Rakka ve Mısır’a Halife Me’mun tarafından vali olarak atanan Abdullah bin Tahir’e, babası Tahir bin Hüseyn tarihi bir mektup yazar.
Bu mektupta Tahir oğlunun görevi dolaysıyla ihtiyaç duyacağı siyasi, dini, ilmi, ahlaki adap, kaideler ve yönetim konusunda tarihi ikazlarda bulunur.
İbni Haldun’un Mukaddimesinde kendine yer bulan bu mektubu bugün de devlet ve toplum görevinde bulunan her yetkilinin sindirerek okuması ve yazılanları ilke edinmesi gerekir.
Baba vali oğlunun görev yaparken nasıl hareket etmesi gerektiğini şöyle ifade ediyor:
-Allah Taala sana valiliği nasip etmekle, idaresini senin emrine verdiği kullarına merhametli olmanı şart koşmuştur. Onlar hakkında adil olmanı onlara karşı olan muamelende onların hakkına ve hududuna göre hareket etmeni onları müdafaa etmeni, ailelerini, kadınlarını, itibarlarını, canlarını, yol emniyetlerin korumanı, sulh içinde yaşamalarını temin etmeni, bir vecibe olarak sana yüklemiştir.
-Hak ile kaim ol! Hoşlandığın veya hoşlanmadığın hususlarda yakın veya uzak olan kimseler için sakın adaletten sapma…
-Durumunu tahkik ederek açıklığa kavuşturmadan evvel, işinde görevlendirdiğin hiçbir kimseyi itham etme. Çünkü suçsuz insanları töhmet altında tutmak ve haklarında suizanda bulunmak çok ağır bir vebaldir.
-Kızdığın zaman kendine hâkim ol, hilim ve vakarı tercih et. Maksadına doğru yürürken hiddetten, şiddetten, hafiflikten, telaşa düşmekten, kibir ve gururdan sakın..
-“Mutlak olarak söz sahibi (musallat, diktatör) benim, dediğim dediktir”, demekten sakın. Bu anlayış, derhal düşünceyi noksanlaştırır.
-Kendini, hırslı ve obur olmaktan uzak tut. İyilik, takva, tebaanın durumunu düzeltmek için çalışma, raiyyenin memleketini imar etme, hallerini araştırma ve soruşturma, kanlarını koruma, darda kalanların imdadına yetişmesenin için biriktirilen hazine ve salınan define olsun, bundan başka hazinen ve definen olmasın.
-Hakkına şükredenleri ve razı olanları tanı, bundan dolayı onları mükâfatlandır.
-Sakın dünya ve dünyanın aldatıcılığı ahiretteki dehşetli korkuyu, sana unutturup, yapman gereken hususlarda gevşek davranmana sebep olmasın. Şüphe etme ki, gevşeklik ihmale, ihmal de felakete yol açar.
-Hiçbir günahı küçümseme, hasetçiye arka çıkma, günahkara acıma, nanköre ihsanda bulunma, düşmana yağcılık yapma, koğucuları tasdik etme, gaddara emniyet etme, fasık ile dost olma, azgının ardından gitme, riyakarı övme, hiçbir insanı hor ve hakir görme, herhangi bir ihtiyaç sahibini ve fakiri eli boş çevirme, batılı hoş karşılama, soytarılara yüz verme vaadinden cayma, kibirlenerek övünme, öfkeni belli etme, çalım satma, böbürlenerek yürüme, sersemi tezkiye etme…adam çekiştirenin yüzüne bakma, çekinme veya müdara gibi sebeplerle zalime göz yumma, ahirette verilecek olan mükafata dünyada sahip olmak arzusunda olma.
-Fıkıh ve hukuk âlimleriyle istişarede bulun, kendini hilme alıştır, tecrübe sahiplerinden, akıl ve fikir ehli olan kişilerden ve hikmete aşina olan zevattan faydalan. Refah içinde yaşayanları (müsrifler) ile cimrileri, istişare meclisini alma, bunların sözlerini dinleme. Zira bunların verecekleri zarar, temin edecekleri faydalardan daha çoktur.
-Karşılaştığın hususlar içinde, hiçbir şey pintilikten daha çok tebaanın durumunu bozmaz. Şunu bil ki, haris ve tamahkâr olursan, çok alır, az verirsin. Böyle olunca da, pek az müddet müstesna hâkimiyetin doğru dürüst devam etmez.
Yakinen bil ki, insan fillerinin en üstünü cömertliktir. O halde onu kendine huy edin, hal ve hareketinde ondan başkasına razı olmaz.
Bağlı oldukları daireleri ve defterlerini inceleyerek askerlerin durumunu araştır, erzak ve aylıklarını bol bol ver, rahat geçinmelerini temin et. Bu yüzden de onlara karşı olan durumun kuvvetlenir.
Daha fazla hulus-ı kalp ve gönül rahatlığı ile sana itaat eder ve emrini dinlerler, iktidarı ve idareyi elinde tutan bir zatın, askerlerine ve tebaasına karşı olan adaletinde, ihsanında, insafında, alakasında, şefkatinde, iyiliğinde ve hallerini genişletmesinde merhamet esasına göre hareket etmesi saadet olarak ona kâfidir.
O halde bu iki kapının birinden (tebaa veya asker cihetinden) bir kötülük gelirse, öbür tarafın üstünlüğüne dayanarak onu bertaraf et ve hiçbir zaman bu hareket tarzından ayrılma!
Allah’ın terazisi kaza ve adalettir. Hükümde, kazada, idari muamelelerde ve amelde adaletin yerine getirilmesiyle tebaanın hali düzelir, yollar emniyete kavuşur, mazlumun hakkı verilir, halk haklarını alır, geçim güzelleşir, tebaa itaat hakkını ifa eder.
Din işleri düzelir, gelenekler ve kanunlar kendi yollarında yürür. Allah’ın emri ve hükmü hususunda titiz davran, töhmet etme, yakınma ve sızlanma halinde uzak ol, kısmete kanaat et, tecrübeden istifade et, sıhhatine dikkat et, dilini düzelt, şikâyetçiye insafla muamele et, şüpheli yerde dur ve düşün, Delili açık olarak ortaya koy tebaandan hiç birine müdara etme, kimseyi kayırma, kınayanların kınanmasından çekinme, dikkat et, gözetle, bak, düşün, taşın, ibret al, Rabb’ın karşı mütevazı ol.
Bütün tebaaya rıfk ile muamele et, hakkı kendine tatbik et, kan dökme meselesinde acele davranma…Haksız yere kan akıtmaktan sakın..
Bu günün işini bugün bitir ve yarına bırakma, ekseriya işini bizzat kendin yap. Şüphe yok ki, yarının da kendine has bir takım işleri ve bugünden tehir edilen işleri yapmana engel olan hadiseler mevcuttur.
Hiç şüphe etme ki, her gün, onda mevcut olan imkânlarla beraber geçip gider. Onun için, bir günün işini ertesi güne bıraktın mı, o gün üzerinde iki günün işi toplanmış olur.
Bu suretle o işi yapman daha da güçleşecek ve bu hal seni hasta edene kadar sürecektir. Her günün işini o günde bitirirsen bedenini de gönlünü de rahata kavuşturmuş, üstlendiğin devlet işlerine hâkim olmuş olursun.
Tahir bin Hüseyn daha ne desin? Bu sözlerin üzerine yorum yapmak haddi fena halde aşmak demektir.