Kuveytli Vehhabi Osman el- Hamis'in Diyanet'e bağlı Sakarya'da bir camide vaaz vermesinin ardında yaşanan Vehhabi tartışması devam ediyor.
Ümit Özdağ ve Cübbeli Ahmet Vehhabi tehlikesine karşı uyarıda bulunmuş, hatta Sakarya Müftüsü Hasan Başiş'le bu konu üzerine tartışmışlardı.
Işıkçılar Cemaatinin yayın organı Türkiye gazetesinden Dr. C. Ahmet Akışık da bugünkü yazısında Vehhabiliğinin Batı tarafında yaratılmış bir mezhep olduğunu ifade ederek şöyle yazdı:
'Batılılar, özellikle Misyoner Müsteşrikler, çok kısa zamanda teşkilatlanarak, İslam dini’nin yayılışını ve halka etkisini durdurmak için çeşitli projeler üzerinde çalışmaya başladılar. İstişrak/Oryantalizm, bu amaçla kurulan bir teşkilatlanmanın adıdır. Bu merkezlerde, Üniversitelerde ve Kilise vakıflarında kendi eleman ve ajanları eğitildi ve yetiştirildi.
VEHHABİLİK NEDİR, VEHHABİLİK NE AMAÇLA ORTAYA ÇIKTI? VEHHABİLİK NEYE İNANIR?
Müsteşrikler, önce, doğrudan İslam’ın bâtıl bir din olduğunu söylediler – hâlen açıktan söyleyenler, yazanlar, çizenler mevcut – bu teşebbüs, Müslümanlar arasında kabul görmedi, hatta tepki ile karşılandı.
Bu sefer Oryantalistler, taktik ve plan değiştirerek, Müslümanların kendi temsilcileri vasıtasıyla İslam’ı değiştirme, bozma ve etkisiz hâle getirme girişimlerine başladılar. Ancak, bu faaliyette asla reform kavramının kullanılmaması, ıslah, asla dönüş, modernizm gibi halkın da tasvip edebileceği deyim ve tabirler üzerinde durulması kararlaştırıldı.
Ilımlı İslam kavramı, böyle bir düşünce ve projenin eseridir. Buna göre strateji: 'Kur’an’daki ahkâm’ın hükmü geçmiştir, cihad asla yapılmayacak, ehl-i kitab’a kâfir denilmeyecek, diğer dinler de haktır, peygamberi ve vahyi inkâr etse de tekfir ve tefrik kelimeleri, kesinlikle kullanılmayacak, bu itikadı taşıyanlar Müslüman addedilecek ve bunun adı da Ilımlı İslam/light islamic olacaktır'.
Batı’nın İslam dünyasında Müslümanların önüne koydukları İslam projesinin çerçevesi budur!
Vehhâbîlik, bu projede yer alan bir ünite ve bir bölümdür."
Ahmet Akışık yazısını şöyle sürdürdü:
"Ülkemizdeki Vehhâbî zihniyetine ve inanışına sahip olanlar, Diyanet’i, İHL’ni, İlahiyat/İslami İlimler Fakültelerini ve bazı Vakıfları, kendileri için uygun yayılma ve faaliyet alanları olarak görmektedirler.
20 sene önce camilerimizde bazı Vehhâbî zihniyetine sahip vaiz ve müftüler, Ka’be ve Medine imamlarını iftiharla taklit eden vaazlar (!) veriyorlardı. Bu son 20 sene içinde, üst yönetim tarafından – şehidlere ölü demeyiniz, onlar diridir – âyeti, sık söylenmeye başlayınca, bu kişilerin sesleri kesildi.
Vehhâbîler, mübarek gün ve gecelerin kutlanmasına, mevlid okunmasına, sakal-ı şerif ve mukaddes emanetlere saygı gösterilmesine karşıdırlar. Bazı Modernist İlahiyatçı ve din görevlilerinin bu konuda Vehhâbîler gibi düşündükleri ve inandıklarına dair kitap, seminer ve videoları mevcuttur.
Vehhâbîler, cami ve mescidlerde kubbe altında Hazret-i Peygamber’in mübarek ismi ile Hulefâ-i Râşidîn’in ism-i şeriflerinin asılmasını putçuluk olarak görmekte ve bu isimlere put gözüyle bakmaktadırlar. Selçuklu ve Osmanlının bütün cami ve mescidlerinde bu mübarek isimler bulunmaktadır. Harem-i Şerif dahil, hiçbir Vehhâbî cami ve mescidinde bu şerefli isimler yoktur ve asılması yasaktır.
İstanbul İlahiyat Fakultesi Camii ile Ankara’da şimdiki DİB Camiinde kubbe altında da bu mübarek isimler yoktur. Dünyaya gelince, Vehhâbîlerin el atmadıkları bir İslam bölgesi yok gibidir. Avrupa ve Amerika’da mescidlerin çoğu onların elindedir."
Siyasetcafe.com