Dr. Binnur ÇELEBİ

Dr. Binnur ÇELEBİ

Fakir bir kızın umutları böyle çalındı...

Fakir bir kızın umutları böyle çalındı...

İnsanlar okula, iş hayatına, evliliğe, arkadaşlığa, dostluğa, ilk adımını hep pozitif düşüncelerle atar. İlk başta her şey mükemmeldir. Aklınıza kötü şeyler gelmez. Mutlu başlangıçlar, mutlu beraberliklerdir bunlar.

Birileri sizi, “dikkatli olmanız” yönünde uyarsa da, siz; ilk dokunuşların, sırtınızdaki ilk sıvazlamaların veya kulağınıza hoş gelen ilk tatlı sözlerin sarhoşluğunda söylenenlerin hiçbirini umursamazsınız.

Özellikle üniversiteye yeni başladığınızda; “Aman ha dikkat et! Filanca hoca egoisttir. Falanca da kendinden iyi olanı asla istemez. Sakın ola öne çıkma” deseler de, bunları çoğu zaman kulak arkası ile dinlersiniz.

İş hayatı ise bambaşkadır. İş yeri; çıkarların ve rekabetin yer aldığı, siyasetin ve hatta cemaatçilerin söz sahibi olduğu bir keşmekeştir. Rekabet duygusu arkadaşınızın gözünü öyle bir kör eder ki, sizi “yılan” gibi bile görebilir. Mükemmel bir memur bile olsanız, amiriniz sizi değil, siyasi referansı olan bir “ahmak”ı üst göreve layık görür.

Arkadaşlık, dostluk ve evlilik öncesinde de mutlaka karşıdaki insanı tanıyanlar, sizin kulağınıza bir şeyler fısıldar. Ya kıskanıyorlar diye düşünürsünüz, ya da onları önyargılı bulursunuz. Ta ki arkadaşınız yüzünden başınız belaya girinceye veya eşinizden dayak yiyinceye kadar. Gerçeği hakim karşısına çıkınca anlarsınız. Hele ki boşanmalarda bir de işin içine mal girince, işte o zaman anyayı da Konya’yı da anlarsınız ama nafile…

İşte, birçoğumuzun hayat boyu bu türden yanılgıları, aldanmaları veyahut aldatılmaları mutlaka olmuştur ve olacaktır da…

Ben de geçmişi bir kenara koyup, yazarlığa başlamamla birlikte, Arkeoloji ve Sanat Yayınevi’nin hem sahibi hem de Genel Yayın Yönetmeni Nezih Başgelen ile ilgili bir aldatılmadan bahsedeceğim.

Meslektaşım olan Nezih Bey’i öncesinde sosyal medyadan tanıyordum. Atatürkçü, sosyal demokrat, gezici, çevre ve hayvan hakları savunucusu, mesleği için elinden gelen her türlü mücadeleyi veren bir insandı. Üstelik bu konularda yazan, televizyon ve radyo programlarında konuşan ve toplumu aydınlatan bir kişiydi. Ayrıca arkeologlarla ilgili mücadelemde de bizlere fazlasıyla destek olmuştu. Bu haliyle eminim ki yalnızca benim değil, birçok kişinin de hayranlığını kazanmıştı.

2014 yılının yanılmıyorsam Kasım ya da Aralık ayında benim makalelerimden bir kitap hazırlama teklifi ile ilk defa yüz yüze bir araya geldik.

Konuşmaları, davranışları bende son derece güven uyandıran bu insan benim için sağlam bir dost ve abiydi. Bu nedenle sözleşme şartlarını hiç konuşmadık. Sadece yazar olarak hakkımı vereceğine yönelik onayını alıp, kitaba tamam dedim.

Halbuki birçok akademisyenin Nezih Başgelen’den zırnık alamadığına tanık olmuştum. Şimdilerde doçent olan bir arkadaşımın doktora tezini basıp, karşılığında yalnızca 20 kitap vermişti. Kızcağız bu duruma içerlenip söylendiğinde, Dil ve Tarh Coğrafya Fakültesinde Bölüm Başkanı olan Danışmanı ona, “Aaaaa…. Hiç sesini çıkarma. En azından bir kitabın oldu. Daha ne istiyorsun?” deyip susturmuştu.

Bir başka meslektaşım ise, “Nezih, para mara vermez” demişti.

Yukarıda bahsettiğim gibi insanlar ne derse desin, ne kadar uyarırsa uyarsın, siz o insan hakkında beyninize ilk imgelenen düşüncelerle karar veriyorsunuz.

Hep siyasetçiler yanılacak değil ya, ben de böyle yanıldım.

Nezih Beyin hazırladığı sözleşmeyi imzalayıp geri gönderdim. Ve kitabım 2015 Mart ayında “Eskiçağ’da Kadın, Toprak Altındaki Kadının Sessiz Çığlığı” adıyla basıldı.

Kitabım 15 TL. fiyat ile piyasaya çıktı ancak, arkeolojisanat.com da internet üzerinden anında indirim gösterilerek 10, 50 TL üzerinden satışı yapılmaya başlandı.

Sözleşme şartlarına göre yazar kitabı % 40 indirimli alma hakkına sahipti. Oysa yazar kendi kitabını almak isterse indirimi 15 TL üzerinden yapılıyordu. Bu da ayrı bir kurnazlık… Bana da sağ olsun topu topu 5 kitap gönderdi. Birkaç defa istediysem de gönderilmedi. Eşe dosta kendi kitabımı kendi paramla Arkeoloji ve Sanat’tan 9 küsur liraya satın alıp imzaladım.

Kitabı elime aldığımda bir başka şok daha yaşadım. Ne bir önsöz, ne bir referans yazısı, ne de yazar hakkında ön bilgi… Makaleler alınmış ardı sıra dizilmişti. Kitabın adı, kapak rengi bile benim fikrimdi.

Hayatım boyunca ilk defa böyle bir kitap ile karşılaşıyordum. Üç beş tane benim gönderdiğim fotoğraflar kitabın arkasına üstünkörü konulmuştu. Kendisi iyi bir fotoğrafçı olan Nezih Bey’den böyle bir kitap beklemek aklımın ucundan dahi geçmezdi. Anlayacağınız, kendinden kapak fotoğrafları ile işi bitirmişti.

Kitap satışından elde edeceğim geliri “kız çocuklarının eğitimine” ayırdığımı bizzat Nezih Beye söylemiştim. Hatta o günlerde bir meslektaşımın kızının eğitimi için söz verdiğimi de bildirmiştim.

Ancak bekle ki kitaptan para gelsin.

Nezih Başgelen, kitabı 1. Baskı 1000 diye falan yapmadı. Kafasına göre dijital olarak 100 ya da 200 basıp hem kitapevlerine gönderdi hem de kendi kitap satış yeri olan Arkeopera’da sattı ve satıyor da…

Her ne kadar bu kitabım “Kitap Fuar Afişleri”nde yer alsa da, bir kere olsun imza günü düzenlenmedi. Kitabım için 2500 bandrol alan Nezih Beyin bugüne kadar kaç tane sattığı belli değil.

“Para isteme benden buz gibi soğurum senden” misali ne zaman para istesem aramıza duvar örüldü.

Kitabımdan kendi hakkımı isterken, beni adeta dilenci konumuna düşürdü. Geçen yıl Ocak ayında rica minnet zoraki bir miktar gönderdi. Hepsi bu kadar.

Kitap satmıyor dese, susup oturacağım. Ancak bunu da demiyor. Arıyorum telefona çıkmıyor, yazıyorum mesajlarıma dönmüyor. Yazar olarak hiçbir değerin yok.

Çevremdeki insanlar da bana tıpkı doçent arkadaşıma söyledikleri gibi, “Parasız pulsuz bir kitabın çıktı. Bu prestij sana yeter.” demeye başladılar.

Yani, yazarlar bir kitabı olsun diye, yayınevlerine çıt çıkarmayacaklar. Onlar da yazarların emeğini oturdukları yerden bildikleri gibi sömürecekler öyle mi?

Kusura bakmayın. O kitapta gecelerin ve gündüzlerin emeği var. Yılların uykusuzluğu var. Tatil yapıp keyif sürme, sinema, tiyatro, konser gibi sosyal etkinliklerde volta atma yerine eve kapanıp saatlerce çalışma var. Bel fıtığı ve boyun fıtığı olmak var. Her şeyden önce o kitapta göz nuru var.

Gezi olaylarında bir ağaç için kıyameti koparanlar, insan hakkına gelince susup oturanlar ne yazık ki…

Bir yayınevi sıradan bir yazarın hakkını vermekten imtina ediyorsa, çevre ve hayvan hakları savunucusu diye caka satıp, fakir bir kız çocuğunun eğitim parasını bile bile gasp ediyorsa, kimse buna sessiz kalmamı beklemesin.

Varsın kitabım bundan sonra hiç satmasın.

Bir şey elde edemezsem de en azından bundan sonra benim gibi böyle yayınevlerinin tuzağına düşenlere bir nebze katkım olur. Uyanık olsunlar, tatlı sözlere, Atatürkçü geçinen demokratlara filan aldanmasınlar.

Sözde Atatürkçülere, sözde demokratım diye geçinenlere sesleniyorum.

Yağma yok. Emeğimin karşılığını söke söke alırım …

Nezih Beyle mücadeleye daha yeni başladım.

2018 ola hayrola.

 

Dr. Binnur Çelebi

siyasetcafe.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Binnur ÇELEBİ Arşivi