Fatih Sultan Mehmet'in vefatının 540. yılı! Fatih Sultan Mehmet kimdir?

Fatih Sultan Mehmet'in vefatının 540. yılı! Fatih Sultan Mehmet kimdir?

İstanbul'u fethiyle tarihe damga vuran Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet, 540 yıl önce vefat etti.

İstanbul'u fethetmesinden dolayı Fatih unvanlı Osmanlı Devletinin 7. padişahı II. Mehmet Han vefatının 540. yılında anılıyor. Peki Fatih Sultan Mehmet kimdir?

İstanbul'u fethederek Hz. Muhammed'in (S.A.V) müjdesine mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han, Çağ açıp çağ kapayan ve Hilal’in haça karşı üstünlüğünün ezeli sembolünü tarihin sayfalarına altın harflerle kazıyan muzaffer bir komutandır.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) müjdelediği kutlu hadisenin tecelli etmesinde vesile kılınan ve dünya tarihinin gördüğü en kudretli hükümdarlar arasında yer alan Fatih Sultan Mehmed Han’ın vefatının üzerinden 538 yıl geçse bile dünyaya bıraktığı iz canlılığını halen koruyor.

Aşılamaz denilen surları aşarak Roma’nın varisi Bizans’ı yerle bir eden ve karanlık çağın merkezi Kostantiniyye'yi İslambol adı verilen İslam şehri haline getirerek 450 yıl Hilafet merkezi olan İstanbul’u fethettiğinde Fatih Sultan Mehmet, sadece 21 yaşındaydı. 

Fethiyle tüm dünyada kabul görerek çağ açıp çağ kapatacak bir kudretin adı olan Fatih, Roma’ya yöneldiği bir sefer sırasında bugün Hünkar Çayır’ı olarak anılan yerde son nefesini vermişti.

 

FATİH SULTAN MEHMET KİMDİR?

 

Osmanlı İmparatorluğu'nun yedinci padişahı, II. Mehmet, Meḥmed-i Sânî veya bilinen ismiyle Fatih Sultan Mehmet, Avrupa'da tanınan adıyla (Büyük Türk) veya  (Türk İmparatoru), vefatına kadar 32 sene boyunca hüküm sürmüş ve hüküm süresince 1000 yıllık bir İmparatorluğa son vermiş, orta çağın bitmesi ve yeni çağın başlamasına vesile olmuştur.

 

ÇOCUKLUĞU VE EĞİTİMİ

 

II. Mehmet 30 Mart 1432 tarihinde Osmanlının İstanbul'dan önceki başkenti Edirne'de dünyaya geldi. İki yaşına kadar Edirne’de kaldıktan sonra küçük ağabeyi Alâeddin ile birlikte, büyük ağabeyi Ahmed’in sancak beyi olduğu Amasya’ya gitti.

Eğitimi için çeşitli alim ve bilgin hocalar görevlendirildi. Hiperaktif bir çocuk olduğu için eğitimi kolay olmadı. Babası, heybetli ve otoriter bir alim olan Molla Gürani’yi “Eti senin kemiği benim” kabilinden görevlendirdi. Molla Gürani, şehzade Mehmet’e dersini dikkate almayan bir öğrencinin hocası tarafından dövülmesi gerektiği ile ilgili bir metni inceletince, şehzade olayı anlamış ve bundan sonra yaramazlık yapmadan eğitimine devam etmiştir.

Klasik medrese eğitiminin yanı sıra Saruhan sarayında İtalyan hümanisti Anconalı Ciriaco ve diğer İtalyanlar, şehzadenin Avrupa tarihi ve Antik Yunan filozoflarının hayatlarıyla ilgili kitaplar okumasına önayak oldu. II. Mehmet’in Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca bilmesi, bu dönemdeki münasebetlerine işaret edilmektedir.

 

İLK TAHTA ÇIKIŞI VE PADİŞAHLIK DÖNEMİ


İki ağabeyinin de erken yaşta vefatı üzerine, şehzade II. Mehmet genç yaşta tahtın varisi oldu. Sultan Murat, Hristiyan ordusunun 25 Aralık’ta İzladi'de durdurulmasının ardından başlayan müzakereler sırasında II. Mehmet’i Manisa’dan Edirne’ye getirtti.

II. Murad'ın 1444 senesinde doğuda ve batıda barışı sağladığını düşünerek tahttan çekilmesi Edirne’de bir otorite boşluğu nedeniyle devleti buhrana sürükledi. Dış siyasette ihtiyatlı davranmayı tercih eden Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile şehzade Mehmet’in etrafında toplanmış olan Şahabeddin, Zağanos, Turahan paşalar arasında rekabet başladı. Bu rekabet 1444-1453 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde yaşanan başlıca politik gelişmelerin belirleyici unsurlarından biridir.

Ağustos başında Kral Ladislas, Osmanlılarla yapılan barışı geçersiz sayıp yeni bir Haçlı Seferine çıkacağını ilan ettikten sonra başkent Edirne'de panik halinde olan halkın bir kısmı şehri terk etti. Bizans’a bağlı İstanbul’da Rumların himayesinde olan ve Osmanlı tahtında hak iddia eden Orhan Çelebi de bu dönemde Çatalca yakınlarında İnceğiz’e ve Dobruca’ya geçerek bir isyan girişiminde bulunulurken, bu girişim Şahabeddin Paşa tarafından önlendi ve Orhan Çelebi ise İstanbul’a kaçtı.

Sultan Murat 1446 senesinin Mayıs ayında Sadrazam Halil Paşa’nın çağrısıyla bir yeniden Edirne’ye tahtına döndü. Bunun sebebi ise Mehmet’in İstanbul’a saldırma planları yapıyor olmasıydı. Halil Paşa kendi gücünü zayıflatacağı düşüncesiyle bu saldırıya karşı gelirken Mehmet’in yandaşı olan Zağanos ve Şahabeddin Paşalar bu planı destekliyordu.

Sonunda Halil Paşa bir yeniçeri isyanı düzenleyerek Mehmet ve yandaşlarını iktidardan uzaklaştırdı. Sultan Murat’ın yeniden tahta geçmesi üzerine Mehmet, Manisa’ya çekildi, Zağanos Paşa da Balıkesir’e sürgüne gönderildi.

 

İKİNCİ PADİŞAHLIK DÖNEMİ


Baba Sultan Murat, 3 Şubat 1451 tarihinde hayatını kaybetti. II. Mehmet, babasının vefat haberini Sadrazam Halil Paşa’nın özel ulakla Manisa’ya gönderdiği mektupla aldı. Ve böylece 19 Şubat 1451 tarihinde Edirne’de ikinci kez tahta çıktı.

Sultan Mehmet’in ilk hedefi Tuna’nın güney tarafındaki Balkan toprakları ile Fırat'ın batısındaki Anadolu topraklarını alarak büyük dedesi Yıldırım Bayezid’in oluşturmaya çalıştığı merkeziyetçi imparatorluğu oluşturmaktı. Ancak Bayezid'in aksine bunu yapmak için önce İstanbul’u alması gerektiğine karar verdi.

Sultan Mehmet’in genç olması ve tecrübesizliği diğer devletler tarafından tehtid olarak algılanmamıştı. Bu görüş sadece Hristiyanlar için değil, Anadolu’daki beylikler için de böyleydi. Tahta geçmesinin ardından Karamanlılar yerel beylikleri yeniden ayaklandılar ve Seydişehir ile Akşehir’i ele geçirdiler. Bunun üzerine 1451’in yazında II. Mehmet Anadolu'ya geçerek kısa sürede bu isyanı bastırdı.

 

FATİH SULTAN MEHMET'İN İSTANBUL'UN FETHİ

 

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” (S.A.V.)


Sultan II. Mehmet, İstanbul kuşatmasının hazırlıklarına 1451 senesinin sonlarına doğru başladı. Önce, Boğaz’ın Anadolu yakasında büyük dedesi Sultan Bayezid’in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı'nın karşısına o dönemde “Boğazkesen” denilen Rumeli Hisarı’nın inşa emrini verdi.

Hisar’ın haberini alan İmparator Konstantinos, Sultan II. Mehmet’e hisarın yapımı için kendisinden izin alması gerektiğini bildirmek için elçiler gönderdi. Ancak Sultan Mehmet elçileri kabul etmedi ama İmparator en son 1452 senesinin Haziran ayında barış görüşmeleri için bir kere daha elçilerini gönderdi. Ancak Sultan II. Mehmet elçileri yine reddetti.

 

fff-001.JPG

 

ELÇİLERİ REDDETMESİNİN ANLAMI SAVAŞ İLANIYDI

 

Rumeli Hisarı, 1452 senesinin Ağustos ayında tamamlandıktan sonra boğazın kontrolü Osmanlıların eline geçmiş oldu.1452 senesinin sonlarına doğru, ödeme yapmayı reddeden bir Venedik gemisi batırılmış ve tayfası tutuklanmıştı. Söz konusu toplar “Erdelli Urban” adında bir top dökümcüsü tarafından yapılmıştı. Sultan II. Mehmet kendisinden İstanbul’un surlarını yıkabilecek güçte bir top yapıp yapamayacağını sorduğunda, "Ne İstanbul ne de Babil’in surlarının karşı koyabileceği bir top yapabileceğini" söylemişti. 

 

KONSTANTİNOS YARDIM İSTİYOR

 

Bu gelişmeler karşısında yenilme korkusu yaşayan İmparator Konstantinos, Papa ve İtalyan şehirlerinden yardım talebinde bulundu ama bunlar sonuçsuz kaldı. Yalnızca Cenova 1452 senesinin Kasım ayında yardım göndermeye karar verdi ve Giovanni Giustiniani komutasında 700 asker taşıyan Ceneviz kadırgaları, 26 Ocak 1453 tarihinde İstanbul’a ulaştı. Sultan Mehmet yalnızca karadan kuşatmanın yeterli olmayacağını düşünerek farklı bir donanma hazırlatmıştı.

Bu donanma bahar aylarında boğazın Marmara girişine ulaştı. İlk saldırı 6 Nisan sabahı başladı ve kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün sürdü.20 Nisan'da Papa’nın gönderdiği üç Ceneviz gemisi ile Sicilya’dan gelen bir Rum yük gemisi şehrin açıklarında göründü. Marmara denizinde yapılan savaşın sonunda gece vakti dört gemi Haliç’e girmeyi başarmıştı.

 

GEMİLERİ KARADAN YÜRÜTMEYE KARAR VERDİ

 

Bu gelişmeler üzerine Haliç’e inmesi gerektiğini anlayan Sultan Mehmet, gemileri karadan yürütmeye karar verdi. 22 Nisan sabahında bugünkü Dolmabahçe’den Kasımpaşa’ya uzanan güzergaha kalaslar döşenerek 70 kadar gemi silindirler üstünde Haliç’e indirilmesi başarı ile sonuçlandı. Böylece İstanbul fethinin en önemli ayağı olan Haliç’in kontrolü Osmanlıların eline geçti.

Kostantiniyye'yi kuşatmanın yedinci haftasına gelindiğinde, Osmanlılar kesin bir galibiyet elde edemeyince, İmparatora tekrar teslim ol çağrısı yapıldı. İmparatorun bu çağrıya olumsuz cevap vermesi üzerine Sultan II. Mehmet, ayın 29’unda karadan ve denizden büyük bir saldırı yapacağını duyurdu.

 

SON TAARRUZLA SURLARA OSMANLI SANCAĞI DİKİLDİ

 

Son saldırı hazırlıklarını Zağanos Paşa düzenlemişti ve Osmanlı ordusu 29 Mayıs’ın ilk saatlerinde başlattıkları son taarruz ile üç dalga halinde gerçekleştirdiler. İlk iki saat boyunca başıbozuklar surlara saldırdılar, ardından Anadolu birlikleri onların yerini aldı. Son taarruz darbeyi vurmak üzere yeniçeriler devreye girdi.

Bu sırada yaralanan Giustiniani'nin savaş alanından ayrılması şehri savunanların arasında büyük moral bozukluğuna neden olmuştu. Nihayet sabah saatlerinde Osmanlı askerleri "Kerkoporta" adlı kapıdan içeri girmeyi başardılar ve kapının üzerindeki surların burcuna Osmanlı sancağını diktiler.Sultan II. Mehmet fethin ilk günü öğleden sonra Kostantiniyye şehrine verilecek olan Fatih ünvanı ile girdi.

Önce Ayasofya’ya giderek namaz kıldı ve Fatih Sultan Mehmet olarak “min-baʿd (bundan sonra) tahtım İstanbul'dur” diye buyurdu. İstanbul fethedildikten sonra bölgedeki Hristiyan ve diğer sivil halk din ve vicdan hürriyeti kapsamında tamamen serbest bırakıldı.

 

BOSNA’NIN FETHİ

 

Bosna Kralının, anlaşmalara riayet etmeyerek vergi ödemeyi bırakması üzerine Sultan Fatih, Bosna’nın fethedilmesi emrini verdi. 1463 senesinde Üsküp’ten harekete geçen Fatih, Sadrazam Mahmud Paşa ve Turahanoğlu Ömer Bey ile bir sefer düzenledi. Bosna Kralı Osmanlı hâkimiyetini yeniden tanıdı. Osmanlı ordusu İstanbul'a döndükten sonra aynı sene, Macar kralı Bosna’ya girdi. Bunun üzerine Bosna’ya ikinci bir sefer düzenlendi.

İkinci kez düzenlenen seferle Osmanlılar, Yayçe dışındaki bütün kale ve şehirleri yeniden ele geçirdiler. Bosna seferleri esnasında Hersek Kralı Stefan da ülkesinin bir kısım toprağının Osmanlılara doğrudan bağlanması şartıyla tahtında bırakılmıştı.Fatih, Bosna'yı Osmanlı topraklarına kattığı zaman "Bogomil" mezhebindeki Bosnalılara çok iyi davranmıştı.

Hem Katolik hem de Ortodoksların kendi kiliselerine almak için baskı yaptıkları Bogomiller bu sebeple Osmanlı yönetimine sıcak bakmışlar ve kendilerine sağlanan din ve vicdan hürriyetinden etkilenerek zamanla Müslüman olmuşlardı. Bu Müslüman Bosnalılara "Boşnak" denilmektedir.

 

FATİH SULTAN MEHMET'İN BOSNA FERMANI

 

Fatih Sultan Mehmet’in Bosna Fransiskanları’nın özgürlüğü ile ilgili fermanı: "Ben, Sultan II. Mehmet Han, Bundan böyle bütün Dünya'ya ilân ediyorum ki,Bosna Fransiskanları bu ferman ile benim korumam altındadır. Ve emrediyorum ki:

Kimse bu insanlara veya kiliselerine zarar vermeyecek! Devletimde barış içinde yaşayacaklar. Göçmen haline gelmiş bu insanlar, güvende ve özgür olacaklar. Devletim sınırları içerisinde olan manastırlarına geri dönebilirler.

Devletimden hiçbir önemli kimse, vezirler, kâtipler veya hizmetkârlar onların izzetlerini kıracak ya da onlara zarar verecek bir şey yapmayacaklar! Kimse onlara hakaret etmeyecek, tehlikeye atmayacak ya da kendilerine veya mallarına veya kiliselerine saldırmayacak!

Ayrıca, bu insanların kendi memleketlerinden getirdikleri şeyler ve kimseler de aynı haklara sahiptir...Bu fermanı buyurarak, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın ve onun Resûlünün ve ondan önceki 124,000 peygamberlerin adına kılıcım üzerine yemin ederim ki; hiçbir vatandaşım bu fermanın aksine hareket etmeyecek!

 

"FATİH SULTAN MEHMET'İN EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM

 

Fatih Sultan Mehmet'in tarihteki en önemli yanlarından birisi de eğitime verdiği önem olmuştur. Üniversite anlamında Osmanlı tarihinde ve dünya tarihinde bilinen en eski eğitim kurumlarından olan Sahn-ı Semân’ı kurmuştur. Sahn-ı Semân İstanbul’un ilk Türk yükseköğretim kurumudur.

Sahn-ı Seman medreseleri Fatih Külliyesi içindeki en yüksek düzeyli medreselerdi. Sahn-ı Semân’ın eğitim müfredatının hazırlayıcılarından biri çağın önemli bilim adamı Ali Kuşçu’dur. Medreselerde Ali Kuşçu tarafından düzenlenen bir okutma planının olduğu, hatta bunun “Kânûnnâme” şeklinde yapıldığı bilinmektedir.

 

FATİH'İN ENTELEKTÜEL KİŞİLİĞİ ve EĞİTİMİ

 

Birçok tarihçi tarafından bir “Rönesans hükümdarı” olarak tanımlanan Fatih Sultan Mehmet, çocukluğundan itibaren yoğun bir İslâmî ve ilmî eğitim aldı. Kendisinden önceki altı padişah gibi o da askeri konularda bilgi ve tekniğe sahipti.İtalya ve İtalyan kültürünü tanıyan bir doğu hükümdarıydı.

Sürekli yanında bulundurduğu Rum tarihçi Kritvulos, Fatih’in anadili dışında Arapça, Farsça, İbranice, Keldanice, Slavca, İtalyanca, Yunanca ve Latince bildiğini ifade etmektedir.

Fatih'in, özellikle İstanbul'un fethinden sonra binlerce ciltlik kitaptan oluşan zengin bir kütüphanesi vardı. Antik tarihe oldukça meraklıydı. Pulutarque'nin Geographia isimli eserini Yunanca'dan Türkçeye çevirerek coğrafi bilimlere olan ilgisini göstermiştir.

Fatih'in sarayında Yunanca ve İtalyanca bilen iki katip bulunuyor ve padişaha eskiçağ tarihiyle ilgili bilgiler veriyordu.

Ayrıca Homeros'un meşhur İlyada Destanı'nın aslını, Antik Yunanistan'daki düşünürlerin ve Romalı tarihçilerin eserlerini, papaların, imparatorların, Fransa krallarının, Büyük İskender'in,  Lombardların vekayinamelerini okumuştu.

 

FATİH SULTAN MEHMET'İN VEFATI

 

Fatih Sultan Mehmed, 1481 yılında yeni bir sefere çıktı. Sefer sırasında çadırındayken, ani bir şekilde hastalandı. Hastalığının gut olduğu sanılsa da, kahir ekseriyet zehirlendiği görüşünde hemfikirdir.

Fatih Sultan Mehmed, 3 Mayıs 1481 tarihinde 49 yaşında vefat etti.


Siyasetcafe.com

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.