi geleneğini bozarak, padişah olması gereken abisi Halil’i öldürüp tahta geçti. Tahta geçtikten sonra diğer kardeşi İbrahim’i öldürttü. Daha sonra tahtta gözü olduğundan şüphelendiği öz oğlu Savcı Bey’i önce kör etti ardından hırsını alamayıp öldürttü ve cesedini şehrin merkezine astı.
Keşke olmasaydı diyebiliriz ama oldu.
Sonuç: I. Murat Edineye kadar ilerledi ve başkent yaptı
-Fatih Sultan Mehmet’in ölümünün ardından tahta çıkan II. Bayezid İtalya`ya kaçan kardeşinin peşini bırakmadı ve kardeşi Cem Sultan’ı orada öldürttü.
Keşke olmasaydı diyebiliriz ama oldu.
Sonuç: Cem Sultan kötü bir kardeş, devlet adamı değildi ama İtalya`nın elindeyi ve iç karşıklık için bir kozdu. Bu durum önlenmiş oldu.
-Kanuni Sultan Süleyman sadece büyük oğlu şehzade Mustafa’yı öldürmekle kalmadı. Mustafa’nın ölümünün ardından, annesi Hürrem Sultan’ın da ölümüyle iyice korkuya kapılıp İran`a kaçan Hürrem’den olma 2. Oğlu Beyazıt’ı da İran’da öldürttü.
Keşke olmasaydı diyebiliriz ama oldu.
Sonuç: Kanuni dönemi Osmanlı`nın en üst seviyeye ulaştığı dönemdi.
Bu durumları abartan padişahlarda çıkmış ve saltanak korkusu kardeş katlinde amanzıs zulümlerde getirmişti.
-Osmanlı’daki en trajik devletin bekasına yönelik kardeş katliamı III. Mehmet’in tahta çıkmasıyla yaşanmıştır. Tahta çıktığı günün gecesi 19 erkek kardeşini boğdurtmuştur
-Adına türküler, marşlar yakılmış Genç Osman’ı anmadan geçmek olmaz. Devletteki usulsüz ödemeleri ortaya çıkardığı, yenilene çalışmaları başlattığı için ve çevresindekilerin yanlış yönlendirmesi ve kendisinin de gençliğin verdiği tecrübesizlikle yeniçerinin isyan etmesine sebep olmuş ve Yedikule zindanlarında işkence edilip boğularak öldürülmüştür.
Bu tür olayların sayısı oldukça fazladır.
Aslında bu olaylar eski çağlardan beri Türk hâkimiyet anlayışında vardı ve dediğim gibi, “rekabet” i doğuruyordu.
Kardeş katlini I. Ahmet önledi gibi görülse de asıl bu önlemenin temelini Fatih Sultan Mehmet atmıştır.
Fatih Kanun namesinde aynen şöyle demektedir ‘Ve her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların Nizâm-ı Âlem için katl eylemek münasiptir. Ekser ûlema dahi tecviz etmiştir. Anınla amil olalar.’’
Yani saltanatta kimin gözü varsa, ölüme kadar gidecek kaderine razı olsun.
Bu ise bir tür rekabet savaşıdır ve güçlüler kazandıkça Osmanlı büyümüştür.
Bu olaylar bizler bireysel insan olarak 21. Yüzyıl dünyasından, yaşadığımız çağ anlayışı ile değerlendirilmeye yaparsak yanlıştır.
Ve bu durumu bildikleri için tarihteki bu zamanları “Muhteşem Yüzyıl” senaryosunu yazanlar insanlık onurunu okşayarak yüzümüze karşı acı acı ve kasten vurmaktadırlar.
Amaçları ne?
Türk çocuğunu kendi ecdadına düşman etmek.
Bunu karşısında bize düşen görev ne?
Milletinin mücadelesini köle pazarları, harem odaları, enrikalar şeklinde önümüze süren değilde, Kızıl Elma uğrunda ne tür çilelerden geçtiğini analatan seneryolara prim yaptırmaktır.
Bunun en güzel örneği ise; eksiklerine rağmen “Dirliş-Ertuğrul”dur.
İnanın bu bir savaştır!
Çocuğunuza TV karşında izlettiğiniz diziler, konular, konuklar Kontantine`yi yıkmak, İstanbul yapmak analamına gelmektedir.
Bu savaş; Kültür değerlerinizi korumakta Çanakkale savunması kadar kutsaldır.
Haa Muhteşem Yüzyıl`ın saray , sehvet, hırs, cinayet gibi temaları işleyerek bizlere sunduğu ecdat medeniyeti konusunda haklı yanları var mı?
Elbette var.
O yaşananlar olmasa “Lale Devri” yaşanmaz kos koca devlet yıkılmazdı.
Bu iki diziyi karşılaştırarak ve birleştirerek bir eleştiri yapmaka gerekirse ortaya şu sonuç çıkacaktır; Bozkırın ortasında vatan kurmaya çalışanların evlatlarının devşirmelerle, cariye evlatları ile, saray odalarında bu vatanı nasıl yıktıklarıdır.
Yani dirilişten feyz, yıkılıştan ders almalıyız.
Ve yıkılış seneryoları açık açık oratada iken, elbette ki dirilişe prim yaptırmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.