Yunan işgaline karşı miting düzenleyen halkı bastırmak, sindirmek için mandacı Damat Ferit Hükümeti (İstanbul Hükümeti) mitingleri yasaklamıştı.
Mustafa Kemal ise Ankara’dan “Mitingler devam edecek” yanıtını verdiğinde on binler alanlara koşmuştu. B
öylece İngiliz mandacısı Damat Ferit, miting yapılmasına engel olamadı. Son yirmi yıldan beridir aynı yasakları, baskıları yaşıyoruz. Damat Ferit’ler, Said Mollalar, Nursiler yok ama onlardan daha mandacı torunları var. Bugün de Damat Ferit’lerin, Vahdettin’lerin torunları ve onların emri altındaki kapıkulları işbaşındadır.
Mustafa Kemal de cismen yok ama devrimlerinin ruhunu taşıyan, cumhuriyeti emanet ettiği sadece bir avuç diyebileceğimiz yurtseverler var.
Bir avuç diyorum çünkü çoğunluğu, oturdukları yerlerden iktidar erkinin bilinçli olarak oluşturduğu gündemi televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında bütün gün gevezelik ederek geçiren sol maskeli şarlatanlardan ibaret. Bunlar bir yandan toplumu karartırken diğer yandan da sözde muhalefet ettikleri iktidar erkinin değirmenine su taşıyorlar.
Yazıya böyle başlık atmış olsam da bu bir ironidir. Siz bu başlığı “bu millet halen uyuyor veya ne zaman uyanacak?” şeklinde okursanız daha anlamlı olacaktır.
Çünkü bu millet Mustafa Kemal önderliğinde 1919’da uyanmıştı fakat Atatürk, başını toprağa koyduğu gün de uyumaya başlamıştır. Kulağının üstüne yatan, sağırlaşan düzen adamlarının oluşturduğu o kitle ile dini afyon gibi alarak uyuşan kitle de birleşince mevcut iktidar egemenliğini iyice sağlamlaştırdı. Sol maskeli şarlatanlar, bilerek veya bilmeyerek katkı sundukları feodal düzende, sultan övgücüğü yapanların ileri demokrasi trenine bindiklerinin, yanlış araçla yanlış adrese gittiklerinin ayrımını yapamayacak derecede aptallaşmışlardır. Özellikle de aptallık diyorum ki çünkü aptallık ne yazık ki tedavi edilebilecek bir hastalık değildir.
Makul ol, imkânsızı iste!
Hem makul olmak hem de imkânsızı istemek mümkün mü? Elbette ki değil ama mevcut solu en iyi izah edecek ironi de budur. Çünkü yirmi seneden beridir bu ülkenin altı üstüne getirilirken bu sol aptallar, ideolojisini sadece ve sadece yalan ile toptan inkârcılık üzerine inşa eden iktidarı çözememiştir. Üstelik hedef ve amaçlarının cumhuriyet rejimini yıkmak, yerine din eksenli feodal bir düzeni inşa etmek olduğunu alenen açıklamalarına ve uygulamalarına rağmen makul görünüp, imkânsızı isteyebiliyorlar. Devlet kurumlarından Atatürk posterlerinin kaldırılmasından, 23 Nisan, 19 Mayıs gibi milli bayramlarda mitinglerin, kutlamaların yasaklanmasından, 10 Kasım’da türlü sinsi ve küstahça yöntemlere başvurulmasından, ülke topraklarının, kamu mallarının yabancılara satılmasından ne anladınız?
Peki, Atatürk ile kurduğu cumhuriyet değerlerine hakaret edenlerin, sövenlerin ödüllendirilmesi, özellikle Arap mültecilerin ülkeye doldurulması ve bunlara özel ayrıcalıklar tanınmasından? Buna benzer daha birçok uygulama ülkenin demografik yapısını bozmak, toplumsal değerleri açındırmak ve bütünsel olarak cumhuriyet rejimini kaldırmak ve emperyalizmin ön gördüğü din eksenli feodal bir rejim tesis etmek değil midir?
Hanginiz veya kaç kişi “Türkiye Yüzyılı” sloganıyla kampanyalaştırdıkları programlarında neden ”Cumhuriyet” yok sorusunu sordu ve nedenlerini aradı? Amaç ve hedefi cumhuriyet rejimini ortadan kaldırmak olan bir iktidarın, İsrail ile Filistin savaşını bahane ederek cumhuriyetin 100. Yılı kutlamalarını iptal etmelerine neden üzülüyorsunuz? İptal etmeseydiler, AKP’yi cumhuriyetçi mi zannedecektiniz yoksa bu tavrını ikiyüzlülük olarak mı değerlendirecektiniz? Burada yanlış olan, aptallaşan siz misiniz yoksa iktidar mı? Zekâ fukaraları için bir de tersten izah edelim; cumhuriyeti yıkmaya çalışan, bütün hedef ve amacı bundan ibaret olan birisi cumhuriyet’i neden kutlasın, sevinsin ki? Yine anlamadıysanız daha da basitleştireyim;
Programın adı ne?
Türkiye Yüzyılı…
İçinde cumhuriyet var mı?
Yok!
Bu durumdan nasıl oluyor da “Cumhuriyet” bayramı kutlaması anlamı çıkartabiliyorsunuz? Gerçekte AKP’nin iptal ettiği program cumhuriyet kutlaması değil, siz neye muhalefet edip niye üzülüyorsunuz? Bu sorunun yanıtı, sağlıklı düşünebilen herkesin kendisindedir.
Kendini savunamayan cumhuriyet mi savunacak?
Emperyalizmin, Türkiye’de aşamayacağı en güçlü duvar olarak Türk ordusunu, hukuk sistemini ve milli değerleri görüyordu. Ancak ve ancak bu üç duvar yıkıldıktan sonra Türkiye’yi bütünsel olarak dönüştürebileceklerdi ki üçünü de AKP eliyle gerçekleştirdiler. Yani onlar için Türkiye üzerindeki hedef ve amaçlarına ulaşmak için önlerinde hiçbir engel kalmamıştır. Geriye bunu meşru zemine oturtmak kalmıştır ki bu da anayasanın ilk dört maddesi de dâhil olmak üzere değiştirilmesidir. Zaten bir yandan üzerinde çalışırken diğer yandan da türlü yöntemlere başvurarak toplumu hazırlıyorlar. Bu da demek oluyor ki, son noktaya gelmişler ve mevcut muhalif siyasi partilerle durumu tersine çevirmek de mümkün görünmemektedir. Daha açık söyleyelim; ne cumhuriyet ilkeleri ne de milli değerler kalmamıştır. Burada şu soruyu da sormak gerekiyor; olmayan şeyin nesini savunacaksın veya kutlayacaksın?
Daha keskin ifadeyle; bir avuç aydın sokak yürüyüşlerinde ayakkabı eskitirken, hapishanelerde çürürken, barikatlarla önü kesilip dövülürken oturduğun yerde şikâyet etmekten öte sosyal medyandan bile iki satırla düşünceni açıklamaya, yaymaya cesaret edemeyecek kadar korkaksın. Ama kime sorsan temiz toplumdan, hijyenik siyasetten yana fakat suya, sabuna dokunmuyorsun. Peki, nasıl temiz ve hijyen olacaksın? Alt başlıkta ne demiştik? Makul ol, imkânsızı iste! İşte sol maskeli şarlatanları en iyi ifade eden cümle budur.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına özgü yazdığım bu makale ile emeklilere sadaka olarak verilecek olan beş bin liralık sözde bayram ikramiyesi her ne kadar ilgisiz gibi görünse de gerçekte çok yakından ilgilidir. Herkesin bildiği üzere senede iki defa ikramiye verilir ve ikisi de dini bayramdır. Cumhuriyet tarihinde ilk defa cumhuriyet bayramı ikramiyesinin, cumhuriyeti yıkmayı amaç edinmiş AKP tarafından verilmesi ise utanç vericidir.
AKP perspektifinden bakıldığında ise alay etmek ve küçümsemek amaçlı olduğu kadar sinsi ve hakarete varan bir tavırdır. Hanginiz dini bayram ikramiyelerini bayram öncesinde ödeyen AKP’nin, sözde cumhuriyet bayramı ikramiyesini bayram öncesi veya aynı gün değil de neden Kasım’da ödeyeceğini sorgulamamıştır? Sorgulamış olsaydınız AKP, seneden seneye iktidarlığını sağlamlaştırmak için bir çivi daha çakmazdı. İkramiyeyi Kasım’da verecek olmaları onların açısından anlamlıdır. Çünkü Kasım, Atatürk’ün öldüğü aydır.
Daha net ifadeyle, vereceği sadakayla seni cumhuriyete değil Atatürk’ün öldüğüne sevindirecektir ki düşünceleri de budur. Demek ki öncelikle çöplüğe dönüştürülen zihninizi temizlemek, sorgulamak ve pratikte mücadele etmek gerekiyor. Bayrak sallamakla, Atatürk posteri asmak veya rozeti takmakla, şarkılar türküler söylemekle ne cumhuriyete, ne de milli değerlerine sahip çıkabilirsiniz. Bu şekilde ancak kendinizi kandırırsınız ama bedel ödemeyi göze alan cesur mücadelecilerin önünde de takoz olmayın, çekilin!