Değerli okurlar! İlk başta şunu belirtmeliyim ki ülkemizde bulunan ve günümüzde uygulanan ekonomi politikasının bozduğu piyasa ve fiyat dengesizliği karşısında zor şartlar altında yaşamını devam ettirmeğe çalışan emeklilerimizin refah düzeyi mutlaka artırılmalıdır. Memurlarımız gibi düşük ücret alan emeklilerimizin aylıklarına da pozitif bir düzeltme yapılmalıdır.
Geçen hafta gündemde uluslararası bir yoğunluk oldu Litvanya’nın Vilnius şehrinde toplanan NATO üye ülkeler zirvesi ve sonrasında yapılan açıklamalar bize bir defa daha gösterdi ki dünya, senaryosu önceden hazırlanmış iki kutuplu bir soğuk savaşa sürükleniyor.
Bu defaki öncekinden farklı olarak Asya tarafındaki devletlerin özgür iradeleri ile ve siyasi coğrafi koşulları nedeniyle tamamen çıkar çatışması olacak bu soğuk savaşta taraf olmaları sanırım. Zira hepimizin bildiği gibi, Truman doktrininin yayınlandığı1947’de başlayan ve 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla son bulan yıllar arasında yaşanan dönemde özellikle, Sovyetlerin egemenliğinde Doğu Blokunda yer alan ülkelerin bir zorunluluk halleri vardı.
Diğer tarafta Batı Blokunda ise suni bir SSCB işgali korkusu yaratılmış ve Amerika’nın liderliğini yaptığı birlikte olma mecburiyeti doğmuş, ABD hegemonyası altında liberal demokrasi bloktaki ülkelere pompalanmıştı.
Günümüzde durum daha eko-politik olsa da yaşanan senaryoda değişen bir şey olmadı. İki kutuplu dünyada kontrol edilebilirlik daha kolay olduğu için, dünya ülkeleri üzerinde siyasi erk kuracak üçüncü bir güç hiçbir egemen devletin işine gelmeyecektir. Fikirlerimizle birlikte ülke liderleri ve politikalarını, yaşanan olayları kanıt göstererek yazılarımızda belirtmiştik.
Bu arada bazı Avrupa ülkelerinin Rus şirketlerin mal varlıklarına el koyma ve hesaplarını dondurmasına karşın sessiz kalan Putin, ülkesindeki yabancı şirketleri ve bu şirketlerin malvarlıklarını kamulaştırdığını açıklaması çok uzak bir olasılık değil aslında. Her an böyle bir karar verebilir
Bu kadar yazdıktan sonra Vilnius zirvesi ve sonrasını yazmadan olmaz. Abd başkanı Biden’ın henüz ülkesindeyken Ukrayna üyeliği konusunda yaptığı “Ukrayna’nın şuan için birliğe üye olması, Rusya ile diğer NATO üyesi devletlerinde savaş haline girmesi demektir. Ancak barış zamanında birliğe üye yapılmalıdır.” açıklamaya NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’de katılarak, ”Ukrayna’nın üyeliği için uygun bir zaman olmadığı ve Zelensky’ye güvenlik garantileri taahhüt edileceğini” belirtti. Zirve sonuç bildirisinde yine Ukrayna’nın üyelik için gerekli şartların ve koşulların uygulanabilir hale getirilmesi gerektiği vurgusu yapıldı.
Ayrıca NATO bünyesinde Ukrayna Konseyi ismiyle çalışma grubu kurulduğu ilan edildi. Dahası Ukrayna’ya verilecek güvenlik garantileri üzerine G-7 üye ülkeleri bir taahhüt paketi hazırlayacaklarını açıkladılar.
Ukrayna konusunda NATO’nun 5. Madde çekincesi var. Zelensky ise başından bu yana biran önce Ukrayna’nın üyeliğini tamamlayıp, Rusya ya karşı yine aynı madde etrafında destek toplama çabasında. Üye ülke liderleri Zelensky’nin sürekli savaş mühimmatı isteme alışkanlığı ve bu şark kurnazı tavrını anlamış olacaklar ki zirve sonrası aile fotoğrafı çekildikten sonra dünya basınına yansıyan “yalnız adam” görüntüsü bu yüzdendi.
Avrupalı liderler Zelensky’nin bilinçli olarak savaşı uzatmasından ve ülkelerinin Rusya ile yaşanabilecek bir enerji krizi olasılığından rahatsız olmaya başladılar.
NATO zirvesinde yaşananlar bununla da sınırlı değil tabi. Alınan kararlar bölgesel ve küresel gelişmelere etki edecek nitelikteydi, özellikle güvenlik tehditlerine karşı yine ortak hareket etme kararlılığı vurgusu yapıldı.
Bu durum en çok, NATO’dan bağımsız hareket edebilecek bazı Avrupa ülkeleri silahlı kuvvetlerinin oluşturmak istediği özerk Avrupa Birliği Ordusu isteyen başını Fransa’nın çektiği yine birkaç üye ülkeye yumuşak bir uyarı niteliği taşıyordu. Böyle bir oluşumda Fransa’nın lider olarak gören küçük çaplı üye devletler, “Avrupa stratejik özerklik eğilimlerinin ve askeri gücünün NATO bahanesiyle engellenerek Amerikan sistemine mecbur kalındığını” düşünüyorlar.
Asya’da bir güç olarak çıkan ÇİN!
Başta Amerika olmak üzere NATO yönetimi oturumlarda, Çin’e yönelik güvenlik ve stratejik endişelerini gizlemeden konuşuyorlar. Çünkü Çin’in Amerika’nın NATO üzerinden üye devletlerle oluşturmaya çalıştığı güvenlik ve birlik değerleri gibi politikaları oldukça zorladığı ve NATO egemenlerinin üye devletler üzerindeki hâkimiyetini zayıflatmak istediği düşünülüyor.
İşin gerçeği haksızda değil hani. Çin’e yönelik endişeler Askeri kapasite ve savaşmalzemesi mevcudu, Nükleer başlıklı silah varlıkları, bilişim, otomasyon, üretim, savunma ve savaş sanayiindeki teknolojik gelişmeler ve Rusya ile kurduğu stratejik ortaklık gibi konuları da kapsıyor.
Takip ettiğim kadarıyla sonuç bildirisinde değinilen, Hint-Pasifik bölgesinin güvenliğinin ve istikrarının Avrupa-Atlantik bölgesine doğrudan yansıyacağı kaygısı olduğu ilgimi çeken detaylar arasındaydı.
Fakat NATO Çin’e karşı tam bir eylem hazırlığına giremiyor, çünkü birlik içinde Macron’un başını çektiği bir grup bu düşünceye karşı çıkıyor.
Finlandiya ve eğer Türkiye’nin onayı sonrasında İsveç birlik içinde bu çatlak seslere karşı, Amerika’ya duydukları minnetten dolayı ABD’nin yanında yer alacaklar. Böylece Baltık denizi NATO gölü haline gelecek. Stoltenberg’in Ukrayna Rusya savaşını referans göstererek “Avrupa’da yaşananlar, yarın Asya’da da yaşanabilir” kısa açıklaması bize; Pasifikte de varlığını hissettirmek isteyen NATO’nun ayrıca Asya’ya da yayılma hedefi olduğunu anlatıyor.
Yapılan açıklamalar, sonuç bildirgesi ve yaşanan gelişmeler bize; birliğe yeni katılan üyelerin de desteğini alan Amerika önderliğindeki Atlantik paktının yeni bir soğuk savaşı başlatacağını işaret ediyor. Kısaca Vilnius zirvesi sonrası çatlak sesler ve fikirler olsa da NATO küresel konusunu, amacını ve egemen devletin koymuş olduğu kurallarına dayalı düzeni sürdürmek için Çin ve Rusya başta olmak üzere BRİCS ülkeleriyle eko-politik ve jeo-politik stratejik rekabet başlatma sürecine girdi.
Karşı tarafın NATO’ya cevabı Ağustos ayında Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde gerçekleştirilmesi planlanan BRİCS üyesi ülkeler zirvesinde belli olacak. Bu konuda da bir hatırlatma yapayım Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından hakkında tutuklama kararı çıkan Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin’in, aynı zamanda UCM üyesi olan Güney Afrika’daki zirveye devlet başkanı Cyril Ramaphosa’nın resmi davetlisi olarak standart bir prosedür olan diplomatik dokunulmazlık imtiyazı ile katılabileceğini öngörüyorum. Daha önce Pasifikte Çin’e karşı Amerika’nın yanında QUAD 4 ülkeler arasında yer alan Hindistan bu zirveden sonra tarafını gerçek anlamda belli edecek sanırım.
Ayrıca Hürmüz boğazında, ABD yanlısı Birleşik Arap Emirliği ile Büyük ve Küçük Tunb adaları ile Ebu Musa adasında egemenlik veya BAE’nin ithamıyla işgal sorunu yaşayan ve geçtiğimiz günlerde ŞANGAY beşlisi ülkelere katılan İran’ın da Fransız politik doktrininin tarafı olarak BRİSC birliğine katılması çok yüksek bir olasılık.
Başta yazdığımız gibi NATO’ya karşı 1955 yılında Avrupa’da kurulup 1991 yılında varlığı son bulmuş Varşova Paktının farklı bir şekli Pasifikte kuruldu ve rakibi gibi önce Asya sonrasında Doğu Avrupa’da genişlemek istiyor.
Merak ettiğiniz Türkiye’nin konumuysa onu da yazayım:
Türkiye geleneksel dış politikası gereği, NATOüyesi bir devlet olsa bile bölgesinde iyi ilişkiler içinde olduğu komşu ülkelerine karşı oluşabilecek bir ambargo veya soğuk savaş yaptırımlarında, bağlantısız devletlerle işbirliği yapıyor. Geçmişte de örneklerini yaşadığımız pasif ambargo diplomasisinin kurallarını uyguluyor.
Bu arada 3. Dünya Savaşı bekleyenler için üzücü bir haberim var.
Bekledikleri kitlesel savaş hiç çıkmayacak gibi görünüyor. TV programlarında yorum ve dünya savaşı çığırtkanlığı yapan siyaset bilimci, komplo teorisyenistratejist ve politologlara tavsiyem dijital savaş oyunlarından uzak durup, Hollywood savaş filmlerini fazla izlemesinler. Beyinleri bulanıyor, gerçek ve sanal ayrımı yapamıyorlar.
Eski zamanlarda iple çektiğimiz pazar günlerinde TRT’ 1’de western filmi izleyip, sonrasında kovboyculuk oynayan çocuklara benziyorlar. İlkokul yıllarında, ayazın en ağır olduğu soğuk kış günlerinde dal parçasından yay ve ok, tahtadan silah ve sopadan at yaparak oynamışlığım çoktur.
Sığınmacı sorunu her geçen gün yurttaşlarımızın başına bela olacak gibi görünüyor. Göç İdaresi Başkanlığının yayınladığı veriler artık ürkütmeğe başladı. Anlaşılır gibi değil bir yönetim işi inada bindirerek kendi yurttaşından gelen feryada böylesine kulak tıkayabilir mi? Ekonomik alım gücünün ve Türk Lirasının yabancı kıymetli kâğıtlar karşısında değerinin düşmesini anlarım uluslararası piyasaların etkisi zırhını kullanabilirsiniz ama sığınmacıların geri gönderilmesi tamamen idarenin tasarrufudur.
Bu konuda çok acil harekete geçilip, ulusal demografik yapımızın eski haline dönmesi sağlanmalıdır. Üretim sektöründe kayıt dışı ve ucuz işçi istihdam edilecek diye ülkenin demografisi ve en önemlisi vatandaşın huzuru bozulmamalı. Aklıselim kesim, aynı uyarıyı 2003 yılından sonra FETÖ terör örgütü yapılanmasına deyim yerindeyse yüz verildiğinde de yapmıştı. 15 Temmuz 2016’da uyarıların ne kadar haklı olduğunu verdiğimiz şehitlerle ve yaşanan acılarla tecrübe ettik.
Elbette 15 Temmuz’a gelinen sürenin başlangıcı elli-altmış yıl öncesine dayanıyor ama “ne istediler de vermedik?” söylemi güç zehirlenmesi yaşamalarına neden oldu. Bu vatan hainleriyle hepimizin yaşadığı sorunlar vardır geçmişte illaki hala da var. Nedendir bilinmez tanıdığım çok eski FETÖ terör örgütü yapılanması dernek ve oluşum üyelerini, şimdilerde devletin çeşitli kademelerinde bürokrat olarak görebiliyorum. Sığınmacıların halktan gelen tepkilere rağmen halayoğun olmasının, aynı vatan hainlerinin Türkiye’nin iç huzurunu bozmak için uyguladıkları bir proje olduğunu düşünmeğe başladım, umarım yanılıyorumdur.
Kimi zaman yazılarımı Whatsup gibi toplu grupları bulunulan kanallarda paylaşıyorum gelen tepkileri ölçmek için çünkü PUKÖ döngüsünü her alanda kullanmak gibi bir huyum var. Gruplarda tepki gösterenleri incelediğimde geçmişi fetö sümüklüsüne bulaşıp biat etmiş, şerefi bir dolarlık şifreli hainler kaşıma çıkabiliyor. Ben her yıl15 Temmuzda, geçmişte yapılan hatalar hatırlanıp, geleceğe dair ders alınır diye ümitleniyorum ve yine anlıyorum ki; Atatürkçüleri fişleyen cemaatçilerle maklubeye kaşık sallayanların pişmanlığıdır 15 Temmuz.
KALIN SAĞLICAKLA!