Ali Hikmet İnce yazdı: On İki Ada’yı - maalesef! - Osmanlı verdi
Siyasi tarihimizde 2 tane Lozan Antlaşması vardı. İlki 15 Ekim 1912’de, ikincisi 24 Temmuz 1923’de imzalandı. Osmanlı; Lozan’ın Ouchy semtinde imzalanan birinci antlaşma ile 12 Ada’yı İtalya’ya - geri alabilmek/ödünçlük koşulu ile! - bıraktı.
Yaygın kanaatin aksine 12 Ada’yı, 1923’deki Lozan’da değil, 1912’de yine Lozan’da, ama sahil semti Ouchy’de imzalamak zorunda kaldığımız antlaşmayla yitirdik. Muahede; siyasi tarihimize ‘Uşi An(t)laşması’ adıyla geçti. Hatta pek çok tarihçi tarafından, 1940’lı yıllara kadar ‘Birinci Lozan Anlaşması’ şeklinde değerlendirildi. Sonra 2. Lozan hep hatırlana geldi; 1. Lozan ise - adeta! - siyasi literatürümüzden çıktı/unutuldu.
Yunanca Dodecanesos (dodeca (oniki), nesos (adalar)) kelimesi; Türkçe’ye 12 Ada(lar) diye çevrildi ve kullanıla geldi. Osmanlı’nın bölgedeki farklı yönetim biçimi de adın belirginleşmesini sağladı.
Osmanlı; Rodos ve 12 Ada’yı, 1522’de başlayan bir dizi fetihle kazandı. Adalar, Hospitalier Şövalyeleri’nin hâkimiyetindeydi. Şövalyeler, Rodos’tan çıkarılınca; öteki adalarda da tutunamadı. Fetih sonrası, devlet eliyle bölgeye Türk aileleri yerleştirildi. Göç desteklendi/özendirildi.
- İtalyan, 12 Ada’yı İşgal Etti… -
12 Ada; 400 yıl boyunca Osmanlı’nın yönetiminde kaldı. Nüfusunun çoğunluğu gayri Müslimdi. Fakat önemli oranda Müslüman ahali de yaşardı. Bölgede 14 büyük ada, 20’den fazla da adacık vardı.
1911’de, İtalya, Trablusgarp’a saldırdı; ama beklemediği oranda direnişle karşılaştı. Osmanlı’yı barışa ve bölgeyi teslime zorlamak için, Rodos’u ve 12 Ada’yı işgal etti. Güçlü donanması ve yerel Rum ahalinin de desteğiyle zorlanmadı. Hatta cüretkâr adım daha attı: Çanakkale’ye kadar gelip boğazı geçmeyi denedi; başaramadı.
Osmanlı’nın karşı koyabilecek güçte donanması mevcut değildi. Daha doğrusu 2. Abdülhamit tarafından Haliç’e zincirlenen Donanma-yı Humâyûn harekât kabiliyetini önemli ölçüde yitirmişti. Savaş kabiliyetini kaybeden gemiler, zamanın da çok gerisinde teknolojiye ve teçhizata sahipti.
İtalya, barış şartını ileri sürdü: ‘Trablusgarp’taki askerlerinizi çağırın; adalardan çekilelim!’
Osmanlı’nın başına büyük bela getirecek/açacak Balkan Savaşı da başlamak üzereydi. Cephe sayısını artırmak, kuvveti bölmekti. Söze/vaade inanıldı; Trablusgarp, İtalya’ya bıraktı. Ama şart da koşuldu: İtalya, 12 Ada(lar)’dan hemen çekilirse; Yunanistan boşluğu doldurabilir; işgale yeltenebilirdi.
İtalyan, bir süre daha - Osmanlı’nın istediği kadar! - kalacaktı. Böylece 12 Ada’nın elimizde kalması garantiye alınmış göründü/sanıldı.
- Balkan Savaşı’ndan Sonra 12 Ada Tamamen Elimizden Çıktı… -
Ama şartlar beklendiği/düşünüldüğü gibi gelişmedi. Osmanlı, Balkan Savaşı’nda çok ağır yenilgi aldı. Bulgar Ordusu, Edirne’yi işgal edip Çatalca’ya kadar geldi. Osmanlı, 12 Ada’yı düşündüğü/planladığı gibi sahiplenemedi. Yunanistan adeta elini kolunu sallayarak adalara girdi. Donanmamızın - önemli ölçüde! - eski ve hareket kabiliyetini yitirmişliği kuvvet kullanılmasını da engelledi. Yunanistan’ın yarattığı fiili durum - ancak! - protesto edilebildi.
Anadolu’ya yakın Midilli ve Sakız gibi adalarının da Yunanistan’a bırakılması istendi. Osmanlı karşı çıktı; ama sonra geri adım attı.
Londra’da Büyükelçiler Konferansı toplandı. Alınan kararlar, 14 Şubat 1914’de Osmanlı’ya iletildi: Meis hariç 12 Ada, İtalya’ya terk edilmişti. Gökçeada ve Bozcada dışındaki Ege Adaları Yunanistan’a verilmişti.
Osmanlı, bildirilen şartları/sonuçları kabul etmedi. 15 Şubat 1914’de, büyük devletlere nota verdi; fakat sonuç alamadı.
Bu sırada, Birinci Dünya Savaşı çıktı; Londra Konferansı kararlarının tartışması da gündemden çıktı/kalktı. Osmanlı’nın elinde Meis, Bozcaada ve Gökçeada kaldı.
Sevr Antlaşması’nda ‘Ege Adaları Sorunu’ yeniden gündeme geldi. Osmanlı, 84. maddeye göre; Gökçeada, Bozcada, Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam gibi bütün büyük adaları Yunanistan’a verecekti.
Aynı antlaşmanın 122. Maddesinde de, İtalya’nın işgali altındaki Stampalia, Rodos, Herkit, Kerpe, Kaşot, İncirli, Kalimnos, Piskopis, Loryos, Patnos, Limpos, Sümbeki ve İstanköy adaları ile çevrelerindeki adacıklara da Yunanistan sahip olacaktı. İtalya, Kastellorizo üzerindeki haklarından da vazgeçecekti.
- Lozan’daki Fiili Durum… -
Lozan’da fiili bir durum söz konusuydu: 12 Ada İtalya’nın, Ege Adaları Yunanistan’ın işgalindeydi.
Lozan’da Türkiye’nin öncelikli amacı: Misak-ı Milli’yi benimsetmekti. Misak-ı Milli’nin sınırları içinde 12 Ada yoktu. Lozan’da görüşmeleri yürüten İsmet Paşa başkanlığında heyete, TBMM tarafından 14 maddelik bir talimat verilmişti. 4. sıradaki direktif: ‘Ege Adaları’nın Durumu ve Savunulacak Politika’ydı. ‘Müzakereler sırasında politika belirlene(bile)cekti. Çanakkale’ye yakın adalar da ısrar edilecekti. Olumsuzluk durumunda Ankara’dan yeni emir/görüş beklenecekti.’
İsmet Paşa, direktife uydu: Bozcada, Gökçeada, Midilli, Sakız, Semadirek, Limni, Sakız, Sisam ve Nikerya’yı istedi.
Öneri benimsenmedi. İlerleyen görüşmelerde İsmet Paşa yeni plan sundu: Gökçeada, Bozcaada, Meis, Tavşan Adaları ve Semadirek’in Türkiye’ye bırakılması şartını koştu. İkinci koşulu da: Yunanistan’a bırakılacak adaların Türkiye’ye bağlanması; ama özerk yönetilmesiydi.
Sonuçta orta yol bulundu: Türkiye; Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adalarını aldı. Anadolu kıyılarına 3 kilometre mesafedeki adalar, adacıklar ve kayalıklar da bırakıldı. Yunanistan’ın egemenliğine terk edilen adaların silahtan ve askerden arındırılması benimsendi.
15. Madde ile de 12 Ada’nın hükümranlık hakkı İtalya’ya bırakıldı.
Türkiye, Lozan’da daha önce kendisine bırakılan Meis Adası’nı kaybetti.
Doç. Dr. Sevtap Demirci’nin - bir gazete röportajında açıkladığı! - araştırmaları sonucu ulaştığı tespit çok önemliydi: İngilizler, Ankara Hükümeti ile Lozan’daki Türk Heyeti arasındaki mesajların şifresini kırmayı başarmıştı. Lozan Görüşmeleri’nin 2. yarısında İngiliz Heyeti, Türk tarafının bütün tezlerini öğrenmiş ve hamlelerini geliştirmişti.
- Limni Adası Unutkanlık Sonucu Elimizden Çıktı İddiası… -
Global bakışla Türkiye; Lozan’da genişlik açısından istediği/planladığı adaların yarısını aldı/alabildi. Daha fazla ısrar edil(e)me(z)di. 8 yıl süren uzun savaş yeni bitmişti. Deniz kuvvetimiz yok denecek seviyedeydi. Uçaklarımız parmakla sayılırdı. İstanbul ve İzmir’de İngiliz ve Fransız donanmaları demirliydi. Herkes savaş değil, barış beklentisi/isteği içindeydi. Adalar konusunda ısrarı sürdürerek sonuç alınamazdı; ileride yeni fırsat(lar) çıkabilirdi.
Bir başka akademisyenin seslendirdiği iddia ise yürek yaralayıcıydı; göz yaşartıcıydı. Lozan Antlaşması’nda Limni, Türkiye’ye bırakılmıştı. Kayıtları tutan Türk görevliler; Limni’nin adını yazmayı unutmuştu. Koskoca ada, anlık gaflet sonucunda Yunanistan’ın malı oldu.
İtalya’nın 12 Ada üzerindeki hâkimiyeti 1943 yılına kadar sürdü. 2. Dünya Savaşı’nın şartları aleyhine gelişince; İtalya, Libya’dan ve 12 Ada’dan çekilmek zorunda kaldı. Adalar boşaltılırken; Ankara’ya haber gönderildi: Adaların sahibi: Osmanlı’nın mirasçısı Türkiye idi; eski topraklarını geri alabilirdi.
Türk yönetimi öneriyi reddetti. İfade son derece açık ve netti:
‘Türkiye; Lozan’a bağlıdır. Kendi sınırlarının dışında bir çakıl taşında dahi gözü yoktur…’
Reddedişin haklı sebepleri vardı. Türkiye, tarafsızlığını ilan etmiş; savaştan uzak durmanın yararını görmüştü. Millet sıkıntı çekse bile, çocuklar babasız kalmamış; hanelerden ağıtlar yükselmemişti.
İtalyanların boşalttığı adalara Almanlar girdi. Fakat 1945’e kadar kalabildiler. Savaş koşulları aleyhlerine dönünce; terk etmek zorunda kaldılar. Bir elçi gönderip, eski topraklarımıza sahip çıkmamızı önerdiler. Aldıkları cevap, 2 yıl önce İtalyanlara verilenin aynısıydı:
‘Biz; sınırlarımız içinde mutluyuz. Kimsenin toprağında gözümüz yok!’
Alman önerisine ilişkin bir bilgi notu, 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından Çankaya Köşkü’nde bir çekmecede bulundu. Siyasi rakibi İnönü’ye karşı kullanıldı.
- Yunanistan, Ege’deki Adalardan Hiç Vazgeçmedi… -
1945 baharında, Almanların boşalttığı adalar, İngiliz kuvvetleri tarafından işgale başlandı. Yunanistan da boş durmadı: İngiltere’ye müracaat edip, adaların kendisine verilmesini istedi. Rodos’a asker çıkarıp cüretini gösterdi.
10 Şubat 1947’de toplanan Paris Konferansı’nda, İtalya ile ilgili barış görüşmeleri başladı. Gündemde: Ege’deki 12 Ada da vardı. İlgili/taraf ülkeler belirlendi: ABD, Fransa, İngiltere, Çin, Sovyetler Birliği, İrlanda, Somali, Belçika, Avustralya, Yeni Zelanda, Brezilya, Habeşistan, Polonya, Kanada, Yunanistan ve Türkiye davet edildi.
Türkiye, konferansa katılmayacağını açıkladı. Osmanlı döneminde, İtalya tarafından el konulmuş; geri alınmak üzere yönetimine bırakılmış adalar için daha önce iletilen teklif(ler) de reddedilmişti.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Başbakan Recep Peker yönetimindeki Türkiye halinden memnundu. Savaş süreci başarı ile atlatılmış; insan ve toprak kaybedilmemişti. Dolayısıyla görüşmelerde, Türkiye taraf değildi. İştirak halinde kazanım elde edileceği de müphemdi. Yönetim; alınan sonuçtan memnundu; sınırların değişmesinden yana da değildi.
Sovyetler Birliği’nin Ankara Büyükelçisi Sergey Vinogradov; Türkiye Dışişleri Bakanı Hasan Saka ile bir görüşme yaptı. Paris Konferansı’nda ülkesinin Türkiye’nin tezlerini destekleyeceğini açıkladı. Tarafsızlık politikasından ötürü Türkiye ödüllendirilmeliydi: Ege’de 12 Ada ile Rusçuk’a kadar Bulgar toprakları verile(bile) cekti.
Vinogradov, meslektaşı İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony Eden’la görüşmüş ve önerisini iletmişti.
Teşvik girişimlerine rağmen, Türkiye Hükümeti tavrını değiştirmedi. Paris Konferansı’na katılıp fikirlerini açıklamadı. İştirak etmeyerek, isteksizliğini/ilgisizliğini gösterdi.
Aslında savaşın sonuna doğru Türkiye’nin tutumu tebellür etmişti: ‘Hiçbir devresinde savaşa iştirak etmedik. Dolayısıyla ganimetlerden pay alma/isteme hakkımız yoktur. Görüşmeler için toplanacak konferansa davet edilmek gibi bir müracaatımız da olmayacaktır…’
- Rauf Orbay’ın Şifreli Müjdesine Verilen Cevap… -
Rauf Orbay; Türkiye’nin Londra Büyükelçisi idi. 1944 sonunda görev süresini tamamlamasına az kala, İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile görüştü. Tecrübeli İngiliz; Orbay’ı mutlu edecek haberi fısıldadı: ‘Savaş sona ermek üzere. Ülkenize yakın Ege Adaları’nı size vereceğiz!’
Orbay, hemen büyükelçilik konutuna koştu; haberi şifreyle Ankara’ya geçti. Aynı akşam kokteyl düzenleyip, sevincini dostlarıyla paylaştı. Ama ertesi gün gelen cevabi mesaj ümit kırıcı ve suçlayıcıydı. Mealen; ‘Başımıza ‘Adalar Sorunu’nu mu açacaksınız?’ deniyordu.
Türk Hükümeti, hali hazırdaki durumdan hoşnuttu. Churchill, Türkiye’ye memnun etmek; belki de yanında tutabilmek için ‘bir parmak bal çalmak’ istemiş olabilirdi.
Orbay; gelişmeleri yeterince okuyamadı mı, bilinmez. Görevinden istifa etti; hükümeti adeta protesto etti; Ankara’ya döndü.
Türkiye, Paris Konferansı’na katılmadı. İştirak etse; Ege’de bazı adalar alınabilirdi.
Sonuçta; adalardaki yerleşik ahalinin milliyetine de bakılmadı. 12 Ada, ‘silahsızlandırılmak’ koşulu ile Yunanistan’a bırakıldı. Türkiye, alınan kararı - 5 gün sonra! - 15 Şubat 1947’de imzaladı; şartlarını kabullendi.
ALİ HİKMET İNCE
siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.