Fesli Kadirler çoğalıyor! "Kurtuluş Savaşı demek yanlış"

Fesli Kadirler çoğalıyor! "Kurtuluş Savaşı demek yanlış"

Ak Parti iktidarına yakınlığıyla bilinen Yeni Akit Gazetesi’nin FETÖ terör örgütü üyeliği nedeniyle TSK'dan ihraç edilen yazarı Vehbi Kara’nın kaleme aldığı köşe yazısı büyük tepki çekti. İşte ayrıntılar;

Türk Silahlı Kuvvetleri’nden FETÖ terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle ihraç edilen Akit yazarı Vehbi Kara, “Yunanistan ile Savaşa Kurtuluş Savaşı Demek Yanlıştır” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Hükümete yakın Yeni Akit gazetesinin, FETÖ üyeliği nedeniyle” TSK'dan ihraç edilen yazarı Vehbi Kara “Yunanistan ile Savaşa Kurtuluş Savaşı Demek Yanlıştır” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

“LOZAN’DA SANKİ YENİLMİŞ GİBİ BİR ANLAŞMA İMZALADIK”

Vehbi Kara, şu ifadeleri kullandı:

“Osmanlı Devletinin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti, bir Cuma günü namazdan sonra Kuran okunarak kurulmuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), İstanbul’da esir edilmiş olan Halife ve Padişah’ı kurtarmak üzere kanunlar çıkarıyor; Yunan, Fransız ve Ermeni işgaline karşı Milli Mücadele Savaşını yürütüyordu.

1920 yılına gelindiğinde Fransızlarla Ankara Anlaşması yapılmış Ermeniler mağlup edilmişti. Geriye sadece Yunanistan kalmıştı. TBMM bütün cephelerden asker çekip Batı Cephesinde Yunanistan’a karşı savaşı yönetiyordu.

Sonunda İzmir’e ulaşarak Yunanlıları denize döktük ve yenilgiye uğrattık. Ordularımız İstanbul ve Çanakkale önlerine kadar geldi. İşte bu esnada İngilizlerle Mudanya’da “ateşkes anlaşması” imzalanarak Türk Yunan Savaşı, sona erdi.

Askerlerimiz Yunanlıları esir edip mağlup ettiği halde Lozan’da sanki yenilmiş gibi bir anlaşma imzaladık. Misak-ı milli sınırları delik deşik edilmiş İstanbul ve Çanakkale Boğazlarındaki egemenlik haklarımızdan mahrum kalmıştık. Musul, Kerkük, Batı Trakya, Kıbrıs, 12 Ada, Halep, Batum gibi vatan toprakları işgal altında kalmıştı.”

“EĞER ‘HALİFE’NİN KURTULUŞU’ MAKSAT YAPILMIŞ OLSA BELKİ BİR ANLAMI OLABİLİR”

Akit yazarı Kara, şunları kaydetti:

“Bu acı durum ‘Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak. Biz düşmanı esir ettik şu feleğin işine bak’ şeklinde mısralarla dile getirilmiş olmasına rağmen hala Lozan Anlaşmasına ‘zafer’ diyen dar görüşlü insanlara rastlıyoruz. Bu şanlı milleti küçük gören ve aşağılayan insanlara aslında çok söz söylemek lazım. Fakat terbiyemizi bozmayacağız. Zira vatan ve millet sevgisi yerine şahıslara tapınmayı adet edinmiş zavallıları çok da ciddiye almamak gerekiyor.

Milli Mücadele adı verilen bu döneme yani 1919-1922 yılları arasındaki savaşlara; yanlış olarak önce “İstiklal” daha sonra da “Kurtuluş Savaşı” denilmiştir. Bu isimlendirmeleri doğru bulmuyorum. Eğer “Halife’nin kurtuluşu” maksat yapılmış olsa belki bir anlamı olabilir. Lakin bunu hiç kimse dile getirmediği için kabul edilmesi de mümkün değildir.

Osmanlı’nın devamı olan ve şanlı bir maziye sahip bu milletin; Yunanlılara karşı kazandığı bu zafere “Kurtuluş” demek ve bunun için 95 yıldır zafer şenlikleri yapmak en hafif ifadesi ile yakışıksızdır. Çünkü “Kurtuluş Savaşı” dediğimiz zaman; Yunan Palikaryasını aşırı derecede yüceltmiş ve hak etmediği bir ünvanı vermiş oluyoruz. Bu yanlışa en kısa zamanda son vermek gerekiyor.”

“BU SAHTE KAHRAMANLAR TÜRK TARİHİNDE EŞİ BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ İCRAATLAR YAPARAK…”

“Peki, Yunanlılara karşı kurtuluş savaşı verdiğimizi söyleyen ve bunu milletimize dayatan kimlerdir?” diyen Kara, yazısını şöyle sürdürdü:

“Bu bariz yanlışı yıllardır neden yapıyoruz? Hiç bir kişi kalkıp da “Yahu bu Yunanlı dediğimiz topluma 600 yıl koruyuculuk ve efendilik yapmışız, bunlar kimdir ki kurtulmuş olalım” veya “biz esir olmadık ki; kurtulmuş olalım” diyemiyor.  

Bu sorunun cevabı şöyle olmak gerektir: Zira bize bir kurtarıcı gerekiyordu. Aksi takdirde ensemizde boza pişirip İslam dinine aykırı yüzlerce dayatma yapamazlardı.. Yunan zaferini allayıp pullayıp sahte kahramanlar üretmek dönme de denilen Sabetay Yahudilerinin en başarılı yöntemlerinden bir tanesidir.

Bu sahte kahramanlar Türk tarihinde eşi benzeri görülmemiş icraatlar yaparak geçmişimizle olan irtibatımızı koparmaya çalıştılar. Şanlı ecdadımızı bize unutturarak diğer sömürge toplumlarına yaptıkları gibi Batılılara esir etmeye çalıştılar. Fakat bu sefer kullandıkları yöntem savaş değil kendilerine itaat eden yöneticileri tepemize koymaktı.”

“YUNANİSTAN’I YENDİK DİYE BU KADAR BÜYÜTMENİN ÂLEMİ VAR MI”

Akit yazarı Kara yazısını şöyle sonlandırdı:

“İşte ‘Kurtuluş, İstiklal Savaşı’ kelimeleri klişe olmuş ve hiç rahatsız olmadan bu isimlendirmeyi yapıyoruz. Yahu kimden kurtulduk? Şu küçücük Yunanistan’ı yendik diye bu kadar büyütmenin âlemi var mı?

95 yıldır Yunanlılar karşısında bir zafer kazandık diye yeri göğü inletiyoruz. Bu durum biraz tuhaf değil mi? İngilizlerin dolduruşuna gelmiş ahmak Palikarya’yı yendik diye bu kadar sevindirik olunur mu?

Haçlı ordularını Anadolu toprağına gömen Kılıç Arslanlar benim kahraman ecdadım değil miydi? Kosova’da, Varna’da, Niğbolu’da ve Mohaç’ta sayıca kendinden büyük birleşik Haçlı ordularını dize getirmedik mi? Ordumuz zavallı Yunanlıları yendi diye bu kadar alayiş nümayiş yapılması, ciddi insanların tuhafına gitmez mi?

Bazı tarihi gerçekleri anlatmak gerekiyor. 1918 Mondros mütarekesinden sonra İtalyan ve İngilizlerle aramızda silahlı bir çatışma olmamıştır. Fransızlarla Antep, Urfa ve Maraş gibi yerlerde çatışmalar olmuş ise de Fransızlarla büyük bir savaşa girmedik. Zaten 1920 yılında Ankara Anlaşması yapılarak bu çatışma durumu da ortadan kaldırılmıştır.

Fakat bu askeri zaferden kazanç sağlamak yerine Lozan’da vatan topraklarımızın çoğunu kaybettik. Bu uğurda Mecliste sert tartışmalar yapılıyordu. Sonunda Atatürk, kürsüye çıkıp “İhtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” demesi ile birlikte, İngilizlerin çok telaş ettiği halifelik de kaldırıldı, misak-ı milli sınırları içindeki vatan toprakları da düşmanlarımıza verildi.

Batılı güçler nasılsa kendi anlayışına uygun hareket eden yöneticileri bulmuşlardı. Genellikle Sabetaycı olan bu askerler kendinden olmayanları yavaş yavaş ordudan ve devletten tasfiye ettiler. Bunun için sıkıyönetim (İstiklal) mahkemelerini kullanarak muhalefet eden herkesi sindirmeye çalıştılar. Memleket üzerinde taş taş üstüne koyulmaz iken buna mukabil baş baş üstünde kalmadı.

Çok acıdır ki Batılıların giydiği şapkaya muhalefet etti diye şehir meydanlarında asılan insanlarımız vardır. İbret olsun diye Erzurum’da olduğu gibi şapkaya karşı çıktı diye ismi Şöhret olan bir kadını dahi asmışlardı. Gerçekten de şöhret oldu. Zalimlere mahkemede zulümlerini haykırmıştı.

Erzurumlu Şöhret Ana’nın itibarını vermek şöyle dursun daha nice utanç verici eylemi yaptılar. Üstelik bunları “Anayasanın değişmez ve değiştirilmesi teklif edilemez” maddeleri haline getirdiler. Yetmedi en zor işi yani Ayasofya’yı kapatıp müzeye bile çevirebildiler.

Ezanı değiştirip şarkı sözlerini minarelerden okuttular. Bunu birisi daha önce söyleseydi, akıl hastası deyip geçilirdi, lakin bütün icraatlar sırası ile övüle övüle, törenlerle gerçekleştirildi. Ne çare ki; bu övgü ve nümayişler bıkmadan usanmadan devam ediyor, vesselam…”

siyasetcafe.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.