İmamoğlu solcuyum demiyor Utanıyor mu?
Oray Eğin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile yaptığı röportajın ikinci bölümünü yayınladı. İşte röportajdan dikkat çeken kısımlar;
Habertürk yazarı Oray Eğin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile yaptığı röportajın ikinci bölümünü yayınladı.
İmamoğlu ile Gezi sürecinden siyasi düşüncelerine, inançlarına ve görevi boyunca gerçekleştirmeyi planladığı faaliyetler üzerine konuşan Eğin'in röportajı şu şekilde:
"Gezi’nin ilk günlerinde yakasında mendiliyle takım elbiseli bir adam işini gücünü bırakıp parka uğruyor, gençler de “Kim bu” diye tuhaf tuhaf ona bakıyordu. İşte o adam şimdi İstanbul’u yönetiyor. 2013 yazında Ekrem İmamoğlu bir yandan günlük mesaisini yapıyor, ilçe başkanlığının yanı sıra yaptığı inşaatları denetliyor, öğleden sonra da üzerini bile değiştirmeden kendini Taksim’e atıyordu.
'KURTARICI DEĞİL HİZMETKARIM'
CHP’nin ilk günden beri milletvekilleriyle birlikte parkta olduğunu söylüyor, ama partiden bağımsız bir işadamı olarak ayrıca gittiğini de anlatıyor: "Geziciyim çünkü gittim" Zaten Beyoğlu’yla ta üniversite yıllarından kalma özel bir bağı olduğunu, Anadolu’dan İstanbul’a gelen binlerce genç gibi kendisinin de İstiklal’i bir baştan bir başa dolaştığını anlatıyor. Bu caddenin etrafında süren hayata dışarıdan ama hayranlıkla baktığı izlenimini veriyor.
“Siyasette olduğum için biliyorum, Gezi döneminde iktidar partisinden isimlerin çocukları bile Taksim’e gitmek istiyordu,” diyor. “Babaları ‘Çocuklarımızı evde tutamıyoruz’ diyor.”
“Siz de ‘Gezi’nin ilk üç günü düzeldi sonra bozuldu’ diyenlerden misiniz?” diyorum, ‘evet’ demiyor. Ama Gezi’nin partisiz bir isyan olmasından hoşnut olduğunu da gizlemiyor. Zaten bu yüzden iktidara yakın ailelerin gençlerinin de gittiğini vurguluyor. Açıkça “Parti nedir ki, koltuk nedir ki” diyenlerden. İdeolojik ayrışmaların eski bir dünyaya ait olduğunu, sol-sağ gibi kampların günümüzde pek anlamı olmadığını söylüyor. Bu yüzden her kesimden oy alabileceğini iddia etmiş seçimden önce, sandık sonuçlarına bakıldığında da haklı çıktığı anlaşılıyor.
'MUHAFAZAKAR BİR TARAFIM VAR'
“Benim öyle bir tarafım var ama,” diyor muhafazakarlardan oy almak için fazla çabaladığı yönündeki eleştirilerime. “Ben muhafazakar insanları anlarım.”
“Çoktandır unuttuğumuz bir Türkiye modeli vardı, 11 ay içki içen bir ay oruç tutan,” diye soruma başlıyorum. “Siz böyle biri misiniz?”
Hemen kahkahalarla gülüyor, “Yok 11 ay içki içmiyorum,” diyor adeta refleks olarak. Açıkçası, Ekrem İmamoğlu’nun içki içip içmediğini de sormuyorum çünkü bu ne beni ne de başkasını ilgilendiriyor. Ancak Türkiye’nin kendine özgü ve “Eski Türkiye”de kalan İslam anlayışını önemsiyorum. İnsanların karşılıklı birbirinden nefret etmediği günleri.
Trabzon’daki gençlik yıllarından tanıştığı bir ağabeyinden örnek veriyor İmamoğlu. Önceki gün ondan bir telefon almış, “Bak iki kere mazbata verdiler sana, demek ki şehri 10 sene yöneteceksin,” diye espri yapmış. “Hayatım boyunca tanıdığım, bildiğim biri, Trabzon’da tekel bayii işletiyor ama hiç içki içmez mesela,” diyor. “Böyle insanları var Türkiye’nin.”
MAKAM ODASINDA DUA TARTIŞMASINA YANIT VERDİ
Makam odasında göreve dua okuyarak başlamasına yönelik eleştirileri tolerans konusunda son 15 yılda pek de yol almamamıza bağlıyor. Kutuplaşmanın bu kadar artmasından o da şikayetçi; bir zamanlar muhafazakar kesimin verdiği keskin tepkilerin bir benzerinin şimdi kendi mahallesinden geldiğinden yakınıyor. “İmam her yere gelir,” diyor. “Buna bir işe başlamanın uğuru olarak bakmak gerek.” Gerçekçi bir laiklik anlayışını yansıtmadığını ekliyor bu eleştirilerin.
Amerikan başkan yardımcısı Mike Pence’in Beyaz Saray’da kabine üyelerine İncil dersi verdiğini söylüyorum. “Bilmiyorum onu ama ben kamusal alana zaten dini sokmam,” diyor açıkça. “Adam içki içiyor diye bir yere gelemiyor şimdi, halbuki o onun özel alanı. Biz yeteneğine bakalım.”
'HAREMLİK-SELAMLIK TABİRİNİ SEVMİYORUM'
Ekrem İmamoğlu çoğu zaman tam ortadan konuşuyor, sık sık yıllanmış politikacılara özgü yanıtlar veriyor.
Mesela “haremlik-selamlık” havuz konusunda bu tabiri sevmediğini söylüyor, insanların yaşantısına saygı göstermemiz gerektiğini, böyle de bir talep olabileceğini anlatıyor ve işi hoşgörüye getiriyor.
Beyoğlu’nun marjinal insanlara, sürüden ayrılanlara da geleneksel olarak ev sahibi olduğunu söylüyorum. Trans bireyleri özellikle vurguluyorum; “Kimsenin yaşantısına karışılamaz” yanıtıyla yetiniyorum. Onur yürüyüşü konusunda “Bilmiyorum, valinin yasaklama gerekçisini soracağım dedim,” diyor. “Böyle bir yürüyüşü kendi emelleri için kullanmak isteyen siyasi partiler olabilir, bunu bahane edip başka bir amaç gütmek isteyenler olabilir, bu ihtimallere karşı da dikkatli olmak gerekebilir.”
“Dengeli davranmaya dönük bir çabam hep olmuştur aslında,” diyor. “İş yaşamımda da böyleydi, arkadaşlıklarımda da böyle. Kavga edenleri barıştırmak için uğraşırdım, birileri küsse ondan rahatsız olurdum. Aslında bir özen diyelim buna.”
SOLCUYUM DİYEMEDİ
Ekrem İmamoğlu böylece kendi siyasi geleceğini de çiziyor kuşkusuz. Altından girdim, üstünden çıktım, ama ona ısrarla solcuyum dedirtemedim mesela. Gerçi yer yer kimi tartışmalarda solcu arkadaşları “Sen bizden bile solcusun bu konuda,” diyormuş.
Parkların insanları özgürleştirdiğini, sanatla büyüyen nesillerin dünyaya nasıl daha farklı baktığını, mekânsal ferahlığın zihinsel açıklığa da yol açtığını anlatırken sözünü kesiyorum. “İşte sol belediyecilik bu,” diyorum ama hemen itiraz ediyor. “Siz sol diyorsunuz, ben sosyal demokrat belediyecilik,” diyorum diye düzeltiyor. “Sol olunca bir de karşıtı sağ oluyor, ben karşıtlığı sevmiyorum.”
Bir politikacı için nispeten riskli sorulara güvenli kıyılarda yüzen yanıtlar vermesi ise sadece bir taktik değil ama. İmamoğlu böyle biri; politikacı yanıtları verdiğini gizlemeyen bir tarafı var, ama edindiğim izlenim politikacı olmasa da benzer sorulara benzer yanıtlar vereceği. Politikacı olmak için doğmuş.
SİYASETCAFE.COM
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.