Peker’in açıklamaları içeriyi hedef aldığı kadar dış politikayı da ilgilendiriyor. Geçen hafta ifadeleri Arnavutluk’ta UÇK’ya destekten, Kafkaslara savaşçı gönderilmesine ve Kıbrıs’ta Kutlu Adalı cinayetine kadar uzandı.
Bu çerçevede suçlamaların hedefi olan Binali Yıldırım’ın gemi taşımacılığıyla uğraşan oğullarının Venezuela’yı ziyaret etmesi soru işaretleri yarattı.
Venezuela’da siyasi ve ekonomik istikrarsızlıktan doğan bir karmaşa mevcut.
Yakın zamana kadar muhalefeti ve iktidarıyla iki ayrı meclisi, hatta biri Batı tarafından tanınan diğeri tanınmayan “iki devlet başkanı” olan bu ülkede devlet kurumlarının otoritesi bile tartışmalı.
Aslında önceki yıllarda da Venezuela’da bir çok bölgede devlet otoritesinden söz etmek zordu.
Hatırlıyorum da bir defasında ülkenin doğusunda Carupano terminalinde duruyorken yanıma yaklaşan polis saati gösterip “Birazdan hava kararacak. Ben gideceğim ve sana da ilk otobüsle ayrılmanı tavsiye ederim. Çünkü biz senin can güvenliğini sağlayamayız” demişti.
Aynı polisin bir hafta önce terminalde silahını gasp etmişlerdi.
Venezuela’da bulunduğum sürede başıma hiçbir yerde karşılaşmadığım kadar çok hadise geldiği için güvenlik sorununun bu ülkenin kaotik yapısından kaynaklandığını iyi biliyorum.
Başta Apure eyaleti ve tüm sınır bölgelerinde yoğun bir uyuşturucu, silah, değerli maden kaçakçılığı yapılıyor.
Her yerde paramiliter çeteler, sayısız örgüt, mafya, çete aklınıza ne gelirse karşınıza çıkıyor. Bunlar hem kendi aralarında hem de devletle hakimiyet kavgası sürdürüyor.
Öyle ki buradan doğan rant ve iktidar boşluğu sebebiyle başka ülkelerden gelen gruplar tarafından Venezuela toprakları istila ediliyor. Örneğin geçen Mart ayından bu yana Kolombiyalı örgüt FARC Venezuela ordusuyla çatışıyor. FARC Apure’de Venezuela ordusuna ağır kayıplar verdirdi ve püskürttü.
Bu ülke her zaman kokainin çerez gibi ulaşılabildiği bir yerdi. Fakat bu oradaki kokainin Türkiye’ye kolayca ulaştırılacağı anlamına gelmiyor. Mümkün olsa hemen karşı kıyısında ABD’ye Florida sahiline ulaştırırlardı; Türkiye’ye değil.
Çünkü ne denizden ne de havadan Venezuela’dan Türkiye’ye doğrudan ulaşım yok. Taşımacılık yapan Türkiye’den gelen gemiler doğrudan ne Venezuela’ya mal bırakıyorlar ne de alıyorlar. Panama limanı Venezuela ile Türkiye arasında ticari istasyon olarak kullanılıyor. Yani mallar buraya iniyor ve yükleniyor.
Ayrıca Venezuela komşuları Kolombiya ve Brezilya tarafından yalıtılmış, Karayip denizinden sıkı bir ABD kuşatması altında. Bu ülkeye yapılan uçak seferlerinin %90’ı iptal edilmiş durumda.
Ambargo sebebiyle yurt dışındaki hesaplarına el konulan Venezuela’nın ticari ilişkileri oldukça sınırlı. Yoğun bir ticari trafiği olmadığı için de denetlenmesi daha kolay.
Çok merak ediyorsanız araştırın; Türkiye’ye kokain Brezilya, Kolombiya, Ekvador ve Arjantin üzerinden gelmektedir. Venezuela’yı göstermek bir şaşırtmacadır.
Peki insanlar neden Venezuela’dan gemilerle Türkiye’ye kokain taşındığı gibi fantastik bir hikayeye inanıyor?
Bunun sebebi “muğlaklık”.
Çünkü Türkiye’de her şey muğlak kalıyor.
Susurluk gibi hükümet deviren büyük bir olay sonunda kimse doğru düzgün yargılanıp ceza almadığı için; yıllar sonra, Sedat Peker gibi “gayrı meşru” yöntemlerle zengin olup güçlenmiş bir kişi, rahatlıkla suçlamalarda bulunabiliyor.
Susurluk’un baş aktörleri halen devletle ilişki geliştirip milyarlarca dolarlık işletmelerin yönetimini ele alabiliyor.
İktidarın önemli noktalarında bulunan kişiler, aileleri ve arkadaşlarının servetleri nasıl elde ettikleri de muğlak.
Zenginlikleri iktidara geldikten sonra elde ettikleri için meşruluğu sorgulanıyor.
Çünkü biliyoruz ki bu zenginliğe bu kadar kısa sürede normal yollardan ulaşmak mümkün değil. İktidar olanaklarını kullanarak elde edilen krediler, ihaleler yoluyla zenginleşmenin geçmiş iktidarlar döneminde olduğundan çok fazla bu dönemde kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Bu aynı zamanda bir siyaset yapma biçimi.
Venezuela ile Türkiye arasındaki altın ticaretine gelirsek, bunun iki ülke ekonomisine katkısı olduğunu sanmıyorum; ancak belli kişileri zengin etmeye yetecek kadar altın Türkiye’ye getirilebilir. Zira esas olarak Venezuela altını Guyana ve Kolombiya’da işlem görür. Her gün tekneler ve uçaklarla altın taşınıyor buralara.
Hatta Guyana’ya varan altın İngiltere’ye Kolombiya’daki ABD’ye taşınıyor. Çünkü ancak bu iki ülke finans merkezlerinde aklanabiliyor.
Türkiye’ye taşınan Venezuela altını aynı Zarrab gibi yarardan çok zarar getirir. Bu paralar ekonomiye katılmayacağı gibi yarın fazlasıyla bizden tahsil edilir.
Şunu unutmamak lazım ki spekülatif zenginlik her zaman gayrı meşru ilişkilere dayanır. Gayrı meşru ilişkiler daima mafya gibi güçlerin korumasına muhtaçtır. Aksi takdirde bir başka güç gelir ve bu spekülatif sermaye birikimine el koyar.
Türkiye’de son on beş yılda yüzlerce kere ihale yasasının değişmiş olması, defalarca kere “varlık barışı” çıkarılmasının nedeni spekülatif sermayedir.
Bugün spekülatif para ve rant ekonomisi Türkiye’yi esir aldığı için bir kaos yaşıyoruz. Spekülatif ekonomi sadece siyasetin değil devletin içine sızarak rejimi çürütüyor.
Türkiye’nin Venezuela’ya dönüşmemesi için başta ekonomi ve hukuk olmak üzere kurallara dayanan bir düzeni acilen kurmak gerekiyor.