Cemaat deyip geçmeyin! İşte Menzil'in paralel düzeni
Menzil Cemaati lideri Abdülbaki Erol’un ölümü, Türkiye’de dini örgütlenmelerin kazandığı siyasal ve toplumsal gücü bir kez daha tartışma konusu haline getirdi.
SİYASETCAFE.COM'U THREADS'TE TAKİP EDEBİLİRSİNİZ
Birgün yazarı Berkant Gültekin, 'Cemaat deyip geçmeyin: Menzil’in paralel düzeni' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Gültekin, yazısında Menzil Cemaati ile ilgili tüm ayrıntılara yer verdi.
İşte Gültekin'in Menzil Cemaati'ne ilişkin ilk kez duyacağınız ifadelerinin yer aldığı köşe yazısı:
'Menzil Cemaati lideri Abdülbaki Erol’un ölümü, Türkiye’de dini örgütlenmelerin kazandığı siyasal ve toplumsal gücü bir kez daha tartışma konusu haline getirdi. Müritleri tarafından ‘Seyyid Abdulbaki El-Hüseyni’ ismiyle anılan Erol ile ilgili siyasilerin paylaştığı övgü dolu mesajlar, THY’nin Adıyaman’daki cenazeye katılmak isteyenler için ek seferler koyması ve düzenlenen kalabalık cenaze töreni, Cemaatin sanılanın çok ötesinde bir etkinliğe sahip olduğunu gözler önüne serdi.
Kuşkusuz Menzil’in bu kadar güçlenmesinde, iktidarıyla muhalefetiyle, Türkiye’deki tarihsel “devlet” zihniyetinin yadsınamaz bir rolü var. Bilhassa 12 Eylül’den sonra, halk sol fikirlere meyletmesin diye, toplumun doğal bileşeni haline getirilen cemaatler, kitleleri uysallaştırma ve hizaya sokmada devletin kamusal alandaki partnerleri oldu. AKP döneminde işler daha da gelişti ve bu ilişki, kamunun tüm imkanlarının dini örgütlenmelerin ayağına serildiği karanlık bir düzeni beraberinde getirdi. Söz konusu mekanizma, Fetullahçıların bugün yıl dönümü olan darbe kalkışmasından sonra da değişmedi. Bir cemaat gitti, onun boşalttığı yeri başka cemaatler doldurdu. Fetullahçıların tasfiyesinin ardından Menzil Cemaati’nin devletteki varlığını güçlendirdiği bilinen bir gerçek. Yarın ne yapacaklarını ise sadece kendileri biliyor.
***
Türkiye’deki pek çok dini yapılanma gibi Nakşibendiliğin bir kolu olan Menzil, klasik bir cemaatten çok daha fazlası. Devletle iş tutan, kayırılan, kamuda kadrolaşan, toplumsal zeminde dokunulmaz kılınan ve ekonomik imtiyazlarla palazlandırılan bu yapı, bir cemaatin nasıl ayrı bir düzen kurabilecek kadar büyüyebildiğini göstermesi açısından önemli bir örnek.
Cemaatin merkezi, Adıyaman’ın Kahta ilçesindeki Menzil köyü. Yanlış anlaşılmasın, Menzil bu köyün bir yerinde örgütlenmiyor, köy tamamıyla Menzil’in kontrolünde. Her işletmeyi Menzil işletiyor, her köşeyi Menzilciler tutuyor. Köydeki işletmelerin adı bile Menzil. Bu köy, bir nevi tövbe merkezi. Tövbe, Cemaate katılmada bir giriş aşaması. Tövbe alıp Menzil’e bağlanmak isteyenler Türkiye’nin pek çok kentinden buraya akın ediyor. Menzil’de vakit namazları sonrası ‘tövbe alma’ ritüeli düzenleniyor. Caminin ön bölümüne gelenler, kendilerine görevliler tarafından uzatılan ipi tutarak, gavs (şeyh) ile temas kuruyorlar ve böylece tövbe ediyorlar. Tövbeler ilk başlarda sadece şeyh tarafından yaptırılıyormuş ama zaman ilerleyip kitle çoğalınca, bunu şeyh adına vekiller de yapmaya başlamış.
Menzil köyünde yaşam, Menzil’in kurallarına göre akıyor.
Birkaç yıl önce köye giden iki araştırmacı (Rahman Dağ ile Ali Rıza Kılıç), yazdıkları Din-Devlet İlişkileri Açısından Menzil Cemaati Örneği isimli makalede karşılaştıkları bir olayı şöyle aktarıyor:
“(…) Fotoğraf çekimi yaparken kendisinin burada çalışan bir görevli olduğunu söyleyen kişi, bize müdahalede bulundu, kendisine çalışmamız hakkında gerekli bilgilendirmeyi yapmamıza ve öğrenci kimliğini göstermemize rağmen bize, fotoğraf çekimini yapamayacağımızı, daha önce çektiğimiz fotoğrafları da derhal silmemiz gerektiğini söyledi. Araştırma için elde edilen fotoğrafların kamuya açık alanlarda çekildiğini ve dolayısıyla bunun yasak olmadığını ve ayrıca gizli ve yasak olan hiçbir şeyin çekilmediğini kendisine ilettik. Daha sonra gerekli fotoğrafları çekmeye başladığımızda ise başka birileri yine müdahalede bulundu ve öyle tepki gösterdiler ki sanki çok sıra dışı ve özel görüntüler çekiyormuşuz gibi sorular sormaya başladılar.”
Kendi içinde özel bir nizamı olan Menzil köyü, Kahta ilçesindeki diğer köylere göre oldukça ayrıcalıklı. Yukarıda alıntı yaptığım makale, Menzil köyü ile çevre köyler arasındaki farkı ortaya koyuyor. Köylerin birçoğunda sağlık kuruluşu, ortaokul, kanalizasyon şebekesi, sosyal tesis, asfalt yollar, kitapevi, PTT, ATM, berber, kasap yokken, Menzil’de bu imkanların tümü mevcut. Araştırmacılar ayrıca Menzil’in ekonomik bakımdan diğer köylerden hayli gelişmiş olduğunu belirtirken, buna örnek olarak köydeki evlerin çoğunda klima olmasını gösteriyor. Menzil ile diğer köylerde aynı anda bulunan tek yapı, tahmin edilebileceği gibi cami. Devlet köylüleri okulsuz, kütüphanesiz, sosyal tesissiz bırakmış ama camisiz bırakmamış.
Bu köy sadece bir merkez üssü. Tüm bunların ötesinde Menzil Cemaati, sağlıktan turizme, medyadan eğitime, ticaretten dernekçiliğe kadar pek çok alanda faaliyet gösteren çok boyutlu ve büyük bir yapılanma. Cemaatin hastaneleri, turizm şirketleri, otelleri, medya organları, okulları ve dernekleri var. Menzil’in doğrudan sahip olduğu şirketlerin yanında, bir de mensubu olan esnaflar üzerinden ticarette bir ağırlığı bulunuyor. Büyük olanları kamu ihaleleriyle ihya ediliyor.
***
Şeyhin ölümünün ardından Menzil’in bölüneceği düşünülüyor ama Cemaat bölünsün veya bölünmesin, mevcut dinamikler Türkiye’nin çok ciddi bir laiklik sorunu olduğunu gösteriyor. Anaakım muhalefet kabullenmese de durum bu. Cemaatler sistemli şekilde yoksullaştırılan halk kesimleri içinde yayılmaya devam ediyor.
Son seçimlerin ardından birçok kişi, haklı olarak niçin yıllardır oy verme davranışlarının değişmediğini sorguladı. Aslında cevap tam olarak burada. Prof. Dr. Kemal Karpat, İslam’ın Siyasallaşması adlı kitabında, Türkiye’de Nakşibendiliğin 8-10 milyon arasında sempatizanının bulunduğunu ifade ediyor. Bugün Menzil Cemaati’nin tabanının 700 bin ile 1,5 milyon arasında olduğu varsayılıyor. Bu kitle, ülkedeki toplam seçmenin %2’sine tekabül ediyor. Düşünün ki Türkiye'de irili ufaklı onlarca cemaat var...
Cemaat ve tarikat ağlarıyla sarmalanan kesimler, siyasete çağdaş bir perspektiften bakmak yerine, olan biteni içinde oldukları paralel dünyanın önkabullerine göre algılıyor. İtaate dayalı bu dünyada akla, eleştiriye ve hak mücadelesine yer yok. Muhalefet bu düzene meydan okumak yerine, cemaatlere şirin görünerek kendine burada alan açmaya çalışıyor. Oysa mesele demokrasi ve emekse, laiklik bir tercih değil zorunluluktur. Fakat memlekette bunu sosyalistlerden başka anlayan yok.
Siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.