İsrailli gazeteci Gershom Gorenberg: Netanyahu bizi felakete sürükledi, artık gitmeli

İsrailli gazeteci Gershom Gorenberg: Netanyahu bizi felakete sürükledi, artık gitmeli

İsrailli gazeteci ve tarihçi Gershom Gorenberg, The New York Times’a konuk yazar olarak bir makale yazdı.

İsrailli gazeteci ve tarihçi Gershom Gorenberg, The New York Times’a konuk yazar olarak bir makale yazdı.

 

"Başbakanın gündeminde hep sadece ultra-Ortodoks okullara para göndermek, yerleşimcileri desteklemek ve iktidarını koruyacak yargı reformu oldu" başlıklı yazı Oksijen'in çevirisiyle şöyle:

 

'Böyle bir şey nasıl olabilir?” diye bütün komşular birbirimize soruyorduk. Kudüs’teki apartmanımızın pek de güvenli sayılamayacak merdiven boşluğunda pijamalarımızla durmuştuk. Yeni savaşın ilk hava saldırısı sireni az önce çalmıştı. Tatil sabahının erken saatleriydi, haberlere bakmamıştım. Birileri Hamas’ın İsrail işgalinin başladığını söyledi.

Gelen haber kırıntılarından makul bir bütün çıkmıyor: Sayfiye yerinde parti varmış, Hamas’tan adamlar gelip genç İsraillileri katletmiş. Hamas büyükannelerimizi ve küçük çocuklarımızı esir almış, aileleri öldürüyormuş.

Güvendiğimiz ordu darmadağınmış ve Gazze sınırındaki bölgenin kontrolünü ancak üç günde geri ele alabilmiş. Üzerinden bir haftadan fazla geçti ama cenazelerin sayımı ve kimlik tespiti sürüyor. Her sohbette “Böyle bir şey nasıl olabilir?” diye soruluyor. İlk yanıt belli: Hamas bizim varlığımıza karşı.


KİBİR, REHAVET, HAYALLER


Bu doğru ama eksik. İsrailliler için meselenin temelinde başka bir soru var: Böyle bir şeyin olmasına kim izin verdi? Başbakan Binyamin Netanyahu ve hükümetinin kibrinin, rehavetinin ve saçma hayallerinin hesabını ulusça sormalıyız.

Netanyahu son 14 yılın 13’ünde başbakandı. Şin Bet güvenlik servisi başkanı ve askeri istihbarat komutanı kamuoyu önüne çıkıp sorumluluğu üzerine alırken başbakan bariz bir şekilde bunu yapmadı. Ama ordu ve ülke Hamas işgaline hazırlıklı değilse – ki olmadığı belli – sorumluluğun kimde olduğu ortada.

Şu anki Netanyahu hükümeti iktidara geleli daha dokuz ay oluyor. Hakkında yolsuzluk davası açılmış bir başbakanla koalisyona sadece aşırılıkçı partiler yanaştığı için bugüne kadarki en aşırılıkçı hükümetini kurdu. Kendi başkanlığındaki Likud dalkavuklar partisine dönüştü. Netanyahu’yu eleştirenler partiden ayrıldı.

Hükümetin belli ki sadece kendini düşünen ajandasında ultra-Ortodoks okullara para göndermek, Batı Şeria’daki yerleşimcileri desteklemek ve en önemlisi Netanyahu’nun ve sağcıların iktidarını koruyacak radikal yargı değişikliklerini yürürlüğe koymak var. Irkçı görüşleriyle tanınan aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich bir koltuğa iki karpuz sığdırmaya çalışıyor: Bir yandan hükümetteki en zorlu koltuklardan birini işgal ederken diğer yandan Savunma Bakanlığı’nda yerleşimleri denetliyor.

 

AKLI KENDİ DAVASINDA


Orduyu yönetmekle sorumlu güvenlik kabinesi ancak gelişigüzel toplanıyor. Temmuz ayında Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin Netanyahu’yla bir araya gelmek istediği ama buluşamadığı biliniyor. General bunun yerine başbakana bir yazı yazarak ordudaki iç uyumun tehlikede olduğu uyarısında bulunmuştu. Görünüşe göre sebep hükümetin yargı programıydı. Ama belki aklı kendi duruşmasında olduğu, belki planlarına yönelik büyük halk muhalefetine kafayı taktığı, belki de İsrail’in düşmanlarına karşı avantajlı olduğu konusunda abartılı bir özgüvene kapıldığı için Netanyahu bu yıl boyunca güvenliğe pek dikkat etmemişti.

Gerçi Gazze’den gelecek tehlikelere kör olmak yeni bir şey değil. Netanyahu 2009’da iktidara döndüğünden beri (İlk görev süresi 1996-1999 arasındaydı) stratejik tercihi bu yönde. Hamas yaklaşık iki yıl önce Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirerek yeni yeni oluşan Filistin idaresini ikiye böldü. Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas ve başında bulunduğu Fetih hareketi Batı Şeria’nın özerk bölgelerindeki sınırlı iktidarını sürdürdü. Abbas İsrail’le hiçbir zaman iki devlet anlaşmasına varamamış olsa da daima iki devletli çözümden yanaydı.

Netanyahu ise bu bölünmeyi Gazze’nin Batı Şeria’dan bağımsız olmasını desteklemenin ve Filistin Yönetimi’ni zayıflatmanın yolu olarak görmeyi seçti. Örneğin 2019’da Gazze’deki Hamas rejiminin mali konularda Batı Şeria’ya bağımlı olmasındansa Katar tarafından finanse edilmesine neden izin verdiğini açıkladı.

 

"FİLİSTİN YÖNETİMİ YÜK, HAMAS NİMETTİR"


İsrail sağı da büyük ölçüde aynı fikirde. Smotrich 2015’teki bir röportajında o dönemki Filistin terör saldırılarının büyük ölçüde münferit ve “atmosferik” olduğunu söylemişti. Başka bir deyişle saldırılar siyasi bir gösteriden ibaretti ve stratejik tehlike arz etmiyordu. Smotrich’e göre esas tehdit diplomatik cepheden, Abbas’tan geliyordu. Smotrich “İsrail için Filistin Yönetimi yüktür, Hamas ise nimettir” diyecekti.

İşte bu yüzden İsrail ile Gazze arasındaki periyodik çatışmalara rağmen Netanyahu Hamas’ın hakimiyetini pekiştirmesine izin verdi. Hatırlatmak gerekirse, Gazze’yi yeniden fethetmek ne pratik ne de ahlaki açıdan asla bir seçenek olmadı.

Üstelik İsrail’in Filistin’in yeniden birleşmesini teşvik etme kabiliyetinin de bir sınırı vardı. Ama Netanyahu yönetimindeki İsrail Hamas’ın yalnız ve zayıf olduğu dönemlerde bile bu fırsatı yakalamaya yanaşmadı. Gazze’yi yeniden Filistin Yönetimi’ne bağlamak görünüşe göre başbakanın gündemine hiç gelmemişti. Hamas hem düşman hem de tuhaf bir şekilde diplomasi tehdidine, yani iki devletli çözüm ve barış tehdidine karşı bir müttefikti.

Şimdi bu politikanın aşırı özgüvene ve kendini kandırmaya dayandığı ortaya çıktı. Bu politika için Hamas’ın önceki çatışmalar yüzünden büyük bir taarruzdan caydırıldığına ve esasen Gazze’deki koşulları iyileştirmekle ilgilendiğine inanmak gerekiyordu. Görünüşe bakılırsa bu makbul görüşler siyasi liderlerden ordu komutanlarına yayıldı. Bu rehavet ordudaki bazı kuvvetlerin Gazze bölgesinden ayrılıp yerleşimcileri korumak için Batı Şeria’ya gönderilmesini beraberinde getirdi. Neticede sınır bölgesinde yaşayanlar çok daha korunaksız kaldı ve Hamas saldırısı geldi.

 

"50 YIL ÖNCEKİ HATA"


İsrail istihbaratının Hamas saldırısını öngörme konusundaki başarısızlığına ilişkin bir soruşturma komisyonu kurulması kesin görünüyor. Komisyondan İsrail istihbaratının geçmişteki bir başarısızlığına çok benzer bulgular çıkabilir. 1973’te Mısır ve Suriye’nin Yom Kippur Savaşı’na yol açan sürpriz saldırıları öncesinde de ipuçları ortalıkta duruyordu ama ya yanlış değerlendirilmiş ya da yerleşik kanaatlere uymadığı için görmezden gelinmişti. 50 yıl önceki temel stratejik hata İsrail için Sina Yarımadası’nı elde tutmanın Mısır’la barış yapmaktan daha güvenliği olduğunu sanmaktı. Bu yanlış yorum 2 bin 600’den fazla İsrailli askerin canına mal olacaktı.

Bugünkü hata daha büyük bir kibrin sonucu: Batı Şeria işgalini süresiz olarak devam ettirebilmek ve derinleştirebilmek adına Hamas’ın güvenli biçimde idare edilebileceğine inanıldı. Hükümetin bariz güvenlik ihmali de buna eklenince sonuç felaket oldu.

 

"NE KADAR ÇABUK GİDERSE O KADAR İYİ"


Bu yıkıcı krize rağmen Netanyahu sorumluluktan uzak, hükümet de bir muhalefet partisini koalisyona katmasına karşın hala işlevsiz. Başbakanın Gazze’ye kaçırılan İsraillilerin aileleriyle bir araya gelmesi bir haftadan fazla sürdü. Hükümet savaşın harap ettiği Sderot kentinin tahliyesine de ancak bir hafta sonra başlayabildi.

Bir komşum seferberlik kapsamında ihtiyatlık hizmetine çağrıldı. Tel Aviv’deki kızım mesaj atıp son füze alarmından sonra güvende olduğunu yazıyor. Bizim sokakta bir aile güneyde ölen bir asker için yas tutuyor. Bunların hiçbiri yaşanmak zorunda değildi. Burada doğal afet olmadı. Netanyahu başarısız oldu ve hem onun hem de politikalarının değişmesi gerekiyor. Ne kadar çabuk olursa o kadar iyi."

 

İSRAİL'İN YÜZDE 80'İ NETANYAHU'YU SORUMLU TUTUYOR

 

İsrail'de yapılan bir kamuoyu araştırması, halkın yüzde 80'inin, Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın 7 Ekim'de düzenlediği saldırıdan Başbakan Binyamin Netanyahu'yu sorumlu tuttuğunu ortaya koydu.

İsrail'in "Maariv" gazetesi, 510 İsrailliden oluşan rastgele bir örneklemi içeren Lazar Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülen anketin sonuçlarını yayınladı.

Ankete göre İsraillilerin yüzde 80'inin 7 Ekim'de Kassam Tugayları tarafından gerçekleştirilen saldırıdan Netanyahu'yu sorumlu tuttuğu belirtilen haberde, "İsraillilerin sadece yüzde 8'i Netanyahu'yu sorumlu tutmadı. Yüzde 12'si ise bir fikirleri olmadığını belirtti." ifadelerine yer verildi.

İsraillilerin yüzde 65'inin abluka altındaki "Gazze Şeridi'ne geniş çaplı kara operasyonuna" destek verdiği aktarılan haberde, İsrail vatandaşlarının yüzde 21'inin ise kara operasyonuna karşı olduğu kaydedildi.

İsraillilerin yüzde 51'inin Lübnan'daki Hizbullah'a karşılık verilmesini desteklediği, yüzde 30'unun ise Lübnan'a karşı geniş çaplı uygulamadan yana olduğu ifade edildi.

İsrail'de halkın yüzde 65'inin ülkenin geleceğine umutla baktığı, 25'nin ise olumsuz baktığı aktarılırken, anket sonucuna göre ülkede bir seçim olması halinde hükümeti oluşturan siyasi partilerin Meclisteki 120 sandalyeden sadece 43'ünü alabileceği kaydedildi.

 

Siyasetcafe.com

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.