Selda Alkor mesleğinin ilk aşamasında yalnızdı. Himaye edecek kimsesi yoktu. ‘Tanju, kendi âleminde, havai çocuktu,’ diyecekti. ‘Sinema politikamı çizecek, uygulayacak yakınımın eksikliğinden ötürü çok sıkıntı çektim!’ Hakkındaki dedikoduların da aslı yoktu. ‘Yıpratmak için çıkarılıyordu!’ Ayhan Işık, Halit Refiğ, Semih Evin, Orhan Günşiray gibi isimler yalandı! Hepsi arkadaşıydı! ‘Yazılanların ve söylenenlerin onda dokuzu mübalağa ve yanlıştı…’ Tanju ile ayrıldıktan sonra, tek başına kaldı. ‘Sinema veya tiyatroya gidemedi’
‘Türk Sineması’nın Dört Yapraklı Yoncası’ tanımlamasını kabullenmedi, hatta alındı! ‘Çok sevdiğim birisi tarafından ortaya atıldığı için üzerine gitmedim. Ama fikrimi de kendisine söyledim,’ diyecekti. ‘Dörtle, beşle sınırlamamak lazım! Bu sektörden çok özel insanlar gelip geçti…’
Selda Alkor, 1968'de çekilen 'Şafak Sökmesin'de, Cüneyt Arkın ve Faik Coşkun ile
O dönemde projeler, bilinen/‘desteklenen’ isimlere önerilirdi/verilirdi.
Kalanlar da diğer ünlülere dağıtılırdı. ‘Ben, sadece ‘Senede Bir Gün’ü yakalayabildim,’ diyecekti. ‘Proje, Türkan Şoray’a götürülmüş… Rahatsızmış, kabul etmemiş… Bu sebepten bana geldi!’ ‘Ben, yine de 100’e yakın filmde rol aldım.’
Alkor, bazı ‘ukde’lerden de söz edecekti: ‘‘Sultan Gelin’de oynamayı çok isterdim. Bir de ‘Ana’ vardı. Pek arzu ettim ama gerçekleşmedi. Sevdiğim arkadaşım Türkan Şoray’a gitti. Hiç kıskanmadım,’ şeklinde konuşacaktı.
Yapımcılar ve yönetmenler tarafından ‘çok ciddi’ olarak değerlendirildi. Mizah yönünün varlığı araştırılmadı/merak da edilmedi! Oysa bazı filmlerinde sergilediği komedi unsurları - dikkat edilse! - kolayca görülebilirdi! Sadri Alışık ile oynadığı ‘Ava Giden Avlanır’, İzzet Günay ile ‘Sarışının Adı Esmerin Tadı’nı azıcık dikkatle izlemek yeterliydi! Hele Yusuf Sezgin ile başrollerini paylaştığı ‘Konforlu Necla’daki astığı astık sahnelere, karate hareketlerine tebessüm etmemek mümkün değildi.
Selda Alkor, 1967 ile 1970 yılları arasında çeşitli gazinolarda şarkıcılık da yaptı
Kartal Tibet, Fikret Hakan, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın gibi jönlerle ‘hanım hanımcık’, ‘cici kız’ rollerinde oynadı. O dönemde, Yeşilçam’da, yılda - ortalama! - 250 film çekilirdi. İşler çok yoğundu. Bir setten diğerine koşulurdu. Konuşacak, dedikodu yapacak zaman bulunmazdı. Dolayısıyla ne kıskançlık gösterilir, ne sürtüşülürdü. ‘Çok çalışmaktan kafayı yastığa zor koyuyorduk!’
- Sanatçı Kostümünü Kendisi Alırdı… -
En sıkı/samimi iki dostu Suzan Avcı ve Mine Soley’di. Hülya Koçyiğit ile de yakındı. Yıllar önceki röportajında, ‘Fatma, Türkan, Hülya ve Filiz’e bir şey olsa, çok üzülürüm,’ şeklinde konuşacaktı. Birbirlerinin doğum günü toplantılarına katılırlardı. Hepsini çok severdi.
Sinema sektörünün bugün ulaştığı seviyede, oyuncuların kazandığı haklarda, alınan yüksek ücretlerde, Yeşilçam’ın kahrını çeken emekçilerin rolü büyüktü.
Dönemin sinema sanatçılarının hiçbir sosyal güvencesi yoktu. Her türlü kazaya karşı çaresizdiler! Alkor, anısını anlatacaktı: ‘Bir filmde, evden getirdiğim etek ve bluzla bütün sahneleri çektik. Sonra aniden su birikintisine düştüm. Bütün set ekibi, kurutmak için seferber oldu. Giysilerimi ıslak ıslak giyip, final sahnesini tamamlamak zorunda kaldım!’
Selda Alkor ve Önder Somer ile
Yokluk içinde mucize gerçekleştirilirdi! Yeni nesil oyuncular gibi çok para kazanamazdı. Ellerine geçen üç beş kuruş ile her şeyi halletmek zorundaydılar! Saçlarını tarar, makyajlarını yaparlardı. Metrelerce kumaş alır, rollerine uygun kostümleri diktirirlerdi. Kazanılan para(lar) çoğunlukla berbere, terziye giderdi. Şimdiki gibi ayrı soyunma kabinleri, kulisler, özel karavanlar, makyöz(ler) ve kostümcü(ler) yoktu.
Yeşilçam ile alay edildi. Filmlerin çoğu ciddiye alınmadı. Ama geçen zaman yanılgıyı ortaya koydu. Yapıtların kıymeti teslim edildi. Senaristler, yaşadıkları toprağın hikâyelerini kaleme almıştı! ‘Kötüler daima kaybetti, iyiler her zaman kazandı!’ Siyah beyaz filmler yıllara meydan okudu, zevkle seyredilmeye devam edildi.
Selda Alkor, Cüneyt Gökçer ile 1967'de çekilen 'Merhamet' filminin bir sahnesinde
Selda Alkor tedbirliydi. Eski/Kıdemli oyuncuların sonlarını görüp, ders(ler) çıkar(ır)dı. ‘Tasarruf etmenin önemini kavramıştı!’ Bahçeli ev almak, otomobil sahibi olmak, gece hayatına karışmak gibi fiillerden uzak durdu. Belki de uygun zemin ve vaktin gelmesini bekleyecekti. ‘Mesleki yolculuğumda kendi halimdeydim,’ diyecekti. ‘Hanlarım hamamlarım olsun, şoförlerin kullandığı taksilerle gezeyim gibi duygularım/beklentilerim yoktu!’
Cahide Sonku ve Afife Jale’nin hüzün dolu bitişlerinden nice ibretler çıkardı. Sonku, döneminin bir numarasıydı! İçki ve hesapsız harcamaları sonucunda ‘dibi görmüştü’! Jale ise uyuşturucunun pençesinde son nefesini vermişti.
- Otomobil Kullanırken Hayatının Aşkını Buldu… -
1972’de, ünlü basketbol oyuncusu Cihat İlkbaşaran ile evlendi. Eşi, yüksek makine mühendisiydi. KOÇ Holding’de genel müdürlük yapacaktı! - 1968’de tanıştılar ve 4 yıl flört ettiler. Röportajında, ‘Biraz daha geç evlenmek gerekiyor,’ diyecekti. ‘Bu durum erkek(ler) için de geçerli. Kocam da çok gençti. ‘Evlenelim!’ diye tutturdu.’
Selda Alkor, Cüneyt Arkın ile 1967'de çekilen 'Kırbaç Altında' filminde
Nasıl tanıştıklarını da anlatacaktı: Birbirlerini sokakta gördüler. - İtalya’dan yeni dönmüştü. ‘Avrupa Sinema Güzeli Yarışması’na katılmıştı! - Otomobil kullanıyordu. Bir araba ile yan yana geldi. Sonra takip edildi. Selda da izlemeye katıldı. Davet edildiği kongreye katılacaktı. Takipçisi de aynı yere gidiyordu. Vardıklarında toplantının sona erdiğini öğrendiler. Kafeteryada oturdular, kahve içip sohbet ettiler. Birbirlerine telefon numaralarını verdiler. Zamanla arkadaşlıkları ilerledi. Flörtleri nişanla sonlandı. Ardından dünya evine girildi.
Selda Alkor, evlendiğinde en ünlü ve en çok kazandığı dönemindeydi. Bir anda bütün film teklifleri kesildi. Hiçbir firma kapısını çalmadı. Uygun senaryoyu kaçırmazdı. ‘Neticede modern bir insanla evliydim,’ diyecekti. ‘Bana yasak falan koymadı!’ ‘Hamile!’, ‘Bebek yorganı diktiriyor!’ gibi asparagas/‘şişirme’ haberler yayınlandı. ‘Keşke gebe kalsaydım! Tanrı’nın insanlara bahşettiği en özel nimet: Çoluk çocuğa karışmaktı! Ama nasip değilmiş: Anne baba olamadık! Birkaç defa tedavi de geçirdim.’ Tevekkül sahibiydi. Çocuksuzluğunu sorun etmedi. ‘Mesleğim sayesinde yüzlerce yavruya annelik ettim,’ diyecekti. Gençlik hayali: Evlenip, 6 bebek doğurmaktı! ‘Evlat edinmeyi de düşündü fakat eşi rıza göstermedi!’
Öztürk Serengil ve Selda Alkor, 1969'da çekilen 'Yaşamak Ne Güzel Şey' filminin bir sahnesinde
- Evlilikte Küslük Olmazdı… -
Birliktelikleri yarım asrı geride bıraktı. Sinema dünyasında örnek teşkil edecekti. Alkor’un ifadesine göre, ‘Evlilikte anlayış çok önemliydi. İyi ve kötü günde beraber olmak gerekliydi!’ Halasının öğüdünü hep hatırla(tı)rdı. Rahmetli derdi ki: ‘Kocanla asla küs kalmayacaksın! Kavga mı ettin? Hemen yatağa gir! Sabahleyin, ‘Günaydın!’ de!’ Aralarında kıskançlık yaşanmadı. Karşılıklı anlayış önemliydi! Cihat Bey’i hep destekledi. Eşi de kendisine karışmadı. Telefon edip, gecikeceğini bildirirdi. Selda Hanım sebep sormazdı.
Sadri Alışık, Selda Alkor ile 'Yara' filminin bir sahnesinde
Banka hesapları ortaktı. Her ikisi de kazandıkları parayı yatırırdı. Eşinin ne kadar emekli maaşı aldığını bilmezdi, merak da etmezdi! Para(ları) varsa gider, istediğini alırdı. Yoksa sorun etmezdi! ‘Yapım farklı. Zor bulunur kadınım! Bu konuda hiç mütevazı olmayacağım!’ diyecekti.
Ailesini çok genç yaşında kaybetmişti. Ablası, ağabeyi, yengesi, eniştesi, halası vefat etmişti. Eşinden başka kimsesi de yoktu.
Selda Alkor, evinin bahçesinde çeşitli meyve ağaçları büyüttü. Dallarından erik, elma, kiraz, vişne ve armut toplamaktan zevk aldı. Kahvaltılarda eliyle yetiştirdiği sebzeleri tüketti. ‘Her Türk gibi hamur işlerine bayılırım,’ diyecekti. Bisküvileri görünce kendini tutamazdı!
Selda Alkor, Muzaffer Tema ile 'Güneşe Giden Yol' filminde
Güne erken başlamanın, sağlıklı kahvaltının önemine inanırdı. Masasında maydanoz, yeşil ve etli kırmızıbiber, domates, salatalık, beyaz peynir, dil peyniri, hellim peyniri, tuzsuz zeytin, kendi elinden çıkmış reçel, ceviz ve kayısı bulunurdu. - Peynir çeşitlerinin tuzsuz olmasına dikkat ederdi! - Her zaman limonlu çay içerdi.
- 35 Sene Sonra Sigara İçmeyi Bıraktı… -
Yemek yemeyi, itina ile hazırlanmış sofralarda bulunmayı/oturmayı, masasındakileri paylaşmayı severdi. ‘Çok kilolu olduğum söylenemez. Mesleğimin gereği her zaman vücuduma dikkat etmek zorundayım. En önemlisi sağlığım için diyet yapıyorum!’
35 sene sigara kullandı. Sonra aniden bıraktı. ‘O beni öldürmeden, ben onu geberttim,’ diyecekti. ‘İçenleri üzüntü ile izliyorum. Bize verdikleri zarardan dolayı özür dilemeleri gerektiğini düşünüyorum!’
Beşiktaş taraftarıydı. Tenis oynardı. Ata biner, yüzerdi. Ama en çok severek yaptığı spor: Kayak idi!
‘Şöhret, stres getirmedi,’ diyecekti. ‘Yaptığım işin ve karakterimle ilgili duygusallığımın yarattığı gerilimleri yaşadım!’ Günümüzde rastlanmayacak kadar ince düşünürdü. Dolayısıyla hep kırılırdı. ‘Kırgınlıklarımı ve kızgınlıklarımı içimde saklamayı öğrendim!’
Seyahat etmeyi severdi. Dünya üzerinde görmediği ülke kalmamıştı! Bazı oyunculara ‘Devlet Sanatçısı’ unvanı ve yeşil pasaport verildi. Ama Selda Alkor unutuldu! Vefasızlığa üzüldü!
Alkor, sağlıkla ilgili çok sayıda sosyal sorumluluk projesine destek verdi. Meme kanseri, rahim ağzı kanseri, organ bağışı ve işitme engelli çocuklarla ilgilendi.
Sağlık Bakanlığı’nın da desteklediği, göğüs kanserli kadınların öykülerinin anlatıldığı kitaba önsöz yazdı.
1965'de çekilen, 'İnatçı Gelin' filminde Cüneyt Arkın ile
- Mevlana’nın Felsefesini Benimsedi… -
Ölümün en güzel şeklini tarif ederken, ‘Gece yatıyorsun, sabah uyanmıyorsun,’ cümlesini kullanırdı. Ardından da annesinin vecize haline gelen cümlesini tekrarlardı: ‘Kazasız, belasız, iyi ölümler olsun!’
Bir röportajında, ‘Mevlana felsefesini öğrenmeye, uygun yaşamaya çalıştığını,’ açıklayacaktı. Peygamberin, ‘Bugün, insanlık için ne yaptın,’ sorusunu aklından çıkarmazdı. ‘İnsanların birbirlerine yardım etmesi gerektiğini,’ düşünürdü. ‘Kimseyi ortada bırakmam!’
Rivayete göre, ‘Mevlana, annesi Meliha Hanım’ın rüyasına girip, Selda’nın dünyaya geleceği haberini/müjdesini verdi!’ Alkor, - ailesinden duyduğu kadarıyla! - olayı doğrular ve öyküsünü de anlatırdı.
Selda Alkor, Vasfi Uçaroğlu ile 'Konforlu Necla' filminin bir sahnesinde
Kendi değerlendirmesine göre, ‘Sosyal medyada çok aktifti!’ Beğendiği, özellikle de Mevlana’ya ait özlü sözleri paylaşırdı. ’50 bini aşkın izleyiciye sahipti!’
Selda Alkor, Yeşilçam’daki filmleri kadar ‘beyazcam’da yayınlanan, izlenme rekorları kıran dizilerle de başarılı oyunculuğunu tekrarladı. Adını yazdırdığı ilk efsane: - 1984’de yayınlanan! - ‘Kartallar Yüksek Uçar’dı! Senaryo Atilla İlhan’ındı. Sadri Alışık, Selda Alkor, Can Gürzap, Bülent Bilgiç, Selçuk Özer, Serap Aksoy gibi ‘efsane’ kastı vardı. ‘Modernleşmenin getirdiği olumlu ve olumsuz değişim(ler) anlatılırdı!’ Alkor, dizide ‘Hanımağa’ karakterini canlandırdı, ülkeye tanıttı! ‘Susan’ değil ‘konuşan’ ve ‘sinen’ değil ‘dediğini yaptıran’ kadın karakterini izletti!
Selda Alkor, 1968'de İtalya'da düzenlenen 'Avrupa Sinema Güzeli Yarışması'na katıldı
- Çağan Irmak’la 2 Dizi Çekti… -
2002’de çekilen ‘Asmalı Konak’ta, ‘Sümbül Sultan’a hayat verdi. Sümbül Hanım, ailesini birlik içinde tutmaya çalışan, geleneklerine sımsıkıya bağlı, güçlü, örnek kadın tipiydi. Alkor, Çağan Irmak’la ilk defa çalıştı ve farkı hemen gördü. Görsel zenginlik, öyküde çekicilik ve usta oyuncularla dizi zirveye oturdu. Yüzde 82 ile kırılması/aşılması hayli zor başarıya imza attı.
2004’de, Çağan Irmak’la ‘Çemberimde Gül Oya’da ikinci kez çalıştı. Tam bir dönem dizisiydi. 1970’li yıllarda, Türkiye’de yaşanan olayları konu alıyordu. 40 bölümde tamamlandı.
13 Aralık 2007’de yayınlanmaya başlayan ‘Parmaklıklar Arasında’nın ilk sezonunda görev aldı. ‘Koğuş ağası’nı canlandırdı. Bir röportajında, Sinop Cezaevi’nde çekimlerin yapıldığını hatırlatacaktı. ‘Kulağıma Nazım Hikmet’in ve Sabahattin Ali’nin dizeleri gelirdi,’ diyecekti. ‘Kendimi kafese kapatılmış gibi hissettim!’ Dönem sonunda yayınlanan nihai bölümde, çıkan isyanda ağır yaralandı. Son nefesini verip, diziye veda etti.
2015 ile 2021 yılları arasında yayınlanan ‘Eşkıya Dünya’ya Hükümdar Olmaz’a 4. sezonunda - 2019’da! - katıldı. - Anlaşması 13 bölümlüktü! - Melike Meftun’u canlandırdı. ‘Kendisini bir denemenin içine soktuğunu,’ söyleyecekti. ‘Bunca yıl hep iyi kadını oynadım. Bir de kötü kadını canlandırayım, bakalım sonuç nasıl olacak, dedim. Bana göre oyuncu her rolün hakkını verebilmeli, ayrım yapmamalı…’
Selda Alkor, Ediz Hun ile 1968'de çekilen 'Gözyaşlarım'ın bir sahnesinde
Alkor, ‘sinema eserinin daha kalıcı olduğuna,’ inanırdı. Bütün filmleri arasında ‘Senede Bir Gün’ü ayrı tutardı. Filmde, Bulgaristan’dan göç eden ailenin öyküsü anlatıldı. Aynı adı taşıyan şarkıyı da severek mırıldanırdı.
Döneminin aktörlerinin arasında Yılmaz Güney’in yeri ayrıydı. Beraber oynamadılar. ‘En çok etkilendiğim, sanatını takdir ettiğim kişidir,’ diye konuşacaktı. Güney’le ilgili anısını da anlatacaktı: ‘Tanıştırdıkları günü hiç unutmuyorum. Bana kırmızı ruj sürdüler. Başıma da bir şey sardılar. Yan yana oturtup, siyah beyaz fotoğrafımızı çektiler. Yakışıyor muyuz, yakışmıyor muyuz, diye baktılar. İkimiz de yeniydik. Sonra düşünüp taşınmışlar! ‘İş yap(a)maz!’ diye birlikte kamera karşısına geçmememize karar vermişler…’
Genç nesil erkek oyunculardan İbrahim Çelikkol, Erkan Petekkaya, Burak Özçivit, Kıvanç Tatlıtuğ ve Halit Ergenç’i beğenirdi. Bayanlar arasında da Birce Atalay, Burcu Biricik, Nurgül Yeşilçay, Bergüzar Korel, Tuba Büyüküstün ve Melisa Sözen başarılıydı. Ama Erkan Petekkaya’nın sinema yüzünü ve aktörlüğünü överdi. ‘Erkan ile ana ve oğlu oynamazsam çatlarım,’ diye fikrini belirtecekti.
Alkor, tiyatronun da tozunu yuttu! Nisa Serezli Tolga Aşkıner Tiyatrosu’nda sahnelenen TÖRE’de oynadı.
Selda Alkor, Yeşilçam’ın çoğu ünlüsü gibi dönemin modasına uydu: 1967’de sahneye transfer oldu. Ruhi Su’dan ders(ler) aldı. Türk halk müziği okudu. Sanat müziği ve pop şarkılar da söyledi. En çok sevdiği melodi ise, ‘Sevemez Kimse Seni’ idi. 45’lik iki plak doldurdu. ‘Şaka Yaptım Anlasana’, ‘Yarın Yeni Bir Gün Olacak’ ve ‘Bilinmez ki’ adlı şarkıları seslendirdi.
Selda Alkor, Uğur Güçlü ile 1968'de çekilen 'Leylaklar Altında' filminde
‘Artist gibi yaşamayı hiç bilemedim,’ diye öykünecekti. ‘Gençliğimde de, olgunluk dönemimde de öğrenemedim!’ Her yaşında hayranlarının sevgisine/ilgisine mazhar olacaktı! ‘Sinema gerileme dönemine girince, kendimizi sahnelere attık. Alaka müthişti! Arabamı havaya kaldırırlardı, aracımdan inemezdim! Çok sevildim. Hâlâ aynı sevgi gösterileri ile karşılaşıyorum!’ Diyecekti.