Kılıçdaroğlu'nun sağ kolu CHP'li Bülent Tezcan da 'değişim' istedi! 'Başımızı kuma gömüp yürüyemeyiz'
CHP'li Bülent Tezcan, '13 yıl genel başkanlık yaptıktan sonra, bir kere değişim öncelikle genel başkanla olmalı. Genel başkanla birlikte liderlik kadrosunun değişmesi lazım. Ben de dahil' dedi.
CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2010'da genel başkan seçilmesi sonrası onun en yakın kurmayları arasında yer aldı.
Seçimlerin ardından diğer üyelerle birlikte istifasını Kılıçdaroğlu’na sundu ve yeni MYK’da da görev almadı.
Tezcan, seçimlerin ardından CHP’de başlayan değişim tartışmalarına ilişkin BBC Türkçe’nin sorularını yanıtladı:
Seçimden sonra partinizde değişim tartışması başladı. Sizce de değişim artık zorunlu mu?
Bir kere önce şunu kabul edeceğiz. Bu seçimi kaybettik. Kaybettikten sonra da hiçbir şey olmamış gibi, her şey normalmiş gibi devam etmek mümkün değil. Yani başımızı kuma gömüp yürüyemeyiz.
Kayba göre dönüp ciddi durum değerlendirmesi yapmamız lazım. Bu sadece durumu kurtarmak, görüntüyü kurtarmak ya da parti tabanının gazını, ateşini nasıl söndürürüz diye değil. Gerçek anlamda bir muhasebeyi nasıl yaparız, bundan sonraki seçimi nasıl kazanırız.
Artık bu mesele sadece 2024’teki yerel seçim meselesi değil. Öncelikle o ama onun daha ötesinde. Ondan sonraki seçimlerde eğer Türkiye'nin kaderini değiştireceksek; Türkiye'yi bu otoriter, popülist rejimin cenderesinden çıkaracaksak CHP’nin tutumunu, iş yapma biçimini, siyaset yapma biçimini tamamıyla değiştirmek zorundayız. Bu, kararlı ve radikal bir dönüşümü gerektiriyor.
Daha önce de seçim kayıpları yaşandı. 13 yıl sonra ilk kez partiden güçlü değişim sesleri yükseliyor. Seçim neden kaybedildi? Aday nedeniyle mi yoksa yeterince çalışılmadı mı?
Bu seçimde hepimiz için beklenti çok büyüktü. Seçmen için de, partili için de. Kazanacağımıza çok inanmıştık. Kazanmak için çok çaba harcandı. Yeni yöntemler denendi. İttifak modeli genişletildi. Bütün bunlar inancı, umudu yükseltti. Anketler iyi görünüyordu. Beklenti çok yüksekti. Dolayısıyla kaybedince, travma da çok yüksek oldu. Bir kere bunu tespit edelim: Bir, seçimi kaybettik. İki, kaybın travması çok büyük.
Mesele bir suçlu ya da sorumlu arayışı değil. Sorunu bulup çözmemiz gerek. Bu çerçevede hepimiz kusurlu olabiliriz. Yüzde 50 kusurlu, yüzde 50 kusursuz olabiliriz. Mesele sorun nerede? Geçmişte nerede hata yapıldı meselesi orada önem taşıyor. Ama şimdi gelecekle ilgili şu çok somut ve herkes bunu söylüyor: Hiçbir şey olmamış gibi yürüyemeyiz. Ve bu süreçte önümüzdeki dönemde yeni yol haritası çizmek lazım. Şimdi bu yol haritası sadece taktiksel sorunları çözmeye mi odaklanacak. Yoksa parti stratejik olarak yeniden yapılanacak mı?
Sizin "Geçmiş üzerine konuşalım" dediğiniz şey geçmişte yapılan taktiksel hatalar üzerine yoğunlaştırır sizi. Oysa partinin bütünüyle yapısının konuşulması gerekiyor. Bu da köklü değişim demek.
Peki siz nasıl bir yöntem öneriyorsunuz?
Örgüt, kadro, program, söylem, tutum ve anlayış değişikliği. Şimdi köklü, esaslı bir değişim...Partinin gelecek kurgusunda bunlar önemli. Bütünüyle bu söylediğimiz değişim, parti reformu...
2010 yılında Kemal Bey genel başkan olduğunda, buna başlamıştık. Ciddi bir dönüşüm, heyecanla başladı. Ve belli noktaya geldi. Bugün kurduğumuz ittifaklar, partinin helalleşme söyleminden tutun; zaman zaman eleştirilen, "Parti kendi geçmişinden, kendi kurucu ayarlarından ayrıldı" gibi çok da haklı olmayan bazı eleştiriler...Hatta politika yapma tarzında bazı hatalı politikaların bile, partinin rayından çıktığı gibi anlatıldığı bir süreç yaşadık.
Bu politika, anayasa referandumunda, o kampanya döneminin ana kolonu haline getirdi CHP’yi. Arkasından yerel seçimlerde bunun esaslı sonucunu aldık. En son cumhurbaşkanlığı seçimi merkezindeki ittifak, o sürecin sonucuydu ve önemlidir. Yani yüzde 48’i bir yerde toplamak önemlidir ama yetmedi.
2018’deki cumhurbaşkanı adaylarının aldıkları oylara bakıyoruz, topluyoruz, 2023’te aldığımızla aynı: Yüzde 47,8. Yüzde 48’i yüzde 51’e çıkarabilmeliydik, çıkmadı. Bu döneme kadar birçok şey yapıldı ama bu bizi iktidar yapma noktasına taşımadı. Bu seçimlerin bize ilk göstermesi gereken şey, değişim kapasitesinin artık tıkandığı. Burada da değişim bir kapasite ikmaliyle, yani birilerini takviye ederek olmaz. Yeni kapasite ikmali olmalı.
Nasıl olacak bu kapasite ikmali?
Değişimin içeriğini söyledik. Örgüt, kadro, program, söylem, anlayış, tutum değişikliği diye. Ama değişimin önce bir motoru, heyecanı olması lazım. Bu moral bozukluğunu ortadan kaldıracak bir çıkışa ihtiyaç var. Onun için değişim önce liderlik değişimiyle başlar. Çünkü büyük değişimler liderlik değişimiyle başlamıştır. Aslında 2010 yılında övdüğüm o önemli dönüşüm, liderlik değişimiyle başladı.
Rahmetli Deniz Bey’in davaya çok büyük katkıları oldu. Çok iyi bir siyasetçiydi. Ama o da tıkanmıştı. 2010 yılında Kemal Bey'in gelişi morali, motivasyonu, büyük dönüşümün altyapısını hazırladı. Heyecan olmadan dönüşüm olmaz. Hele de böyle büyük bir travmanın yaşandığı yerde, 13 yıl genel başkanlık yaptıktan sonra, bir kere değişim öncelikle genel başkanla olmalı. Genel başkanla birlikte liderlik kadrosunun değişmesi lazım. Ben de dahil.
Yani hiç kimse bu süreç içerisindeki sorumluluğunu kenara bırakıp, “Şu değişsin ama ben kalayım” deme hakkına sahip değil. Tekrar görev düşerse tekrar yaparız ama bu bilinçle yaparız.
CHP’nin 1970’lerdeki değişimi, liderlik değişimiyle oldu. Bir kadro hareketi başladı. Bülent Ecevit, programındaki dönüşümü genel başkan olduktan sonra sağladı. Deniz Bey'den sonra, parti 2010 yılında Kemal Bey'in gelmesiyle bu önemli değişiklikleri sağladı. Şimdi artık değişim kapasitesinin sonuna geldik. Yeni kapasite ikmali için önce yeni liderlik ihtiyacı var. Onu bir kere net söylememek, etrafından dolanmak demektir.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, seçime kadar partinin başında kalma eğiliminde olduğunu ifade ediyor...
Siyaset biliminde iktidarın muhafazakarlaşması diye bir bakış vardır. Bu iktidar, sadece ülkedeki iktidar değil. Partilerde de iktidarlar vardır. Ve parti içindeki iktidarlar uzun süre iktidarda kaldıkları zaman kendileri muhafazakarlaşmaya başlarlar. CHP’de de Kemal Bey'in baştaki devrimci liderliği şimdi muhafazakarlaşmaya başladı. İktidarın muhafazakarlaşması sürecini yaşıyoruz. Biz de o muhafazakarlaşmaya katkıda bulunduk, bir dönem parçası olduk. Ve bugün hepimizin cesaretle bunu görüp bu dönüşüme imkan vermemiz lazım.
Parti içi iktidarın, liderliğin, lider kadronun yerleşik alışkanlıkları vardır. Kişiler değişmeden alışkanlıkları değiştirmek zordur. Genel başkanın ilk döneminde bunu anlayabiliriz. Ama 13 yıl sonra en önemli, kazanmaya bizim en yakın olduğumuz, iktidarın da depremden pandemiye, ekonomik krize kadar üç önemli büyük krizi yaşadığı sürecin arkasından yapılan seçimi kaybettik. O zaman sadece liderin dışındaki lider kadrosunun değişmesiyle olmuyor.
Bu sözler sorumluluğun tamamen genel başkanda olduğu anlamına mı geliyor?
Hakkını teslim etmek istiyorum, bu "Kemal Bey iyi bir siyasetçi değildi, yanlış yaptı, kötü yaptı" demek değil. İyi, doğru şeyler yaptı. Bu süreç içerisinde bazen her şeyi doğru yapmanıza rağmen değişimin önünü açmanız gerekebilir. Çünkü bu, toplumla ilişki meselesi. Yani siyasetçi toplumla ilişki kurma sürecinde, topluma mesajlarını iletebilme sürecinde problem yaşamaya başlamışsa; o zaman değişimin önünü açmak için kenarda durabilmeli. Söylem önemli ama söylem kadar söyleyen de önemli.
Bugün toplumla ilişki konusunda, söyleyenin bu süreçte sorunlu bir noktada olduğunu görüyoruz. Çünkü bu kadar problemli süreçten sonra söylemler topluma ulaşmakta, toplumla güven ilişkisi kurmakta ve inandırıcılıkta sorun yaratıyorsa, ancak sadece söylemleri değiştirerek değil, söyleyeni de yeniden inşa ederek doğru bir süreç yaratabiliriz.
Kemal Bey inandırıcı olamadı mı diyorsunuz?
Sadece Kemal Bey değil, hepimiz bir kadroyuz. Kendimizi dışarıda tutarak söylemiyorum. Ama Kemal Bey'i dışarıda tutarak da bu süreci yönetemeyiz. Artık o opsiyon, o kredi bitti. Değişim kapasitesi tıkandı. Kastım bu.
Önümüzde bir yerel seçim süreci var. Tüm bu saydıklarınızın seçim öncesi yaşama geçmesi zor değil mi?
Ben üç vade sayıyorum. Kısa vadede, orta vadede, uzun vadede yapacağımız işler var. Kısa vadede yapacağımız iş, liderlik değişimi. Olağanüstü Kurultay bir seçenekti, olmadı. Olağan Kurultay takvimi başladı. Burada azami 4 ayda kurultayı yapmamız lazım. Önümüzde yerel seçimler var. Ekim sonuna kadar kurultayı tamamlayıp kısa vadede liderlik, liderlik değişimi ve seçim muhasebesini bitirmemiz lazım.
Orta vadede yapmamız gereken yerel seçimlere hazırlık. Bu dönemi program, tüzük, vesaire tartışmalarıyla geçiremeyiz. 31 Mart 2024’e kadar olan süreç orta vade. Seçim hazırlığını yapıp, "Yerel seçimlerde nasıl yapacağız?", "İttifak yapacak mıyız, yapmayacak mıyız?", "Adaylarımız kim olacak?". Buraya odaklanmamız lazım.
Üçüncü aşama da bir sonraki Olağan Kurultay. Bizde kurultay süresi iki yıldır. (Tüzük) "Bir yıl uzatılabilir" diyor ama uzatmamamız lazım. Bu Olağan Kurultay bittikten sonraki iki yıllık dönemde, bir sonraki Olağan Kurultay'a kadar da uzun vadede partinin yapısal dönüşümünü suhuletle sağlamamız lazım.
Şimdi siz olması gerekeni anlattınız. Kemal Bey’in yerel seçime kadar devam etme eğilimi var. Eğer bu karar değişmezse, bu kurultaya nasıl yansır?
Genel başkanın açıklamalarından böyle bir eğilim olduğu seziliyor. Ben bu doğrultuda Sayın Genel Başkanımızı da ikna etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Sayın Genel Başkanın anlattığım bu tarihe bakarak, 2010 yılındaki heyecana bakarak, bugün geldiğimiz noktaya bakarak, bu karara varacağına inanıyorum. Bu; dönüşümün sancısız, kararlı ve partinin bütün dinamik güçlerini tecrübesiyle beraber, buraya katkıda bulunacak şekilde sağlıklı yürümesine neden olur, sürece katkıda bulunur.
Böyle olmayabilir de. O zaman siyasetin doğal, demokratik yarışı vardır. O dönemde doğal demokratik yarışa ilişkin ben bir anlayış koyuyorum. Bu anlayışı partide doğru bulan çok sayıda arkadaşımız var. Onlar çıkarlar bu iddia doğrultusunda yola devam ederler. Bunu doğru bulanlar böyle bir liderlik etrafında buluşur ve yoluna devam eder. Seçilecek kişi, kim olursa olsun değerlidir.
Sizin işaret ettiğiniz veya desteklediğiniz bir isim var mı ve aday olmayı düşünüyor musunuz?
Benim özel olarak işaret ettiğim biri yok. İleride zamanı gelince tercihimi söylerim. Çünkü somut olarak çıkmış adaylar yok şu anda.
Yani biz bütün bunları anlatıp da ondan sonraki süreçte kendi adaylığımız üzerinde bir tarif yaparsak, burada samimiyet sorgulanır. Nasıl Genel Başkan’a diyorsak ki "Bunun önünü açın, destek verin"; yapmamız gereken şey, bu konudaki olumlu, olumsuz, doğru, yanlış, bütün birikimimizi değişime kanalize etmek. Onun altyapısını hazırlamak. Yani onu temsil edecek partili bir figürün kolay çalışabileceği bir alana yardımcı olmak. Yapılması gereken budur.
Ekrem İmamoğlu’nun bayram sonrası bir çıkış yapması bekleniyor. Ama Kemal Kılıçdaroğlu belediye başkanlarının seçildikleri beldelere hizmet etmesi gerektiğini savunuyor. Siz bu bu görüşe katılır mısınız?
Bir kere Ekrem İmamoğlu CHP’nin sadece bugününde değil, geleceğinde de önemli bir figür. Çünkü seçimi kazandı. Çalışma tarzı, başarısı, gençliği, iddiası önemli.
Bizim başka çok önemli kadrolarımız da var. Adı geçtiği için söylüyorum, Özgür Özel önemli bir isim. Geçmiş dönem grup başkan vekilliği yapan diğer arkadaşlarımız var.
Yani şimdi biz bütün bu önemli isimleri gelecek siyasetini kurgulamakta kullanabilirsek ve onların birikimlerini ortak akıl zemininde buluşturabilirsek doğru yolda yürürüz. Biz onların her birine, dışarıdan elbise biçerek doğru yolda yürüyemeyiz.
İstanbul Belediye Başkanlığı, diğer belediye başkanlıklarımız...Bunlar bütün bu yenilenme sürecinde ele alınıp konuşulacak işler. Bu, “İmamoğlu mu, Kılıçdaroğlu mu” tartışması değil. İmamoğlu’nun da, “Ben mutlaka genel başkan olacağım, İstanbul Belediye Başkanı olmayacağım” diye bir beyanını duymadım. Yenilenmekten bahsediyor, "Oturalım, masada bunu konuşalım. Sadece MYK değişimiyle bu olmaz" diyor. Şimdi bunu götürüp de onun adaylığı eksenine sıkıştırmak ya meseleyi kavrayamamaktır ya da tartışmayı, çözümü boğup mevcut statüyü devam ettirme niyetidir. Eğer biz bu dönüşümleri sağlayamazsak İstanbul'da risktedir.
Şu sorun tabii ki: Diyelim Ekrem İmamoğlu, Genel Başkan Adayı oldu ve seçildi. O zaman da İstanbul Belediye Meclisi içinden seçim yapılacak ve başkanlık AK Parti'ye geçecek. Ama bu çözülemeyecek bir şey de değil. Bunu masaya getiririz, koyarız. Ama sadece bu gerekçeden yola çıkarak, değişim meselesinde "Bekleyelim, kurultayı yerel seçim sonuna atalım" demek, topu tacı atmaktır. Bu çözüm Ekrem İmamoğlu'na rağmen de bulunmaz. O da bu çözüme katkıda bulunur, bulunmak zorundadır. İsterseniz, yöntemi bulursunuz.
Bir de 4 partiye 39 milletvekili verilmesi tartışması var. Siz de aday belirleme sürecindeki sekizli komisyondaydınız. Buna kim karar verdi?
Genel Başkan ve Oğuz Bey (Kaan Salıcı) birlikte yürüttü o süreci. Tabii bir kere genel başkanın rızası, talimatı olmadan onun (39 milletvekilliğinin) verilebilmesi mümkün değil. Genel başkan vermeden onu nasıl vereceksiniz? Bizim ne sayıyı, ne sırayı belirleme imkanımız olmadı. Ne sekizli grubun, ne parti MYK’sının...
Şimdi siz bir ili sıralamışsınız. Bütün bu sistem içerisinde düzenlemişsiniz. 8 kişi görüşünü söylemiş, genel başkan görüşünü söylemiş, listeyi yapmışsınız. Yani hazır bir taslak listeyi oluşturmuşsunuz havuzda. Sekizli heyet olarak siz çalışmanızı yapmışsınız. Bir bakıyorsunuz İstanbul 1. Birinci Bölge'ye 7 kişi gelmiş dışarıdan, 6 kişi kalıyor. Zaten 13 vekil çıkarıyorsunuz.
Sizin listeye koyduğunuz ve olmasını istediğiniz, örgütün de "Bulunsun" dediği isimler birden bakıyorsunuz kayıyor. Yani şimdi burada 39 kişi verilmesi küçümsenecek bir iş değil, doğru da değil. Bu insanlar, kıymetli insanlar. Şahıslarına dönük bir şey demiyorum. Onlar da Meclis’te partileri adına mücadele edecekler. Ama CHP listesinin taşıma kapasitesinin çok üzerinde bir yapıydı.
MHP'yle AK Parti ayrı girmiş. MHP listeyi önceden vermiş. O saatten sonra bizim ortak listeyle girmemiz için bir sebep yoktu. O zaman her parti kendi kimliğiyle girebilirdi.
Siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.