Yandaş medyada İran kavgası yaşanıyor. İran’daki olaylar yandaş medyayı da vurdu.
"Irak'ın işgali, ülkenin İran'a teslim edilmesiyle sonuçlanmıştır. İran ve Rusya'nın Kuzey Suriye'ye yönelik saldırıları, Türkiye'ye felç etmeye dönüktür. Ankara'nın Arap/İslam dünyasıyla bütün bağlantıları kesmeye, daha sonra başlayacak Basra Körfezi savaşlarında Türkiye'yi hareketsiz bırakmaya dönüktür. Bu, Türkiye'yi boğmaya dönük bir çabadır. Hemen ardından PKK/PYD üzerinden hem güneyden hem doğudan çok daha kapsamlı saldırılar gelecektir. Arkasında yine aynı ülkeler olacaktır." (06 Ocak 2016, Çarşamba, Yeni Şafak)
"İran’ın mezhep dışında destek verdiği tek yer Filistin’dir. Bunun dışında İran’ın güç haritası tamamen mezhep eksenlidir. İran bölgedeki bütün kaoslardan yararlanmayı, bunları stratejik zafere dönüştürmeyi bilmiştir. Israrlı, hırslı, komşularının hassasiyetlerini pek de önemsemeyen, yayılmacı, emperyal bir İran gerçeğini ortaya çıkarmıştır." (13 Mart 2015, Cuma, Yeni Şafak)
Yukarıdaki iki pasaj, Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül'ün İran'a ilişkin "geleneksel" bakış açısını yansıtıyor.
Ancak bölgedeki dengelerin değişme hızı Karagül'ü fazlasıyla etkiliyor. Karagül bugünkü yazısında İran'a yönelik "geleneksel" bakışının tersine bir tutum alıyor:
Son protesto gösterileri,“Savaşı İran’a taşımanın” ilk adımlarıdır. Coğrafyamıza yönelik müdahale planları bundan sonra bir ülke ile sınırlı olmayacak, bölgesel nitelikte olacaktır. Bugün “İran cephesi” açılmıştır, ABD ve İsrail, bölgedeki ortaklarıyla beraber bu cepheyi büyütmek, derinleştirmek için her yolu deneyecektir. Müdahale ya da saldırı bölgeselleşecekse savunma da bölgeselleşmek zorundadır. Artık hiçbir ülke, tek başına kendini savunma gücüne sahip değildir. Evet, İran’ı yaraladılar. Daha önce Türkiye’yi yaralamaya, sarsmaya, çökertmeye, diz çöktürmeye çalıştıkları gibi. Tehdit ortaksa savunma da ortaktır. Bir ülke dağılırsa sıra bir sonrakine gelecektir.Her ülkenin istikrarı diğer ülkenin istikrarıyla ilişkilidir. İran çökerse biz dağılırız.
Aslında Karagül'ün yüz seksen derecelik bu dönüşüne şaşırmadık. Çünkü Karagül daha önce de Esad konusunda, yine yüz seksen dercelik bir dönüş yapmıştı. "Esad'a düşmanlığını bırakalım, Atlantik saldırganlığına karşı Esad'la birlikte olalım" minvalinde bir tutum almıştı.
Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların dayattığı zorunluluklar bu sefer de Karagül'ü hizaya getirdi.
***
Ancak Yeni Şafak'ta Türkiye'nin ihtiyaçlarını inatla görmezden gelen ve hala İran düşmanlığına devam eden birisi var. İsmi Yusuf Kaplan. İslamcıların yeni "üstadı".
15 Temmuz'dan sonra "Gülenizm, Kemalizmin çocuğudur" saçmalığını ortaya atmıştı. (1)
Kitap fuarında da Bakan Akif Çağatay Kılıç'ı azarlamıştı. (2)
Kaplan bugünkü yazısıyla da İran meselesinde kafası karışan İslamcı mahalleyi "derin bir perspektif" çizerek uyardı:
İran’ın önü açılıyor son 40 yıldır, özellikle de Soğuk Savaş’ın bitirilmesinden sonraki süreçte... Ama Suudlarla İran karşı karşıya getirilerek, İran mağdur konuma düşürüldü, İran’ın Arabistan yarımadasını adım adım işgal girişiminin önü açıldı. Amaç Türkiye’yi devre dışı bırakmak/tı. Uzun vadede, İran’ın önünü alabildiğine açmak, bölgeye şu ya da bu şekilde yerleşmesini, çeki düzen vermesini sağlamak ve nihayetinde bölgenin en büyük tarihî gücü Türkiye’nin İslâm dünyasının toparlanmasında 50 ilâ 100 yıllık süreçte oynayacağı kilit rol şimdiden bitirilmek isteniyor. Burada mezhepçilik yapmıyorum. İran’da rejimi yıkmayacaklar. Muhaliflerin gazını alacaklar, “mıntıka temizliği” yapacaklar, rejimi sağlamlaştıracaklar.Ve İran’ı bir kez daha mazlum konuma düşürerek İran’ın önünü alabildiğine açacaklar.Ayrıca İsrail varlığını İran’a, İran da varlığını İsrail’e borçludur. Bin yıl önce biz Haçlılarlarla savaşırken, Şia bizimle savaşmış... Türkiye, basiretini kuşanacak ve hem İran’la ilişkilerini koparmayacak, İran’ı Batılıların kucağına itmeyecek, böylelikle İran’ın Batılılar tarafından ayartılmasını / kullanılmasını önlemeye çalışacak.
Şahsen Kaplan'ın, "Gülenizm, Kemalizmin çocuğudur" çıkışından sonra "artık daha fazla saçmalayamaz" diye düşünürken, "Atlantikçiler 40 yıldır İran'ın önünü açıyor" demesi bütün ezberimizi alt üst etti.
Kaplan, Atlantikçilerin yaptıklarını tersinden anlıyor. ABD 40 yıldır bütün dünyanın göreceği biçimde İran düşmanlığı yapıyor ama Kaplan bu basit gerçeği dahi göremiyor. Kaplan'a gözlüklerini silmesini salık veriyoruz. Çünkü herkesi İran olarak görüyor. Kaplan zihnen Atlantik sisteminden kopamıyor, dünyaya Atlantikçilerin çizdiği çerçeveden bakıyor. Bu yüzden de aslında Atlantikçiler bölgemizde kimlere düşmansa o da onlara düşman oluyor.
Devam edelim. Kaplan "Atlantikçiler, Ortadoğu'daki bütün hamlelerini İran'ı büyütmek için yapıyorlar", "İran'daki gösteriler rejimi güçlendirmek için" diyerek, Hollywood'ın distopik komplolarının bile ötesine geçiyor ve sonra da "Bin yıl önce biz Haçlılarlarla savaşırken, Şia bizimle savaşmış" diyor ve İran düşmanlığının "tarihsel köklerine" işaret ederek, mezhepçiliğin de doruklarına ulaşıyor.
***
Mezhepçilik, soğuk savaş döneminde, NATO'nun ileri karakolu haline getirilmiş ülkemizde İslamcılara biçilmiş kaftandır. Atlantik çetesi, Soğuk Savaş'ın Yeşil Kuşak projesiyle Türkiye'ye "Sünni ülkelerin lideri" rolü biçti.
Yeşil Kuşak aslında Sovyetler Birliği düşmanlığı için geliştirildi ama 1979'da Amerikancı Şah devrilince, İran da Atlantikçiler tarafından hedef tahtasına oturtuldu. Hatta İran, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ABD tarafından bölgedeki yeni "baş düşman" haline getirildi.
Yani, Türkiye'deki İran düşmanlığını bizzat Atlantik çetesi örgütledi ve teorisini kurguladı. İran düşmanlığı 1979'dan beri Türkiye için değil, emperyalist ABD ulusal güvenlik stratejisi için bir "tehdit" oluşturuyor.
Türkiye ile İran stratejik ortaktır. İki ülkenin milli çıkarları bu ortaklığın ana gerekçesidir. Çünkü Atlantik saldırganlığı hem Türkiye'yi, hem de İran'ı tehdit ediyor.
Türkiye ile İran'ın ortak hareket ettiği bir ortamda, Atlantik planlarının uygulanma şansı bulunmuyor. Barzani referandumunun bozguna uğratılması da bu gerçeğin en çarpıcı kanıtıdır. Türkiye-İran ortaklığı Atlantikçilerin 2.İsrail planını yerle bir etmiştir.Nereden bakarsanız bakın, ister 1000 yıl önceden, ister 1000 yıl sonradan. Gerçek budur.
Türkiye ve bölge gerçekleri Karagül'ü "geleneksel"hastalığından zorunlu olarak uzaklaştırırken, Kaplan hala Yeşil Kuşak tedrisatının ona öğrettiği hastalıklı düşünceleri saçmaya devam ediyor.
(1) https://www.aydinlik.com.tr/gulenizm-kemalizm-dusmanliginin-daniskasidir-1
(2) https://www.aydinlik.com.tr/turkiye/2017-nisan/yeni-safak-yazarindan-bakan-a-sert-tepki
siyasetcafe.com