Kelebek gibi uçan arı gibi sokan casus
Ahmet Esat (Tomruk), İstanbul’da Cerrahpaşa’da eski/tarihi ahşap kira evinde dünyaya geldi. Takvim yaprakları 1877 yılının Nisan ayını gösterirdi.
- Aslında doğum tarihi tartışmalıydı! Kimi yazarlara göre de 1892 idi. Mezar taşına 1893 kazınmıştı… - Osmanlı’nın 33. padişahı 2. Abdülhamit’in iktidarının 2. yılıydı. Babası, Evkaf Nezareti Varidat Kalemi Müdürü Mehmet Reşit Bey’di. Annesi Sıdıka Hanım’dı.
Mehmet Reşit Bey, aileden zengindi. Çevresinde ‘miras yedi’ diye bilinirdi/tanınırdı. Atadan kalan bütün malı mülkü parça parça elde çıkardı. Pera’da işret ve çapkınlık âlemlerinde harcadı. Renkli hayatı, güzel kadınları, içkiyi pek sev(er)di. Şık giyinir, giysilerini devrin en tanınmış terzilerine diktirirdi. Rivayete göre, eğlence dünyasının adap ve adetlerini pekiyi bilirdi. Genç/güzel hanımlarla da arası âlâydı.
Mehmet Reşat Bey’in sağlığı hızlı gece yaşantısının yoğun temposuna dayanamadı. Kısa sürede ağır hastalandı ve hayatını kaybetti. Servetini de tüketmişti/’sermayeyi kediye yüklemiş’ti. Terekesinde kala kala Bahçekapı’da dükkân kalmıştı. Emekli maaşı da bırak(a)mamıştı. Ailenin bütün yükü, eşi - ev hanımı! - Sıdıka Hanım’ın omuzlarına yüklenmişti.
Ahmet Esat, babasını kaybettiğinde/yetim kaldığında 5 yaşındaydı. Başına gelen felaketi fark edemedi. Pederini cuma günleri dışında gör(e)mezdi. Hayatının değişeceğini, bir yanının hep eksik kalacağını - elbette! - bilemezdi.
- Ailenin Geçimini Dayısı Sağladı… -
Dayısı Hazine-i Hassa Kalemi Kâtibi Sezai Bey, aileyi himayesine aldı. Düzenli maaş sahibiydi. Bekârdı ve kız kardeşi ile yeğenini geçindir(ebilir)di. Aile, Beyoğlu Taksim’deki Kazancı Mahallesi’nde tuttukları yeni kira evine taşındı. Sonra da Emirgan’da Boğaziçi’nin güzelliklerini doyasıya seyredebilecekleri başka konuta geçtiler.
Bu arada küçük Ahmet Esat hızla büyüdü. Sarışın, mavi gözleriyle dikkat çeken sportif yumurcak oluverdi. Emirgan’ın yeşillikleri arasında saatlerce yürümeye/koşmaya girişti. Çok tecrübeli/spor aşığı hocaya da kavuştu. Komşuları, emekli Hariciye Müsteşarı Talat Bey, küçük yetim Ahmet Esat’ı - adeta! - himayesine aldı. Spor bilgisini/tecrübesini aktarmaya/ öğretmeye çalıştı.
Ahmet Esat, ilköğrenimini Emirgan semtindeki ‘iptidai’de tamamladı. Mekteb-i Sultani’ye - Galatasaray Lisesi’ne! - 679 numara ile kaydedildi. ‘Leyli meccani’ - parasız yatılı! - idi. Dayısı haftalık 5 kuruş harçlık verecekti. Okul müdürü devrin ünlü tarihçisi Abdurrahman Şeref Bey’di. Sınıf arkadaşları arasında Ruşen Eşref (Ünaydın) de vardı.
Ahmet Esat, ele avuca sığmazdı. Sadece sporda değil, sosyal yaşamda da becerikliydi. Etrafını ilgi ile izler, her şeyi öğrenmeye çalışır, politikaya da sıcak bakardı. Çok çalışkandı, dil yeteneği yüksekti. Mükemmel derecede Fransızca öğrendi. Avrupa’dan pek çok mektup arkadaşı edindi. Hem yazı dilini geliştirdi, hem de Avrupa’daki siyasi hadiseleri/gelişmeleri takip etti. Galatasaray Postanesi neredeyse 2. adresiydi. Her cuma gelen mektupları almayı ve hemen okumayı alışkanlık haline getirdi.
- Muhalefet Yapınca Gözaltına Alındı… -
Okulda siyasi faaliyetleriyle hafiyelerin dikkatini çekmekte gecikmedi. Çok güvendiği arkadaşlarını da yanına alıp Abdülhamit’e muhalif örgüt kurdu, bildiri dahi yayınladı. Fakat yakayı ele vermekten kurtulamadı. Zaptiyelerce gözaltına alındı, sorgulandı, gözü korkutulmaya çalışıldı. - Hakkında yazılanlara bakılırsa sadece baskı değil fiziki işkence de gördü! -
Tevkif edilmeden önce evi ve ailesi izlenmişti. Avrupa’daki Abdülhamit muhalifleriyle mi yazışırdı? Jöntürkler ile bağlantılı mıydı? Talimat alır mıydı? Padişah karşıtı gizli teşkilâtı neden kurmuştu? Soruşturma çok yönlü sürdürüldü.
Annesinin ve dayısının baskıdan gözü korktu. Sürekli hafiye takibi bezginlik yarattı. Genç Ahmet Esat’ı İstanbul’dan ayırmak/uzaklaştırmak, Avrupa’ya göndermek gerekti. Başka kurtuluş çaresi görül(e)medi. Pasaport çıkartıp legal yoldan ülke dışına gitmesi imkânsızdı. İnsan tacirlerinden yararlanılacaktı. İnsan kaçırmakta mahir bir Yahudi’ye müracaat edilecekti.
Yüklü meblağ karşılığı anlaşma sağlandı. Kaçak yolcu, İngiliz bandıralı yük gemisine bindirildi. Ambarda saklanacak, yanındaki sınırlı kumanya ile idare edecekti. Gemi personeline gözükmemeye/yakalanmamaya dikkat edecekti. Ama tecrübeli kaptan Mr Wildem’in gözünden kaç(a)madı ve yakalandı. Denizin ortasındaydılar. Kaptan, kıvırcık sarı saçlı, mavi gözlü çocuğun durumunu/dramını öğrenmekte gecikmedi. Fransızcası mükemmeldi. İngilizce konuşabiliyor ve anlayabiliyordu. Zekâsı ve sportmenliği ilk anda fark ediliyordu.
- Okulda Boks Sporuyla Tanıştı… -
Kaptan evliydi fakat evladı yoktu. Nüfusuna kaydettirebilir, - hanımının da rızasıyla! - İngiliz terbiyesiyle büyütebilirdi. Böylece evlerine yeni yüz, sıcak/samimi nefes girebilirdi.
Yaşlı kaptan düşündüklerinin hepsini gerçekleştirdi. Ahmet Esat’ı nüfusuna geçirdi. Kendisinin de mezun olduğu okuluna, Navy College Royal’e kaydettirdi. Takvimler 1908 yılını gösterirdi. Esat, yeni okulunda derslerine sıkı çalıştı, spora da ağırlık verdi. Yeni alışkınlık edindi: Boks ile tanıştı. Kuvvetli, atak, aşırı cesur ve dayanıklıydı. Özellikle sol yumruğu çok güçlüydü/etkiliydi. Önüne çıkaranı devirir, rakibini ‘kum torbası’ gibi görürdü/yumruklarıyla sarsardı. Okulun boks takımına girdi. Mezuniyet yılı 1914’de, sporda büyük aşama kaydetti: Bölge şampiyonluğunu göğüsledi. Profesyonel seviyede kondisyona sahipti. Hatta küçük harçlık karşılığı sokak aralarında yumruklarını konuştur(ur)du. Yüzündeki izler maçların sertliği hakkında fikir verirdi. Çok geçmeden profesyonel müsabakalara çıktı, para kazandı. Avrupa’ya yapacağı gezinin masraflarını bile çıkardı.
1914’de, Avrupa’nın pek çok ülkesini, özellikle de Fransa’yı görmek/incelemek istedi. Ülkelerin toplumsal/günlük hayatını tanıdı. Eğlence tarzlarına yakından şahitlik etti. Esasen küçüklüğünden beri Fransız kültürüyle yetişmişti. Batılı gibi yaşamayı, düşünmeyi, davranmayı severdi. 4 yabancı dili mükemmel konuşması da, yeni tanıştığı insanlarla kaynaşmasını kolaylaştırırdı. Tam ‘Avrupalı’ydı. Farklı görünüşü, hal ve tavırları gelecekteki mesleğinde işine yarayacaktı.
- İstanbul’un Ünlü Yankesicisi Koçaki’den Dersler Aldı… -
İlk büyük savaş patlayınca yurduna döndü. Bir süre aylak aylak dolaştı. Beyoğlu’nda Kemal Begof’a ait boks kulübüne takıldı. Antrenmanlarına katıldı, - yasadışı sayılan! - profesyonel boks karşılaşmalarına iştirak etti. Harçlığını çıkardı. Ani sinirlenir, hemen yumruklarını konuştururdu. Kontrolsüz öfkesi başına iş açtı. İstanbul’daki ünlü Rum çetelerinden birinin reisini nakavt etti. Ama yakayı ele verdi ve Sansaryan Han’ın ‘müteferrika’sına konuldu. Sonra da Sultan Ahmet Cezaevi’ne gönderildi. Koğuşta Koçaki adlı tanınmış yankesici ile arkadaş oldu. Mesleğin inceliklerini - uygulamalı! - öğrendi. Ne zaman meteliksiz kalsa, Koçaki’yi anar ve ‘şişkin cüzdan’ peşine düşerdi.
Kısa sürede hapisten çıktı. Bir arkadaşının önerisiyle/referansıyla Teşkilat-ı Mahsusa’ya katıldı. İktidardaki İttihat ve Terakki Partisi’nin oluşturduğu örgüt İstanbul’da çok etkindi. Her kesimden ve meslekten insanı bünyesinde toplamıştı. Kara Kemal Bey ve Dramalı Rıza Bey, teşkilatın yerel yöneticileri/sorumlularıydı. Ahmet Esat gizli örgüt içinde tanındı/sivrildi.
Çok geçmeden askere alındı, topçu asteğmen rütbesiyle Çanakkale’ye gönderildi. 5. Ordu bünyesinde vazifeliydi. Aktardıklarına bakılırsa, - ilk kez orada! - İngiliz casus Lawrence’yi izlemeye aldı. Cephede fazla kal(a)madı. Hem yaralandı, hem de yetersiz beslenme ve mikrop kapmaktan ötürü hastalandı. Dinlenmesi, hava değişimi için İstanbul’a döndü.
Tedavi için ön görülen süre dolunca Çanakkale’ye gitmedi. Askeri mahkemeye verildi. Teşkilat-ı Mahsusa’dan hatırlı tanıdıkları araya girince dosyası kapatıldı. Bilhassa Enver Paşa’nın desteğini/’iyiliği’ni minnetle anacaktı. Hükümetin asker kanadının liderleri ile samimi ilişkiler içindeydi. Cemal Paşa’nın güvendiği fedaileri arasındaydı. - Hatta doğrulanmayan bir bilgiye göre, Enver Paşa’nın ülke dışına çıkarılmasında görev alan grubun içindeydi! -
- İngilizlerin Şampiyon Boksörünü Devirdi… -
Kut’ül Ammare’de yenilen İngiliz Ordusu’ndan esir alınıp İstanbul’a getirilen General Charles Vere Ferrers Townshend’ın tutulduğu koğuşa konuldu. Esat, İngiliz subayı kılığındaydı. Townshend ile samimiyet kurup ağzından laf alacaktı. İngiliz gibi - doğal tavırla! - İngilizce konuşur ve vücut diliyle karşısındaki inandırırdı. Generalin güvenini kazandı. Önemli sayılacak bilgiler edindi.
1918’de İstanbul galip devletlerin kuvvetlerince işgal edildi. İngilizlerin şehirdeki etkinliği/baskısı arttı. Geçinmesi güçleşti. Boks yaparak para kazanması gerekti. İsim yapmak, kısa sürede gelir sağlamak için kendine ünlü rakip seçti. İngiltere’de Hafif Siklet Ordu Boks Şampiyonluğu’nu kazanan Bobby Speler ile dövüşmek istedi. Şampiyona ve bazı İngiliz boksörlere ringleri dar etti, beklediği başarıyı sağladı. Paraya ve şöhrete kavuştu.
İttihatçıları hapishanelerden kurtarmak için dışarıdaki çeşitli organizasyonlarla işbirliğine girişti, bazı baskınlara katıldı. Ama İngiliz İstihbarat elemanlarınca kıskıvrak yakalandı. Enver Paşa’ya yardım ve yataklık etmekle de suçlandı. Beyoğlu’ndaki İngiliz Hapishanesi’ne kapatıldı. Ağır işkencelerden geçirildi, tek kelime konuşmadı ve bilgi vermedi. Kaçma girişiminde bulundu, başardı. Yabancı bandıralı gemiyle yurt dışına çıkmayı denedi. Çanakkale Boğazı’nda yapılan kontrolde yakayı ele verdi. Tekrar tutuklanıp İstanbul’a yollandı. Oradan da yeniden Çanakkale’ye yollanıp, İngiliz Sahra Hapishanesi’ne konuldu.
Ahmet Esat’ı hiçbir engel durduramazdı. Yolunu bulup yine firar etti. Biga’ya geçip Kuvâ-yı Milliye’ye katıldı.
- Kazım Özalp İlk İstihbarat Amiriydi… -
İlk ciddi görevlendirme Albay - sonradan General, Savunma Bakanı, TBMM Başkanı! - Kâzım (Özalp) Bey tarafından yapıldı. Özalp, Balıkesir’deki 61. Tümen’in Komutanı’ydı. - Sivas’tan Mustafa Kemal Paşa tarafından çekilen telgrafla görüşmesi istendi/emredildi. - Özalp’in anılarında kaydettiğine göre, adı değiştirildi ve istihbarat toplamakla vazifelendirildi. Miralay Özalp, hangi adı almak istediğini sordu. Yakın dostu, ustası kabul ettiği boksör Kemal (Birkof) Bey’in ismini tercih etti. Girip çıktığı her yerde farklı İngilizlere ait sahte hüviyet belgelerini kullandı. Yakından tanıyanlar, amirlerince de ‘İngiliz Kemal’ diye anılmaya başlandı.
Yunun kuvvetlerinin Anadolu içlerine yürüyüşü üzerine Ankara’ya geçti. Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edildi. Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet İnönü ile de görüştü. İnönü’nün huzurunda Kur’an, Türk bayrağı ve tabanca üzerine sadakat yemini etti. Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Rumca bildiğinden Genel Kurmay İstihbarat Şubesi’nde görevlendirildi. Kod adı - resmen! - : ‘İngiliz Kemal’di. Görevi: Yunan karargâhına sızıp bilgi toplamaktı. İlk resmî/kayda giren göreve başlamadan Mustafa Kemal Paşa ile yeniden görüştü. Paşa, Ahmet Esat’ı alnından öpüp başarı diledi. 150 lira harçlık verdi. Yanındaki valiz, bombalar ve İzmirlileri direnişe, ayaklanmaya çağıran bildirilerle doluydu. Beyannamelerde, Yunan kuvvetleri tehdit ediliyordu. Kuva-yı Milliye’nin gereken cevabı mutlaka vereceği açıklanıyordu. Şehrin çeşitli yerlerinde infilak eden bombalar da Türk cephesinin ciddiyetini gösterdi.
- İzmir’de ABD’li Gazeteci Harry Willy Hüviyetindeydi… -
İzmir’de çok hareketli, renkli, heyecan dolu süreç yaşadı. Rumcasını geliştirmeye/olgunlaştırmaya girişti. Yerel Rumlarla kuracağı ilişkiler kolaylaştırdı. Lüks yaşantısı su gibi para harcamasına yol açtı. Ama İngiliz Kemal’in lügatine ‘imkânsız’ kelimesi girmemişti. Usta yankesici, kumarbaz ve boksör için para her zaman/her yerde bulunabilirdi. Sihirli parmakları, işlek zekâsı, doğuştan artistik yetenekleri ile muhataplarını inandırabilirdi. Hem profesyonel seviyede boksör, hem ABD kimlikli gazeteci - Chicago Tribune gazetesi muhabiri! - Harry Willy rolündeydi.
Maçlardaki usta yumrukları sayısız Yunan hayran kazandırdı. Yüksek bahisli kumar masalarında servete kavuştu. Çevresinde hayran halkası oluşturan yeni dostlarına harcadı. Her rütbeden subay ile can ciğerdi, özel sırlarına ulaştı, tatlı maceralarında da yanlarındaydı. Askeri bilgilere de zorlanmadan ulaştı. Gazeteci kimliğiyle Yunan Ordusu’nun bazı önemli planlarına vakıf oldu. Ordunun asker/- hafif ve ağır! - silah sayısı, müstakbel saldırı planları, komuta kademesinin zayıf/kuvvetli noktaları belirlemeye girişti. Yunan komutanlarla, özellikle de Yunan Ordusu Başkomutanı General Anastasios Papoulas’la röportaj yaptı. Popülaritesinin zirvesine çıktı.
- Yunan Generalin Güzel Kızı Angelika İle Kısa Süreli Aşk… -
Kurmay Başkanı General Sarıyani’nin güzel kızı Angelika ile kısa fakat yoğun birliktelik yaşadı. Yunan güzeli, ABD’li yakışıklı/entelektüel gazeteciye kalbini kaptırıverdi. Sarıyani’nin evinin kapıları ardına kadar açıldı. Diğer konuklarla samimi ve hayli bilgilendirici dostluk oluşturdu. Gazeteci eksik konularda özellikle de askeri mevzularda - bazen de uygulamalı! - bilgi bombardımanına tutuldu. Batı Cephesi’nin zayıf/kuvvetli noktalarını kolayca öğrendi. Uşak eşrafından, dava arkadaşı - sonradan Uşak Belediye Başkanı ve milletvekili! - Alaattin Tiritoğlu’na aktardı. Elde edilen kıymetli/sürekli malumat Ankara’da memnuniyet yarattı. Çalışmalarını derinleştirmesi istendi.
(Ahmet) Anzavur ile de görüşme gerçekleştirdi. ABD’li gazeteci Willy hüviyetinin açamayacağı kapı yoktu. ABD yetkililerinin selamlarını/desteklerini iletti. ‘İstanbul Hükümeti’nin piyonu’na her türlü silâh yardımında bulunulabileceğine inandırdı. Elinin altındaki eleman ve teçhizat durumunu öğrendi. Mülakatının ardından İzmir’e döndü. Raporunu gizli yollardan Ankara’ya ulaştırdı.
İzmir’de kendisine bağlı çekirdek haber alma örgütü oluşturdu. Çevresini kullanmaya, dostluklarını sürdürmeye/derinleştirmeye çalışırken olumsuz sürpriz yaşadı. Kordon’da lüks lokantada yemek yiyordu. Düşman tarafına geçen Çerkez Ethem Bey’in özel fotoğrafçısı Necati tarafından görüldü ve hemen ihbar edildi. Yunan jandarmasınca yakalanıp hapse atıldı. İzmir’den Atina’ya nakledildi. Hapishanede hiç Türkçe konuşmadı, hakkındaki casusluk iddialarını reddetti. ABD vatandaşı ve gazeteci olduğunu tekrarladı. Bir yılı aşkın süre mahpus kaldı. Sonra kaçmayı, İzmir’e geri dönmeyi başardı. Eski bilinen yeteneklerini kullanarak - yolculuk boyunca masrafları için! - para sağlayabildi. Ustası Koçaki’nin kulakları hep çınlamış olmalıydı.
- Mustafa Kemal Paşa İle Yeniden Görüşme… -
İzmir’de durum değişmişti. Ankara Hükümeti savaşı kazanmış, Yunan Ordusu büyük yenilgiye uğramış, çekilmişti. Mustafa Kemal Paşa şehirdeydi. Uşakizade Köşkü’nde Paşa tarafından kabul edildi. Başından geçenleri, Atina’ya kadar uzanan hapislik serüvenini anlattı. Huzurdan ayrılırken kendisine bir miktar para verildi ve dinlenmesi istendi.
Son iki görevi de önemliydi. Batı Trakya’daki Yunan kuvvetleri hakkında bilgi toplaması istendi. Ermeni asıllı General Antranik’in karargâhına kadar girdi. Elde ettiği malumatı Türk yetkililere ulaştırdı. Kısa süreliğine Bulgaristan’a da geçti. Sofya’da bazı faaliyetlerde bulundu. Ama hangi konularda çalıştığı ‘devlet sırrı’ şeklinde değerlendirildi.
1924 yılı sonuna kadar Türk Genel Kurmayı’nın emrindeydi. Kendi isteği ve amirlerinin rızasıyla görevinden ayrıldı.
İngiliz Kemal’in hafızasında insan hikâyeleri çok zengindi. Yeni cumhuriyetin kurucuları kadar muhaliflerini de çok yakından tanı(r)dı. Çoğunun özel hayatına, açıklanması namümkün sırlarına, güçlü/zayıf noktalarına hâkimdi. Günümüz tabiriyle ‘yaşayan bilgi bankası’/’kara kutu’ydu. Anıları açık açık yazıp yayınlaması deprem etkisi yaratabilirdi. ‘Çok şey bilen adam’ın muhalefeti pek yıpratıcı olabilirdi.
- 1926’da Anılarını Yayınladı Ve Suçlandı… -
Ve beklenilen/korkulan gelişme yaşandı: İngiliz Kemal, 1926’da, anılarını 'İşgal ve Mücadele Senelerinde Bir İstanbul Gencinin Yaptıkları’ serlevhasıyla yayınladı. ‘K. Budak’ imzasını kullandı. Millî mücadele hatıraları ses getirecek cinstendi. - Bazı tarihçiler, bildiklerinin çok azını anlattığını ileri sürecekti! - Kitabın bir yerinde kimliğini de açıkladı: ‘Beni ‘İngiliz Kemal’ olarak da tanırlar!’ - Anıları yarım asır sonra Dr Zekeriya Türkmen tarafından yeni harflerle yeniden yayınlandı. Giriş bölümünde de İngiliz Kemal hakkında geniş bilgi verildi. -
Hakkında soruşturma açılmadı. Fakat çeşitli şekillerde suçlandı, dedikodular üretildi. ‘Vahdettin yanlısı’, ‘hilafet taraftarı’, ‘hanedan yandaşı’ gibi asılsızca yaftalandı.
İstanbul’a yerleşti. Boks yapmayı sürdürdü. Fenerbahçe Kulübü’nün lisanslı sporcusuydu. 1932’ye kadar ‘İstanbul Hafif Siklet Boks Şampiyonu’ unvanını kimseye kaptırmadı/bırakmadı.
Kanun çıkınca, sert ve deviren yumruklardan ötürü ‘Tomruk’ soyadını aldı.
Rehberlik yaparak geçimini sürdürdü. Kumar oynamayı bırakmadı. Epey para kazandı. - Servetinin bir bölümünü yine istihbarat faaliyetlerinde harcadığını, açıklayacaktı! - Gezmeyi, dünyayı dolaşmayı amaç edindi. Çok iyi dans ederdi. Usta şofördü. Bazen kumarhanelerde krupiyelik de yaptı.
1927’de Mevhibe Hanım ile hayatını birleştirdi. Günseli adını koyduğu bir kız çocuğu doğdu. Ama mutluluğu uzun sürmedi. Eşi ile ayrıldı. ‘Hareketli yaşantıma ayak uyduramadı/benimseyemedi,’ diyecekti.
İkinci büyük savaşa kadar gönlünce yaşadı. Kalp atışlarını hızlandıracak/yuva kurulabilecek güzeli aradı. 1943’ün şubat ayında Macar asıllı İngiliz vatandaşı Dorothy Minnac ile evlendi.
- İkinci Dünya Savaşı’nda da İstihbarat Faaliyeti Yürüttü… -
İkinci Dünya Savaşı’nda aksiyon dolu mesleğine yeniden döndü. Balkan ülkeleri merkezli çalıştı. Avrupa’nın çeşitli merkezlerini dolaştı. Gazetecilik de yaptı. Anadolu Ajansı’nın dış haberler bölümünde görev aldı. Batı radyolarından ve gazetelerinden haberler/makaleler çevirdi. Hilton Oteli’nde tercümanlık, turist rehberliği ve tur operatörlüğü görevlerinde bulundu.
Gazeteci Recai Sanay’ın kaleminden hayatını konu alan - 20 civarında! - romanlar yayınlandı. Büyük ilgi gören eserlerin bazıları filme dahi çekildi. İngiliz Kemal, Türk popüler kültürünün önemli figürleri arasına girdi. Ayhan Işık, Fikret Hakan, Ahmet Mekin ve Kartal Tibet gibi dönemin ünlü Yeşilçam jönleri filmlerde rol aldı.
İngiliz Kemal, yaşlılık döneminde bile spor yapmayı, dans etmeyi terk etmedi. Her sabah kahvaltı öncesi ip atlar ve gölge boksu çalışırdı. Profesyonel dansçı sayılabilirdi. Denize ve yelkenciliğe düşkündü. Yıllarca ikinci eşi Dorothy Minnac ile kortrada yaşadı. İngiltere’de faaliyet gösteren çeşitli yat kulüplerine üyeydi.
1964’de, TBMM tarafından vatani hizmet tertibinden 500 lira aylık bağlandı.
Aynı yıl sol yanına kısmi felç indi. Aşırı aceleci yapısı hastanede kalmasına engeldi. Sabırsızdı, evinde tedavi edilmeyi seçti. Beyoğlu’nda Kuloğlu Sokak’ta otururdu. Bir hafta sonra beyin kanaması geçirdi. Fransız Pastör Hastanesi’nde yoğun bakım servisine yatırıldı. Yedi günün ardından vefat etti.
Cenaze namazı Şişli Camii’nde kıyıldı. Emirgan’daki aile mezarlığına gömüldü. Cenaze törenine 2. eşi Dorothy Minnac ve kızı Günseli Tomruk da iştirak etti.
Ahmet Esat Tomruk’un biricik kızı Günseli Tomruk Hanım, Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda çalıştı ve emekli oldu. 3 çocuk, 7 torun sahibiydi. 93 yaşında aramızdan ayrıldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.