VATAN;
Kafkaslarda Anadolu,
Çanakkale`de Azerbaycan Türk`ü olmaktır!
Osmanlı Devleti parçalanma dönemine girmiştir. Bu sırada hem komşularında hem de egemenliği altındaki topraklarda çeşitli değişiklikler olmaktadır. Bu değişikliklerden biride Azerbaycan`dır.
Azerbaycan 28 Mayıs 1918’de Mehmet Emin Resulzade başkanlığında bağımsızlığını ilan eder. Şimdi ki başkent olan Bakü o dönem İngiliz - Rus - Ermeni işgali altında olduğu için, başkent Gence seçilir.
Bakû’nün İngiliz-Rus-Ermeni işgali altında olması ve Ermeni Taşnakların Bolşevik adı altında 20 binden fazla Azerbaycanlıyı katletmesi Azerbaycan’da infial doğurur ve genç cumhuriyetin varlığını tehdit etmeye başlar.
Bu nedenle Resulzade Türkiye’den yani Osmanlı Devletin`den yardım ister. Zaten bitkin, savaşlardan yorgun parçalana parçalana anadoluya sıkışmış Osmanlı hiç tereddüt etmeden Enver Paşa`nın emir ile gönüllü bir ordu kurar. Bu ordunun en büyük özelliği herkesin Müslüman olması ve ordunun adına da
`Kafkas İslam Ordusu` denmesidir. İşin bir ilginç yanı ise bu ordunun kurulmasına en çok karşı çıkan devler hem de Osmanlının müttefiki olduğu halde Almanlardı.
Ordunun başında Enver Paşa`nın üvey kardeşi Nuri paşa vardı. Anadolu`dan harekete geçen ordu kısa zamanda Bakü dahil Azerbaycan’ın bütün topraklarını düşman işgalinden kurtardı. Kafkas İslam Ordusu bu savaşlar sonunda Azerbeycan`da 1130 şehit bıraktı.
Özelikle Türkiye`de `Çırpınırdın Karadeniz` olarak bilinen marşı Azerbaycan`ın milli marşını yazan Ahmet Cevat Türkiye`den genel orduya ithafen yazmıştır.
Yine Azerbaycan`ın önemli bir müzik parçası olan `Laleler` o askerlere yazılmıştır. Laleler denmesinin sebebi o dönem Türk demenin suç olmasından kaynaklanmaktadır.
Talman Hacıyev`in `LALELER ` adlı Şiirde der ki;
`Yazın evvelinde Gence çölünde
Çıhıblar yene de dize laleler
Yağışdan ıslanan yaprağlarını
Seripler dereye düze laleler
Heyalımdan neler gelib ne geçer
Yaz geler ellere durnalar göçer
Bulağlar semaver ağ daşlar şeker
Benzeyir çemende köze laleler
Meylim üzündeki gara haldadır
Hicranın elacı ilk vüsaldadır
Ne vahdır aşığın gözü yoldadır
Bir gonağ gelesiz bize laleler`
Bu dizelerden anlaşılacağı üzere laleler dediği şey Osmanlı askerleridir, onları lalelere benzeten şey ise başlarında olan kalpaklarıdır. Şairin son mısrasında `Ne vahdır aşığın gözü yoldadır. Bir gonağ gelesiz bize laleler` dediği `gonağ`yani`Konak`tan da açıkça anlaşılmaktadır ki o konaklar Osmanlı askerleridir, onlara olan özlemin ifadesidir.
Evet bu duygular benzetme edatı ile dile getirilirdi. Çünkü şair eğer Türk diye direk şiir yazılsaydı o dönem hemen idam edilirdi.
Yine Azerbaycan’ın milli şairi Ahmet Cevat “Türk Ordusuna”adlı yazdığı başka bir şiirinde şunları haykırmakta idi:
`Ey şanlı ülkenin şanlı ordusu
Unutma Kafkas’a geldiğin günü
Gelirken kovmaya Turan’dan Rus’u
Ayağını Karadeniz öptü mü?
İlk atarken eski burca adımı
Kars Kalesi selam topu attı mı?
Sen yaparken orada zafer şenliği
Mağlup düşman kaşlarını çattı mı?`
Aynı Ahmet Cevat Osmanlı devletinin I.Dünya savaşında gönüllü olmuş, Anadolu`da savaşmıştır, çeşitli faaliyetlerde bulunmuş, fakat 1937’de diktatör Stalin’in emri ile Pan-Turanist, Pan-Türkçü gibi ithamlarla Ahmet Cevat’ı kurşuna dizilerek şehit edilmiştir.
Azerbaycan`da Kafkas İslam orduları çok kalmaz çünkü Osmanlı Devleti artık birinci dünya savaşına girmiştir.
Peki neydi dünyayı kasıp kavuran bu savaşın nedenleri :
- Ham Madde ve sömürge arayışı.
-İngiltere ve Almanya arasındaki ekonomik rekabet.
-silahlanma yarışının hızlanması.
-Fransız ihtilalinin getirdiği milletçilik akımının etkisi.
-Fransızların alsos-loren bölgesini Almanlardan geri almak istemesi.
-devletlerarası bloklaşma.
-Avusturya’nın ve Rusya’nın balkanlar üzerindeki çıkar çatışmaları.
-siyasi birliğini geç tamamlayan Almanya ve İtalya’nın siyasi dengeleri değiştirmesi.
Tüm yukarıdaki istekler aslında Osmanlı Devleti`nin paylaşılma planından başka bir şey değildi. Bu paylaşımı yapmak isteyenlerin bir bölümü güya Osmanlının mütefiğimiş gibi İttifak kurdular. Bunlar: Almanya, Avusturya-Macar imparatorluğu, İtalya (1915'e kadar), Bulgaristan`dı
Diğerleri ise düşmanlığını açık açık gösteren İtilaf gurubu idi.
Bunlarda: İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya (1915'ten sonra), Sırbistan, Japonya, Romanya, Portekiz, ABD, Brezilya ve Yunanistan`dı
Aslında en başta tarafsızlığını bildirmesine rağmen Osmanlı devleti çeşitli entrikalarla savaşa sokuldu. Tabii en ağır bedelleri de yine kendi ödedi.
Kafkasya, Kanal, Hicaz ve yemen, Irak cephesi ve Çanakkale cephesinde savaşmak zorunda kalan Osman`lı Müttefiklerinin yenilmesi üzerine yenik sayılmış ve topraklarında işgal başlamıştır.
Fakat bu cephelerden biri vardır ki, üzerinde özelikle durulması gerekir. Sadece bir savaş gerçeği, mucizesi olarak değil insanlığa ibret için özelikle bilinmesi gereken cephe, yani Çanakkale!
Bu cephe, bu savaşla ilgili ne kadar destan , ne kadar hikaye, ne kadar ibret alınacak olay yazsak ta anlatmakta aciz kalırız. Bu yüzden savaş sırasında neler olduğunu, savaşın nasıl olduğunu anlatmaktan ziyade direk sonuçlarını size aktaracağım
Çanakkale Savaşının Sonuçları
Çanakkale Savaşları her savaş gibi ardında kan, ölüm ve gözyaşı bıraktı. En iyimser rakamlarla 213.000 Türk, 215.000 İtilaf kuvveti askeri olmak üzere toplam 428.000 kişi öldü.
Türk ordusunun Balkan Savaşı’nda zedelenen ve hatta yok olmaya yüz tutan prestiji kurtarılmış oldu. Ordu ve millet, bu zaferin getirdiği moralle kurtuluş savaşına girebildi.
Çanakkale Muharebeleri, Mustafa Kemal (Atatürk) gibi askeri bir dâhiyi yarattı, Birinci Dünya Harbi’nin bitiminden hemen sonra başlayacak olan Milli Mücadele’nin bu eşsiz liderini Türk ulusuna kazandırdı.
Çanakkale Savaşları sonucunda batılılar müttefikleri Rusya’ya yardım edemediler. Böylece mahsur kalan Çarlık Rusyası, içerden çöktü, kanlı bir rejim değişikliği oldu.
Anzak asker ve komutanları, Çanakkale’de yiğitçe döğüşen Türklerin hem asker, hem de insancıl yönlerini yakından izleyerek, onların kendilerine tanıtıldığı gibi barbar bir ulusun çocukları olmadığını görüp anlamak fırsatını buldular. O günlerde oluşan bu dostluk atmosferi hala sürmekte.
Çanakkale’de Türk ulusu, binlerce okumuş ve aydınını da kaybetti. Kesin olmayan tahmini rakamlara göre, 100.000’den fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk ocaklarında yetişmiş okur-yazar yitirildi.
Ve her acıda bir hakikat var dercesine Çanakkale Mustafa Kemal gibi bir dâhiyi bize bahşetti.
Çanakkale`de bu güne kadar özelikle Anadolu`da çok anlatılmayan bir gerçek daha vardır, oda orada gönüllü savaşan ve orada şehit düşen 3 bin Azerbaycan Türk`ü
Tıpkı Azerbaycan`ın bağımsızlığı için Anadolu`dan gelen yiğitler gibi, Türkiye`nin selameti çinin Azerbaycan`da gönüllü insanlar gitmiş ve orada şehit düşmüşlerdir.
Azerbaycan`da şehitler tepesinde bugün Kafkas İslam Ordularının şehitleri yarmaktadır, onların mezarlarını gidip incelerseniz göreceksiniz ki,sadece Anadolu`dan değil, balkanlar`dan Kosova`dan insanların isimleri de vardır.
Yine Çanakkale`ye gidince göreceksiniz ki, Azerbaycan`lıların yanında birçok Türk menşeyli ve İslam menşeyli yerlerden insanlar şehit düşmüştür. Eğer bir hakikat, bir insanlık bir dostluk veya açık düşmanlık veya Hakk`ile Batıl aranıyorsa Çanakkale`ye bakmanız yetecektir.
Azerbaycan-Türkiye arasında kardeşlik nedir diye merak ediyorsanız Bakü`de Şehitler tepersinden rüzgâra bir dua okumanız sizin bir sabah ezanında Çanakkale`de duyulmanızı sağlayacaktır.
Çanakkale o kadar mübarektir ki, inanın eğer Kıblem Kâbe olmasaydı Çanakkale olmasını isterdim.
Hem boşuna mı demiş Akif ` Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.`
Ve devam etmiş;
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.`
Evet belki hatırasına bir şey yapamıyoruz ama duyguları paylaşanlar, bu acıları yaşanalar bugün birdir beraberdir. `Bir Millet, İki Devlet` anlayışı içerisinde Bakü ve Çanakkale`de yatan şehitlere vefa borcunu bilmektedirler.
Bu borcu her daim kendilerine vazife bilenler, vazifeli olduğu topraklara VATAN demektedirler.
Evet bizim içinVATAN; Kafkaslarda Anadolu, Çanakkale`de Azerbaycan Türk`ü olmaktır.
Ve her karış toprağını şehit kanıyla boyadığımız her iki vatanımızdaki birlikteliğimizi sonsuza kadar kimse bozamayacaktır
Bu vesile ile Çanakkale`den Kafkaslara ve daha ötelere milletimizin istiklali için VATAN için Şehit düşmüş, gazi kalmış bütün yiğitlerimize, analarımıza, bacılarımızı bir kez daha saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.
Ruhları şad olsun!
Selçuk Düzgün - Bakü