Ayaklar Baş, Başlar Ayak Olursa...
Aziz Nesin’in “Türk halkının yüzde altmışı aptaldır” sözünü nerede, ne zaman ve niçin söylediği pek bilinmese de kamuoyunca biliniyor ve yeri geldiğinde de kullanılıyor.
Türkiye gerçeğinde her daim güncelliğini koruyan bu sözünü Müjdat Gezen, İlhan Selçuk ve Ahmet İsvan ile birlikte katıldıkları İzmir Torbalı Belediyesi’nin bir etkinliğinde söylemiştir.
Konuşmacı olarak katıldıkları panelde, Aziz Nesin’in konuşması esnasında dinleyicilerden birisi ayağa kalkarak “Türkler çok esprilidir, Nasrettin hocanın torunlarıyız, zekâmız yüksektir. Siz ne diyorsunuz?” diye bir soru sorar.
Aziz Nesin’in yanıtı “Türklerin yüzde altmışı aptaldır.” olur.
Gezen, bu sözden dolayı olay çıkacağını, protesto edileceklerini zannederek kaygılanır fakat tam tersi bir durum olur, alkışlanırlar. Panel çıkışı Gezen, Nesin’e “Yahu niye böyle dedin, keşke başka bir laf etseydin” diyerek sitem eder.
Nesin ise “Ben aslında yüzde doksan ikisi aptaldır diyecektim ama dilim varmadı. Bu insanları seviyorum.” yanıtını verir.
Nesin’in yüzde doksan ikiden kastı, referandum oylamasında Kenan Evren’in yüzde 91.37 ile cumhurbaşkanı seçilmesidir.
Nesin, yuvarlak bir hesapla Kenan Evren’e oy verenlerin, diğer yandan bütün özgürlükleri, demokrasiyi, insan haklarını askıya alan 12 Eylül faşizmine onay verenlerin aptal olduğuna işaret etmiştir fakat bugün de durum farklı değildir.
Parlamenter sistemi ortadan kaldıran, tüm yetkileri tek adamın avucuna bırakan başkanlık sistemine geçişin yapıldığı 2018 seçimlerinde halkın yüzde 52. 9’u, davul zurna çalarak onay vermişti.
Aziz Nesin’in bu sözü söylediği 1982’den, 2018’de yapılan başkanlık seçiminin üzerinden 42 yıl geçmiştir fakat görüldüğü üzere Nesin’in dediği yüzde 60, sadece yüzde 8’lik bir düşüşle yüzde 52’ye gerilemiştir.
Evren’in aldığı yüzde 91.37 ile kıyaslayacak olursak bu defa yüzde 40 gibi bir düşüş ortaya çıkacaktır ki bu rakam yanıltıcıdır çünkü Evren tek adaydı.
Oysa 2018’de yapılan seçimde yarışacak aday sayısı altı (6) olsa da pek çok kişi aday olmak için imza kampanyası başlatmış, gerekli olan 100 bin imzayı bulamadıkları için aday olamamışlardı.
Evren’in aldığı oyu altı aday arasında eşit bir şekilde paylaştırdığımızda her adaya yaklaşık yüzde 13 gibi bir oy düşüyor. Peki, o günün yani 1982 şartlarına göre sadece Erdoğan’ın aday olduğunu varsayacak olursak sonuç değişir miydi?
Evet değişirdi ama belki de Evren’in aldığı oydan daha fazlasını alırdı. Bu somut gerçekler ışığında toplumun hak, hukuk, demokrasi, özgürlük vb. yolunda ilerleme kaydettiğini söyleyebilir miyiz?
Bırakın ilerlemeyi, mevcut konumunu bile koruyamadığı, geriye doğru savrulduğu açıkça ortadadır. İşte bu tam da Aziz Nesinlik bir durumdur ve bu gerçeği söylediği için Aziz Nesin’e kızanlar, küfredenler kendilerini yüzde 40’ın içinde görecek kadar da gülünç duruma düşmüşlerdir.
Toplumsal ve sosyolojik değerler çürütülüyor
Kırk iki yıl önce yapılan referandum ile 2018’de yapılan referandum benzerlikler gösterdiği için kıyaslama yaptık ancak medeni toplumlar eşitlik, demokrasi, bağımsızlık, adil yaşama hakkı vb. gibi temel hak ve hürriyetlerini kısıtlayacak ideolojilere fırsat vermezken bizde tam tersi bir durum yaşanıyor, toplum daha da ilkelleşiyor.
Bireysel hak ve özgürlüklerini kısıtlayanların kulu, tebaası olmaktan rahatsızlık bile duymuyor. Bu durum, bireysel ve toplumsal dinamiklerin, değerlerin adeta kokuşup çürümeye başladığı gerçeğini acı bir şekilde önümüze koyuyor.
Evren’in cumhurbaşkanı seçildiği 1982 referandumu ile 2018’de yapılan cumhurbaşkanlığı referandumu, toplumun sosyal yapısını ve geriye nasıl savrulduğunu özetleyen önemli bir örnektir.
Hatta diyebiliriz ki günümüz Türkiye’si ve toplumsal sosyolojik yapısı 1982’den daha kötü ve hatta vahim denilecek bir noktaya varmıştır. Neden vahim dediğimin daha anlaşılabilir hale gelmesi için de konuyu biraz da genişleterek izah etmem gerekecek.
Her iki referandum bire bir aynı olmasa da aralarında benzerlikler olduğunu söylemiştik. Her ikisinde de yalnız cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmadı aynı zamanda anayasa değişikliği referanduma sunulurken 2018’de ki seçimde ayrıca parlamentonun yetkisi de tek adama devrediliyordu fakat kamuoyu yalnız cumhurbaşkanı seçeceğini zannediyordu.
Çünkü seçim propagandası bunun üzerinden yürütüldü ve gerçekler halka anlatılmadı. Parlamenter sistemde başbakan hükümeti kurup cumhurbaşkanına sunarken, 2018 seçimlerinden sonra cumhurbaşkanı seçilme yeterliliğine sahip kişiler arasından bakanları seçebilecek, gerek görürse görevlerine son verebilecek. Ayrıca cumhurbaşkanı gerek görürse OHAL ilan edebilecek, KHK yayınlayabilecek, milli politikaları belirleyecek, TBMM yetkisinde olan bütçeyi hazırlayıp meclise sunacak. Kısacası tüm yetkileri tek elde toplayan cumhurbaşkanını düşürmek sadece referandum ile olabilecek. Ayrıca bu seçimle yasama yetkisine sahip 550 olan milletvekili sayısı 600’e çıkartılmakla kalmadı, 1982 anayasasından kalma 30 yaşını dolduran ilkokul mezunlarının milletvekili seçilme şartına dokunulmadığı gibi 2006’da 25’e düşürülen seçmen yaşı, 2017’de 18’e düşürüldü. Bu durum; bireysel, toplumsal ve sosyolojik değerlerin sistematik olarak yozlaştırıldığına ve toplumun geriye savrularak ilkelleştiğine açık örnek oluşturuyor.
İlkokullu üniversiteliye vekil olursa…
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hazırlanan 1921 ile 1924 anayasası cumhuriyetin temel ilkelerini oluşturan anayasalardır ve bu iki anayasadan sonra hazırlanan 1961, 1982, 2007, 2010 değişiklikleri dışında kısmen yani referanduma gidilmeden yapılan değişiklikler de oldu.
Başkanlık sistemine geçişin ilk adımı olan 2018 seçimlerinde anayasanın 101. maddesi değiştirilerek parlamento yetkisinde olan cumhurbaşkanlığı seçimi, referandum ile seçilmesi şeklinde yeniden düzenlendi.
Cumhurbaşkanlığı seçimini referanduma götürmek demokratik bir gelişme olarak algılanabilir ancak bu yanılgıdan ibarettir. Çünkü cumhurbaşkanlığını referanduma götürmek seçimin örtüsüydü, asıl amaç ise bu örtü altında parlamenter sistemi dağıtarak başkanlık sistemini halka onaylatmaktı. Yukarıda da değindiğim üzere halk, cumhurbaşkanını seçtiğini zannediyordu fakat aynı zamanda parlamenter sistemin dağıtıldığından haberi yoktu.
Böyle bir örtüye ihtiyaç duyulmasının nedeni de kamuoyunu manipüle etmek, aldatmak daha kolaydı ve seçimlerde bu taktikler defalarda denenmişti. Hatta bu gerçeği kendileri “ bize eğitimsiz, cahil seçmen lazım” sözü ile itiraf etmişlerdi. Uzun vadede ki amaçları da cumhuriyetin temel ilkelerini oluşturan 1921 ile 1924 anayasasını tamamen ortadan kaldırmak, hayalini kurdukları teokratik rejimi yeniden inşa etmektir.
Günümüz eğitim sistemi 1980 / 1990 arası eğitimin gerisine düşmüştür. İstisnaları ayrı tutarsak değil ilkokul, üniversitelerin teorik bilgilerle diplomalı cahil yetiştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Adeta mantar gibi üniversitelerin türemesi, eğitim düzeyinin düşürülmesi vb. gibi çalışmalar da dönüşüm, dönüştürme projesinin bir parçasıdır. Kanun-u Esasi’nin 68. Maddesinde, 1924 Teşkilat-ı Esasiye kanunun 12. maddesi ile 1961 Anayasasının 68. maddesinde vekil seçilecek olanlara Türkçe okuyup, yazma şartı getirilmesi, dönemlerin eğitim durumuna göre makul ve mantıklıdır.
Fakat eğitim düzeyi arttıkça milletvekili şartlarının da bu paralelde yeniden düzenlenmesi gerekirken günümüzde tam tersi bir durum söz konusudur. İlk defa 1982 Anayasasının 76. Maddesi, 2. fırkasında milletvekili seçilecek olanlara “En az ilkokul mezunu olma” şartı getirilirken aradan 42 yıl geçmesine rağmen bugün halen aynı şartlar geçerli olduğu gibi 1982 anayasasının belirlediği 30 sınırı da 18’e düşürülmüştür.
Bu yaş aynı zamanda reşit olma sınırıdır fakat bilimsel olarak bir insanın kimliğinin, kişiliğinin şekillenmeye başlaması da bu yaştan itibaren başlar. 1982 Anayasasının 30 yaş sınırı için ilkokul mezunu olsa da en azından yaşam deneyimi vardır diyebiliriz.
Fakat henüz bireysel kararlarını dahi sağlıklı bir şekilde veremeyen 18 yaşında ki ilkokul mezunu, entelektüel birikimi olan aydına, yazara, bürokrata, sanatçıya, bilim adamına vekillik edecek, ülkenin kaderini belirleyecek kararların alınmasında söz sahibi mi olacak?
Gelinen nokta gülünç bir durum olduğu kadar kaba bir tabirle ayakların baş, başların da ayak olduğuna en somut örnek değil de nedir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.