Ali Hikmet İnce ile 'Pazar Sohbeti': 50 yıl hapis yatan padişah
25. Osmanlı hükümdarı Sultan Osmân-ı Salis - 3. Osman! -, neredeyse ömrünün tamamına yakınında hapisteydi. Rutubetli, karanlık, az sayıda insanın gir(ebil)diği ‘kafes’de yarım asırdan fazla tutuklu kaldı. Güneşe, suya, doğaya hasretti.
Sultan Osmân-ı Salis, 25. Osmanlı padişahı, 104. İslam halifesiydi. 1754 ile 1757 tarihleri arasında, 2 yıl, 10 ay, 18 gün saltanat sürdü. Annesi Şehsuvar Valide Sultan hayli uzun yaşadı: Oğlunun hükümdarlığını gördü, padişahlığının 2. yılında vefat etti.
Şehzade Osman, 1703’de, 4 yaşındayken, babası 2. Mustafa’nın tahttan alaşağı edilmesi üzerine Edirne’den İstanbul’a getirildi. Topkapı Sarayı’nda ‘Şehzadegân Dairesi’ - ‘Kafes Kasrı’ da denilirdi! - adlı özel bölmeye/‘hücre’ye alındı. Fatih’in Kanunnamesi’nin yumuşatılmış şekli, şehzadelere yaşam hakkı tanırken, 4 duvar arasında sıkıntı çekmesine vesileydi. ‘Sultan 3. Osman sanı ile tahta çıkacak talihsiz veliaht tam 51 yıl çile doldurdu!’
Şehzade Osman, 17 Nisan 1705’de, hanedanın diğer erkek çocuklarıyla birlikte gizlice sünnet ettirildi. Bazı resmi tarihçilere göre, yarım asırlık hapis döneminde çok rahat etti. Çok iyi eğitim gördü. Kendisinden hiçbir şey sakınılmadı. Kuran dersleri, dini bilgiler, tarih eğitimi aldı. Hatta el sanatlarıyla uğraştı. ‘Marangozluk mesleğine ilgi duydu/gösterdi. Yazı masaları imal ettiği,’ yazıldı.
Padişahın güvenliğinden sorumlu bostancılardan birisi
Osmanlı Hanedanı’nın erkek üyeleri arasında en uzun süre - tam yarım asır! - kafeste kal(an)dı. Amcası 3. Ahmet, ağabeyi Birinci Mahmut’un hükümdarlığı sürecinde hücredeydi. - ‘Kendisinden sonra en uzun süreli ‘Kafes Kasrı’nı ‘şereflendiren’ (!) 2. Süleyman - 39 yıl! -, 2. Ahmet - 40 yıl! -, 3. Mustafa - 35 yıl! - ve 1. Abdülhamit - 45 yıl! - hürriyetlerinden mahrum bırakılmıştı!’
- Sultan Birinci Mahmut’un Acı Sonu… -
Sultan Birinci Mahmut, saltanatının son yılında ağır hastaydı. Hizmetini gören dar kadro ve bazı yüksek yöneticiler durum(un)dan haberdardı. Rivayetlere bakılırsa ‘Kafes Kasrı’nda günlerini geçiren kardeşi, Şehzade Osman’da ağabeyinin sağlık sorunlarını izl(eyebil)iyordu. Yandaşları kendisine bilgi aktarıyordu. Hatta devleti yöneten etkin idarecilerle/güçlerle de irtibat halindeydi. Talebi belliydi: ‘Padişahın haledilmesini istiyordu!’ Ama Sultan’ın çevresi önerilerini her seferinde geri çevirdi.’
3. Osman'ın annesi Şehsuvar Valide Sultan
Sultan Birinci Mahmut, hastalık haberlerinin halk tarafından da duyulması üzerine kendince tedbir aldı. Cuma namazını cemaatle kılmaya karar verdi. Düşündüğünü kısmen gerçekleştirdi. İbadet sonunda, at üstünde ahalinin arasından geçti. Topkapı Sarayı’na kadar gelmeyi başardı. Giriş kapısının önünde küheylândan düştü. Aşırı zorlama ve yorgunluktan ötürü kendini kaybetti. Soluk alamadı, kalbi durdu. Saray hekimleri muayene etti ve sonucu açıkladı: ‘Sultan Mahmûd-ı Evvel’i yitirdik. Tüm ümmetin başı sağ olsun!’
Şehzade Osman, ölüm haberini ‘müjde bildi’! Hemen tahta çıkarıldı. İlk emrini de verdi: ‘Merhum hükümdarın cenazesi tez zamanda kaldırılsın!’
Buyruk hemen yerine getirildi. Cenaze namazı az sayıda cemaatle kılındı. I. Mahmut, Yeni Cami içindeki Turhan Valide Sultan Türbesi’nde, babası 2. Mustafa’nın yanına defnedildi. Mezarının başında görevlendirilen hafız, sabaha kadar Kur’an okuyacaktı. Gece yarısına doğru kabirden gelen seslerden/iniltilerden irkildi. Saraya koştu, şahit olduğu olayı anlattı. Kızlar ağası, Sultan 3. Osman’a haberi iletti. Aldığı cevap şok ediciydi: ‘Yok edin herifi!’
Hafızdan bir daha haber alınamadı. Mezara müdahale edilmedi. - Daha geniş bilgi için: ‘Canlı Canlı Mezara İndirilen Padişah!’ adlı yazımıza bakılabilir… -
18. yüzyıl İstanbul'unu anlatan bir gravür
- Kimseye Güvenmeyen Padişah… -
Yeni padişah, 51 yıl hapis hayatı yaşamıştı. Aşırı sinirli ve kuşkucuydu. Kimseye güvenmezdi. Her şeyden, çevresindeki herkesten şüphelenirdi. Kendisine ulaştırılan her habere, her bilgiye dikkat kesilir, inceden inceye araştırırdı. Devlet işlerine müdahale eder, yavaş işlediğini ileri sürerdi. Çok aceleciydi, emirlerinin hızla yapılmasını isterdi. Her fırsatta otoritesini göstermeye çalışırdı. Sadrazamlara sürekli karışırdı. Yetkilerini kullanmalarını tamamen engellemezdi ama halkın gözünde değersizleştirirdi. İcraatlar yavaşlar, devlet mekanizması yürümez hale gelirdi. Bazen yapılması gayri mümkün buyruklar verirdi. Şeriata ve örfe aykırı talepleri olurdu. Bazı vezir-i azamlar geçiştirmeye çalışır, kimleri de karşı dururdu. Muhalefet edenlerin görev süresi kısaydı. - 3 yılı bulmayan saltanatında tam 7 sadrazam değiştirdi! - Hekimoğlu Ali Paşa gibi devlet tecrübesi yüksek, işini iyi bilen ve yönetme kabiliyeti - herkes tarafından! - takdir edilen bilge kişi bile dayanamadı. ‘Şehzadenin idam fermanını yürürlüğe sokmayınca görevden alındı. Hatta kendisi ölüme mahkûm edildiyse de son anda kurtulabildi!’
Kısa süren hükümranlığında 5 farklı şeyhülislam ile çalışması da başka ayrıntıydı. Kararlarını/emirlerini dini temele oturt(a)mayan/uygun bul(a)mayan(lar)ın görev süresi kısaydı.
Macar asıllı, Fransa vatandaşı, askeri danışman Baron de Tott (1733-1793), anılarını 1786’da, ‘Memoire Du Baron De Tott’ - ‘Memoirs of Baron de Tott’/‘Baron de Tott’un Hatıraları’! - adıyla Fransızca yayınladı. - Baron de Tott’un Türkiye ve Türkler açısından çok önemli eseri, ancak 2 asır sonra 1975’de, dilimize çevril(ebil)di! - Tott, yaşadığı döneme ait ilginç/faydalı gözlemler aktardı, bilgiler verdi. Sultan 3. Osman - yakından görmüştü! - hakkında yazdıkları da, çoğu tarihçinin kayıtlarını/beyanlarını doğruluyordu. ‘Tott’a göre Sultan Osmân-ı Sâlis, sabırsız, sinirli, çabuk fikir değiştirebilen, pimpirikli kişiliğe sahipti!’
Batılı bir ressamın çizgilerinden İstanbul
- 3. Osman, İleri Görüşlü Değildi… -
Dönem kroniklerinde de 3. Osman’ın şahsi özellikleri sıralandı: ‘Düşünmeden karar alırdı. Sonradan pişmanlık duyar üzülürdü. Rüşvet alandan ve yalan söyleyenden nefret ederdi. Yiyicileri ağır şekilde cezalandırırdı.’ ‘İrtikâbı toplum için en büyük hastalık kabul ederdi!’ Güvendiği, devlet kademelerinde yükselmesini sağladığı bazı devlet adamlarına yöneltilen/yüklenen ‘yiyicilik’ suçlamalarına dikkatle eğil(ir)di. Güvenliğini teslim ettiği, silahtar ağalığından sadrazamlığa yükselttiği Bıyıklı Ali Paşa’nın başına gelenler örnek veri(lebi)lirdi. Paşa’nın rüşvet aldığına ilişkin dedikodular yoğunlaşınca gözünü kırpmadan idamına hükmetti. Sonra da pişmanlık duydu, gözyaşlarını tutamadı.
Kimi kaynaklara göre son derece dindardı. ‘Sofu Osman Han’ diye de tanıtıldı. Halvetiyye tarikatinin Ramazaniye koluna bağlıydı. Üsküdar’da Doğancılar’da tekkesi olan Şeyh Seyyid Ahmet Raûfi’ye intisap ettiği söylenirdi. Yakın çevresinde ‘yumuşak huylu’ bilinirdi. Fakat çabuk ve beklenmedik anda sinirlen(ebil)irdi.
Reşat Ekrem Koçu da, 3. Osman’ın fiziki özelliklerini sıraladı: ‘Orta boylu, etine dolgun, göbekli, yüzce de çok çirkin adamdı ve bir omzu da eğriydi!’
Kısa saltanatında, - 1754 - 1757 arasında! - halk savaş görmedi. Fakat İstanbul üst üste felaketlere uğradı. Geniş ve etkili yangınlar yaşandı. Hocapaşa ve Cibali’de çıkan büyük ateş dalgaları, şehrin dörtte üçünü küle çevirdi. Olaylar, tarihe ‘Büyük İstanbul Yangınları’ tanımlamasıyla geçti. Müverrihlerin anlatımına göre Cibali’de başlayan kıvılcım, on üç koldan ilerledi. Geçtiği bütün semtleri harabeye çevirdi. Unkapanı, Süleymaniye, Vefa, Şehzadebaşı, Langa, Zeyrek, Et Meydanı, Saraçhane, Aksaray, Fatih, Sultan Selim, Ayakapısı yıkıntı haline geldi. Yine tarihi kayıtlara alınan sayılara bakılırsa, 2 bin ev, bin işyeri - dükkân! -, beş yüz seksen değirmen, iki yüz cami - ve mescit! -, yüze yakın hamam, sayısız Yeniçeri/bekâr odası, iskele kül oldu. ‘Büyük felaket’te hayatını yitiren insan sayısı belirlenemedi.
İngiliz ressam John Young tarafından yapılmış 3. Osman resmi
- ‘Büyük Yangın’dan Devlet Daireleri De Etkilendi… -
29 Eylül 1755 Pazartesi günü, Hocakapı’dan kopan 2. felaket dalgası, Ayasofya, Bahçekapı, Paşakapısı ve Mahmutpaşa bölgelerini silip süpürdü. Çok sayıda devlet dairesi etkilendi, arşivler ve evrak yandı. Memurlar, çalışma mekânlarını terk etti/değiştirdi. Halk, canını ve eşyalarını kurtarma(nın) derdine düştü. Saray bahçeleri, askeri binalar felaketzedeleri kabul etti. Asker(ler), yangını kontrol altına alma, söndürme faaliyetinde etkin rol oynadı.
1755’in Ocak ayı, İstanbul için tam bir felaket süreciydi. Kış, çok soğuk ve sert geçti. Boğaz dondu. Haliç’de buzdan yol oluştu. Fatih ve Ayvansaray’dan karşı kıyıya yüründü. Gemilerin deniz yolundan şehre girişi gerçekleşmedi/mümkün olmadı. Yakacak ve yiyecek gelmeyince, temel ihtiyaç maddelerinde ciddi sıkıntı çekildi. Fiyatlar tavan yaptı, karaborsa hortladı.
Yeniçeri Ağası
Sultan 3. Osman, ağabeyi Sultan Mahmut-u Evvel’in aksine müzikten hoşlanmazdı. Saraydaki rakkaselerin, müzisyenlerin işine son verdi. Hepsini uzaklaştırdı. Cariyeler de benzer kaderi paylaştı. Birinci Mahmut tarafından pohpohlanan, el üstünde tutulan hanımlar yuvalarından çıkarıldı/uzaklaştırıldı.
Sultan Osmân-ı Sâlis, ‘cömert’ diye tanıtılsa da, aslında hayli tutumluydu. Bazı tarihi rivayetlere göre, ‘cimri’ olarak da tanımlanabilirdi. İhsanları 50 - 60 akçe ile sınırlıydı. Hükümdarlığa getirildiğinde farklı uygulama yaptı: Askerlere ve yaşlanıp köşesine çekilmiş/‘mütekait’ neferlere de ‘cülus bahşişi’ dağıttı.
Enderun’da eğitim alan gençlerle yakından ilgilenirdi. Cirit oynamalarını, ok ve tüfek atışlarını izlerdi. Başaranların isimlerini öğrenirdi.
Ateşli silahlarla özellikle de toplarla yakından alakadardı. Yapım/döküm tekniklerini öğrenmeye meraklıydı. Sık sık tersanelere gider, çeşitli gemilerin bilhassa da kanyonların denize indirilişini izler, merasimlere katılırdı.
Batılı bir ressamın gözünden günlük çalışmasını yürüten reis-ül küttâb
- Sokakta, Pazarda, İşyerlerinde Tütün İçimini Yasakladı… -
Tebdil-i kıyafet edip halkın arasına katılmayı/karışmayı severdi. Silâhtar ağa veya divitdar ağa kıyafetleri giyerdi. Adı sorulduğunda kendisini, ‘Edirneli Osman Ağa’ diye tanıtırdı. Ahali ile sohbet etmekten pek hoşlanırdı. Belirlediği sorunları çözecek önlemler almaya çalışırdı. Ama iyi niyeti ve zafiyeti/safiyeti saraydan kimi kişilerce suiistimal edil(ir)di. Bazı resmi görevliler, değişik giysilerle önüne çıkar, memnun kalacağı cevaplar verirdi. Böylece hem gönlünü hoş eder, hem de ödüllere konarlardı. Ama sorunların öğrenmesine/belirlenmesine set çekilirdi.
Devrin mühim edip ve vakanüvisi Seyyid Mehmed Hâkim Efendi, kendi adını taşıyan tarih kitabında - ‘Hâkim Efendi Tarihi’ iki cilt halinde, 2019’da yayınlandı! - Sultan 3. Osman dönemiyle ilgili bilgiler de verdi: ‘Hıristiyan ve Musevi dinine mensup vatandaşların ayırıcı kıyafetler giymeleri iste(n)di. Gayrimüslimlere gösterilen hoşgörü azaldı. Hatta emirler(in)e uymayan kimileri, tebdil-i kıyafet gezinen hükümdarla karşılaşınca, asılarak cezalandırıldı. Çarşıda, pazarda, açık havada tütün çubuğu içilmesi yasakla(n)dı.’
Gizlice tütün tüketenlere ceza verilmedi. İçki tiryakilerine de bazı yaptırımlar getir(il)di. Kayıtlara bakılırsa, yasakların pek caydırıcı etkisi görülmedi. Müeyyideler etkin şekilde yürütül(e)medi.
3. Osman, çok kilolu ve iri göbekliydi. Tanımlamalara göre, ‘obez’di. Şekilsiz sayılabilecek vücuda sahipti. İstanbul’da tebdil-i kıyafet gezerken, kendine ziyafet çekerdi. Halk lokantalarından çeşit çeşit kebap(lar), gözleme(ler), börek(ler), tatlı(lar) - özellikle de sütlaç ve muhallebi! - alıp afiyetle yerdi. Kahveye düşkünlüğü bilinirdi. Mevsim meyvelerini severek tüketirdi.
Haftada 3 gün şehri teftiş ederdi. Geceleri kadınların sokağa çıkmasını yasakladı. Bazı kayıtlara göre, hanımların evlerinden ayrılmalarını sıkı kurallara bağladı. Bekâr kadınların, evlilik çağı gelmiş genç kızların ‘tavr-ı cedid’ - ‘yeni tarz’/‘yeni moda’! - kıyafetlerle dolaşmaları memnu idi. Renkli, vücudun kıvrımları gösterecek biçimde dar, yakasız kıyafetlerin giyilmesi menedildi. Padişahın gezileri esnasında, cuma selâmlığında görünmeleri, gezinmeleri de istenme(z)di. Zorunlu işleri için bir yere gidecekler, bol/geniş ferace ile dışarıya çıkılabilirdi.
Baron De Tott'un temsili resmi ve anılarının kapağı
Koçu, tam inan(a)madığı bir rivayeti de yazdı: ‘Padişah yasağını dinlemeyen İstanbul’un hafifmeşrep nigârlarından pek çoğunu toplattığı, geceleyin bostancı kayıklarına doldurtup Marmara açıklarında boğdurtarak denize attırdığı söylenir!’
- Devlet Yöneticileri Her Türlü Gösterişten, İsraftan Uzak Duracaktı… -
Devlette görev yapanlar, bilhassa da yüksek memurların kıyafetleri sade ve gösterişten uzak olmalıydı. Binek atları ve emirlerindeki faytonlar ihtişamıyla dikkat çekmemeliydi. Aksesuarları gümüşten öteye geçmemeliydi. Görevliler, mesai saatleri dışında kendilerine tahsis edilmiş araçları - atlı arabaları, kayıkları! - kullanamazdı. Emirlere uymayanlar uyarılırdı.
İstanbul’a girişler sıkı şekilde kontrol altına alındı. Anadolu ve Rumeli şehirlerinden, Dersaadet’e göç etmeye kalkanlara asla izin verilmedi. Geçerli mazeretlerinden ötürü başkente girmeleri gerekenlere çok zor müsaade edil(ir)di. Bahaneleri titizlikle incelen(ir)di. Aynı aileden en fazla 2 kişiye ‘geçici vize’ çıkardı.
Batılı bir ressamın çizgileriyle yeniçeri ağaları
Bazı devlet yöneticileri, Sultan 3. Osman’a sempatik görünmek için garip davranışlarda bulun(ur)du. Devletin dış ilişkilerini düzenlemekle görevli Reis-ül Küttab Abdi Efendi, resmi protokole uymayan hareketler yapardı. Çoğu zaman da yönetimi zor duruma düşürürdü. Özellikle Avrupa krallıklarının elçilerine, maslahatgüzarlarına sert, kaba ve insan onuruna yakışmayacak şekilde davranırdı. Sert sözler söyler, paylar ve hatta döverdi/dayak attırırdı. İngiltere Elçisi James Porter’ı da aşağılar, hakaret ederdi. ‘Bir gün, kendisinin yazdığı fermanı öpmesini istedi. Arzusu reddedilince, adamları elçinin kollarına girip hareketsiz hale getirdi. Abdi Efendi, fermanı sefirin yüzüne sürüp dileğini gerçekleştirdi.’
3. Osman divanında otururken
Sefarethane binalarının Büyükdere’de toplanması da, 3. Osman’ın hükümdarlığı dönemindeydi. Fransız Elçisi Vergennes’in öncülük ettiği bilgisi de kayıtlara geçti.
- Ağabeyinin Yaptırdığı Camiye Kendi Adını Verdi… -
Sultan 3. Osman, denizciliğe meraklıydı. İlk deniz feneri, Ahırkapı’da, talimatı ve desteğiyle yaptırıldı. Birinci Mahmut tarafından inşasına başlanan, çeşitli sebeplerden ötürü yarım kalan selâtin - ‘sultan(lar)’! - ibadethanelerinin sonuncusu sayılan Nuruosmaniye Camii’ni tamamlattı. ‘Şahesere ağabeyinin değil kendi adını verdi!’ Sultan Birinci Mahmut’un şahsı için inşa ettirdiği türbeye defnine de izin vermedi. Zatına ayırdığı rivayet edildi. Vefatından sonra yerine geçen 3. Mustafa da aksi davrandı: ‘Son selâtin camiindeki türbeye hiçbir padişah gömül(e)medi!’
Sultan Osmân-ı Salis, şehzadelerin öldürülmesi/boğazlanması kararının yeniden uygulamaya konulmasını istedi. - Rivayete göre, - 42 yaşındaki en büyük yeğeni! - Şehzade Mehmet’i kendisine rakip gör(ür)dü! - Ancak düşüncesini zor kabul ettir(ebil)di. Kimi vezir-i azam dileğe/buyruğa karşı durdu, muhalefet etti. Bazıları sürüldü, bazıları boğazlandı.
Şeyhülislamlar da fetva vermeye yanaşmadı. 5 farklı kişiyi tayin etmesi gerekti. Damatzade Feyzullah Efendi, aynı makama 2 defa getirildi.
3. Osman, son günlerinde ağır hastalıklarla boğuştu. Şiddetli mide ağrılarından ötürü, cuma selâmlığına zorlukla iştirak edebildi. 30 Ekim 1757 Pazartesi günü vefat etti. Vücudunda çıkan, tedavisi gayri mümkün çıbandan - muhtemelen ‘şirpençe’den! - hayatını yitirdi. Öldüğünde 58 yaşındaydı. Batılı kaynaklara göre, ‘deri kanseri’ydi. Bir iddiaya göre de, uyluğundaki urun ameliyatla alınması sırasında dünyaya gözlerini kapattı. Cesedi saray yetkililerce incelendi. İslami usullere göre yıkandı, kefenlendi. Cenaze namazının kılınmasından sonra - babası, Sultan Birinci Mahmut’un yanına! - Yeni Cami’nin içindeki Turhan Valide Sultan Türbesi’ne defnedildi. ‘Mezar yeri, yeni hükümdar 3. Mustafa tarafından belirlendi!’
Tüfek kullanan yeniçeriler
- Sultan 3. Osman’ın Kendisi Kadar Ünlü Takunyaları… -
Şehzade Mustafa, 3. Osman’ın kendisini zehirleterek öldüreceğine inan(ır)dı. Vücudunu ağıya karşı dayanıklı kılmaya çalıştı. Küçük dozlarda zehir alıp bedenini alıştırdı. ‘Her tarafı kıllandı, derisi kemik beyazına döndü. Yüzü ifadesizleşti.’
3. Osman’ın özel hayatına ilişkin bilgiler de yetersiz ve çelişkiliydi. İlk aktarım: Osmanlı’nın 25. padişahının karşı cinse karşı ‘soğuk durduğu’ydu. ‘Kadınlarla karşılaşmakta haz etmezdi!’ Saltanatı müddetince, haremdeki cariye sayısını en aza indirdi. Yüzlerini dahi görmek istemedi. Saray koridorlarında dolaştığında, karşısına çıkmamaları için etkili tedbir geliştirdi: ‘Abdest alırken giydiği takunyaların/günlük hayatında kullandığı kunduraların tabanına demir/‘gümüş’ kabaralar çaktırdı!’ Yürürken çık(arıl)an ses, ‘Sultan’ın sarayda dolaştığını, karşılaşmamaları gerektiğini,’ hatırlatırdı.
İkinci söylenti: 3. Osman’ın ‘kısır’ olduğu veya ‘kısırlaştırıldığı’ iddiasıydı. - Ağabeyi, Sultan Birinci Mahmut da, 24 yıllık hükümdarlığında evlada kavuşamadı! - Rahmetli Yılmaz Öztuna’nın belirlemesine göre Sultan Osmân-ı Sâlis, 4 kadınefendiye sahipti. 3’ünün adı bilinirdi. Başkadınefendi ‘Leylâ Hanım’dı. 2. hanımının adı belirlenemedi. Üçüncüsünün ismi ‘Zevki’ idi. 4.sü yani sonuncusu ise ‘Ferhunde Emine Kadın’dı.
Sultan Osman-ı Sâlis
Leyla Hanım hakkında da bazı bilgiler mevcuttu. Hanımefendi, eşinin ölümünden sonra 38 yıl daha yaşadı. 1757’de, eşraftan Hacı Mehmet Emin Bey isimli kişiyle hayatını birleştirdi. Bir erkek çocuk dünyaya getirdi.
Ali Hikmet İnce
Siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.