Nihat Genç yine fena yazdı: FETÖ'nün kucağında emişe emişe şiir yazdılar
Bu ‘sessizleştirilen’, ‘kişiliksizleştirilen’ siyaset kültür ortamında Kainat İmamı sümüklü mehdi handiyse ‘duvağını takmış gelin’ gibi ülkemizin başına getiriliyordu!
Ünlü gazeteci yazar Nihat Genç, CİA’nın edebiyatçı boş bidonlarını yazmaya devam etti. Genç, Odatv’deki köşesinden, Türkiye’deki edebiyatçıların CİA tarafından nasıl beslendiğini söyledikten sonra kendisine gelen eleştirilere çok ağır karşılık verdi.
“Bu ‘sessizleştirilen’, ‘kişiliksizleştirilen’ siyaset kültür ortamında Kainat İmamı sümüklü mehdi handiyse ‘duvağını takmış gelin’ gibi ülkemizin başına getiriliyordu!” diye yazan Nihat Genç, CİA’nın edebiyatçı tayfası için, “Zavallı bedbaht şair ve yazarlarımız kapılarını tuttuğunuz ağıllarda bu gerçekleri hiç bilmeden emişe emişe şiirler yazmaya, post modern parçalamaya devam ettiler” dedi.
Nihat Genç’in Odatv’deki köşesinden yine Türkiye’nin kültür sanat hayatında ses getirecek olan yazısı şöyle:
“Tuğrul Tanyol adında bir yazar geçen gün CIA’nın sanat ve edebiyata nasıl müdahale ettiğini anlattığım ve Türkiye’deki CIA dostu yazarlara değindiğim yazıma karşı cevap verdiler.
"CIA’nın işi yok da sanat ve kültüre mi para harcayacak. Bir salak bir laf atıyor. Bu cibilliyetsize mi inanacağız…" gibi sallamış ağbimiz.
Yazısı biraz fikir versin şöyle başından meramını anlatan birkaç satır alalım:
“Devlet ve istihbarat örgütleri edebiyatın ve sanatın yapısını belirleyebilirler mi? Soru bu. Efendim CIA para saçıp bu işi kotarmış ve kotarmaktaymış. CIA bu işe giriştiyse parayı ya çok bulmuş nereye harcayacağını bilmiyor ya da bütçesine zarar veriyor. Şimdi biri kalkmış bu konuda kitap yazmışmış da, birileri bak adam yazmış demek ki doğru diyor. Kitap komplo teoricileri tarafından satın alınmış, adam da iyi para kazanmıştır…’”
“Bunu iddia eden salak, inananlar ondan da salaktır…”
Böyle buyurmuş ağbimiz.
Daha nice inciler var, bu kadar kalsın, merak edenler bulur okur.
Hayatında ilk defa teleskopla uzaya bakıp kuyrukluyıldız üstüme geliyor diye kaçan Karadenizli fıkrası gibi, adamlar, korkmayın kardeşim, sizinle ne işimiz olur…
Bahsi geçen kitap, “Parayı Veren Düdüğü Çaldı” kitabıdır, dünya çapında etkisi olmuştur ve edebiyat-ajan teması üzerine yani bu kitap üstüne büyük romanlar dahi yazılmıştır.
İngilizler’in günümüzde yaşayan en önemli yazarlarından Ian McEwan’ın Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Bir Parmak Bal” kitabı çok güzel bir romandır, ve konusu ajan-edebiyat üzerinedir ve roman Parayı Veren Düdüğü Çaldı kitabına gönderme yaparak başlar, şu meşhur dünyaca ünlü Encounter Dergisi’ni CIA’nın nasıl yönettiği… Geçen günlerde eleştirmen yazar Sadık Albayrak da Encounter dergisi üzerine bir yazı kaleme almıştı.
Bu bilgileri okuyucuya hatırlatarak ‘salak ve cibilliyetsiz’ oluyorsak, vay halimize, Tuğrul Tanyol bey, lütfen sizler dünyada bu denli etkili olmuş araştırma ve romanları okuyup bizler gibi salak ve cibilliyetsiz olmayın, aman keyfinizi bozmayın.
Aslında yazar Oktay Taftalı, Tuğrul Tanyol’a yeterli cevabı vermiş: “Elif Şafak gibi bir yazar bugün dünya meselelerine yön veriyor ve Türkiye’de başında bir romancı Ahmet Altan’ın olduğu Taraf Gazetesi Türk ordusunu yıkıyor, bu örnekler dahi sizi tatmin etmiyor mu Tuğrul Tanyol!” diyor.
Milliyet Sanat Eki’ni Radikal ve ekini, unutmayalım, CIA hiç birine doğrudan para verecek kadar aptal değil ve hiç birimiz bunu iddia edecek kadar dünyadan habersiz değiliz.
BİR TÜRLÜ ORTAYA ÇIKAMAMIŞ ZEKALARIYLA…
CIA projelerine yatkın cemaatler aydınlar bu işleri kotarır, mesela ülkemizde cemaat denilen Fetö ve kendilerine sözüm ona liberal diyen Amerikan Demokrasisi hayranları ve bağlıları.
Soğuk Savaş’da kullandıkları Soyut Dışavurumculuğu da CIA yaratmamıştır, kullanmıştır, yeni dünya düzeninde kullandıkları Post Modernizmi de CIA yaratmamıştır, kullanmıştır. Sırf bu kitap ve oluşumlardan üstelik kaynak gösterip bahsettiğimiz için Tuğrul Tanyol ve Enver Ercan’ın bugüne kadar görünmeyen, bir türlü ortaya çıkamamış zekalarıyla bizleri ‘komplocu’ ilan etmelerine şaşırmıyorum, boylarının ölçülerini veriyorlar.
CIA’ya bağlı cemaatler ve yapılar da zaten tıpkı şimdi mahkemelerde göründüğü gibi salağa yatan bu tür insanları devşirir ya da yönlendirir ya da kullanır.
İsimsiz ve esersiz insanların yüzlerini buruşturdukları o kasıntılık hali belki bir şiirimi yayınlar diye etraflarında gezinenler için ‘kutsal’ olabilir ama bizim için sadece ‘gülünçtürler’.
Salak ve cibilliyetsiz diyeceğine sorulara cevap versinler, Fetö’den reklam niye aldınız ve H.B. Kahraman ‘Bin yıllık dostum Robert Finn’ diye bir yazı niye yazar?
Anlaşılan tek kullanımlık prezervatifler gibi iskambil kağıdından kulesi dünyaları da tek kullanımlık.
Bir sorumuzla allak bullak olacak bu hayatları bu kişilikleri kim niye inşa eder?
Kimse bilerek inanarak CIA’nın ve cemaat gibi örgütlerin adamı oyuncağı olmaz, mesela böyle bir amacınız yoksa da bir şekilde araba vapuruna binmişseniz bir zaman sonra kendinizi martılara simit atarken bulursunuz, bu yüzden, kimlerle dostluk ettiğiniz, kimlerin dergilerinde çalıştığınız, kimlerle hangi tartışma konularında, hangi panellerde yan yana gelip görüşler verdiğiniz ve hangi yazarları öne çıkarttığınız hangilerini gömdüğünüz, çok önemlidir.
Dakika ayarlı yumurta pişiricisi Türkiye’nin askerini emniyetini ekranlarını otuz uzun yılda bir şekilde belli genel kavramları kullanarak biçimlendirdiği bir gerçektir ve edebiyat ve kültür sahası da bu ‘biçimlenmeden’ nasibini almış ve içi boş bir yığın insan başımıza dünya fikir ve edebiyat mimarı kesilmiştir.
Sorumuz meraktan çok ötedir, özümsenecek hiçbir şeyi olmayan bunca metni bunca yazarı ortalığa kim saldı, önlerini kim açtı, kim davet etti, hangi ödülleri hangi jüriler, hangi holdingler?
EMİŞE EMİŞE ŞİİR YAZMAYA DEVAM ETTİLER
Yani sizlerin neşeli günlerinizden bahsediyorum.
Mesela Fetö’nün ekranlarına ve reklamlarına orgazm anına koşan bir şehvetle bunca yazar aydın niye koştu?
Ya da şairi yazarı Türk ordusu ve emniyeti ve hukuku top yekün işgal edilirken neden ‘sessiz’ kalabildi?
Bu ‘sessizleştirilen’, ‘kişiliksizleştirilen’ siyaset kültür ortamında Kainat İmamı sümüklü mehdi handiyse ‘duvağını takmış gelin’ gibi ülkemizin başına getiriliyordu!
Zavallı bedbaht şair ve yazarlarımız kapılarını tuttuğunuz ağıllarda bu gerçekleri hiç bilmeden emişe emişe şiirler yazmaya, post modern parçalamaya devam ettiler.
Öfkenizi anlıyorum, insan genel geçer, içeriksiz, boş kavramlarla belli bir yaşam tarzına alışınca ve birileri gelip bu yaşam tarzını inşa eden oluşumları ve kavramları yüzüne vurunca, haliyle, sersemliyorlar.
Yazarlar bir toplumun en uyanık nöbetçileri değil midir?
Bu derin uykuyu sizlere kim bahşetti?
Alevler beyinleri, vicdanları, kalpleri kömürleştirinceye kadar, bir ülke parçalanıncaya kadar duymazdan görmezden gelip oralı olmamışsınız!
Olanları da edebiyattan dergilerinizden sanattan gücünüz yettiği her yerden burun kıvırıp kovmuşsunuz.
İyi de, şaibeli oluşumlar şaibeli kavramlarla nereye kadar, bir yere kadar, meşhur Pavlov’un şartlanmış köpekleri gibisiniz, kim karşı bir laf etse: ‘salaklar, komplocular’ diye çıkışıyorsunuz…
Ancak, unutmayın, bu şartlanmış köpeklerle deney yapılan yeri bir gün su basar ve köpekler gırtlaklarına kadar suyun içinde kalır. Pavlov suda boğulma tehlikesi geçiren köpeklerle yeniden bir deney yapar ve şartlandırıldıkları ne varsa tepki vermediklerini şartlandıkları her şeyi unuttuklarını görür.
Ülkeyi, ekranları, dergileri, aydınları sel götürüyor, unutmaktan ve oralı olmamaktan ve “komplocular” diye bağırmaktan başka çareniz mi var, salağın cibilliyetsizin biri deyip rahatladınız mı, iltihaplanan gururunuz geçti mi, etrafınızda beklediğiniz alkışlar ve sadakatın gücü azalınca paniğe mi kapıldınız?
Bu cevap verememe yarasıyla nereye kadar yaşayacaksınız?
Duygusunu ve vicdanını uyuşturup felç ettiğiniz edebi zekanız bu kadar mı?
Sizlere bilincinizi kaybettiren, bütün bu tartışmaları ve kavgaları bilmeyecek, görmeyecek kadar uzaklardaki dünyalara kimler ve ne tür bir hayat gömdü?
Şartlanmış yazarlar hep ekmek elden su gölden, o şartlanmış mutluluk ve hazlar içinde, bir ömür gel keyfim hep böyle yaşayalım istiyorlar.
Yok öyle yağma, karşınızda o derin uykunuzu ve akçeli huzurunuzu size haram edecek yarasını her an temiz tutan gerçek bir yazar var, kırk yıllık şairliğinize rağmen o meşhur 15 dakikalık şöhretinizi şimdi sayemde kullanıyorsunuz.
İşte böyle, bir soruyla, dünya başlarına yıkıldığında istisnasız hepsi şartlandırılmış o arzularının eksikliğini acısını duymaya başlayıp acı acı feryat figan ediyor, bu kadarcık katkım olsun o bomboş hayatınıza.
Bak nihayet heyecanı tanıdınız, bağırıyorsunuz.
İsterdim ki herkesle ve dünyayla hesaplaşması ve kalbi ve vicdanı olabilen insanlar olabilseydiler.
İsterdim ki kor gibi duyarlı yazarlar olup haysiyetlerini koruyabilecek kadar bir küçük cevap verebilseydiler.
Sevgili okuyucu, ülkesinden, bağımsızlığından, onurundan, dağlarından, ağaçlarından, çiçeklerinden başka herkesle iyi geçinmiş bu insanların tabii ki verecek cevapları yoktur.
15 Temmuz’da Fetö’nün ve Taraf Gazetesi’nde Ahmet Altanlar’ın ve tüm bu projelerin en büyük eksikliği: Titizlik’tir.
Titizlik, iyice düşünüp taşınmadır, romanda şiirde eserde ve hayatta.
Bu büyük projelerin ülkemiz kültür sahasında kullandıkları beyinleri akılları kişileri görünce, pek titiz olamadıklarını ve bu yüzden çuvallayıp insan içine çıkamaz hale geldiklerini görüyoruz, saygıyla.”
siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.