15 Temmuz kanlı darbe girişimiyle ortaya çıkan pek çok konu var…
FETÖ’cü cani cunta çetesi ve onun tüm uzantılarının ülkemizi nasıl bir karanlık uçuruma sürüklemek istediklerini açıkça gördük.
15 Temmuz tarihi; kayıpları, kazançları dahil bütün yönleriyle daha çok belki de uzun yıllar tartışılacak…
Ancak; 15 Temmuz’un göreceli olarak çok da büyük bir kazancı var.
O da Türk Milletinin kanlı darbecilere karşı geliştirdiği duruşudur.
Gezi Olaylarında da Türk Milleti kadını, erkeği, yaşlısı ve genci ile meydanlara inmişti.
Sebepleri ne olursa olsun, Türk Milletine yaşatılan “ötekileştirme” politikalarına karşı insanlar, TOMA’ların önüne, yine benzer duygularla çıkmıştı.
15 Temmuz’da da Türk Milleti, FETÖ’cü hain çetenin kanlı darbe girişimine karşı meydanlara indi.
Tankların önüne kendini attı, kurşunlara göğsünü siper etti.
Burada şunu gördük ki; Türk Milleti artık haksızlık istemiyor. Demokrasiye inanıyor ve demokrasi istiyor.
Gezi olayları her ne kadar "sol" bir aks üzerinde cereyan etse de en azından başlangıç itibarıyla içerisinde toplumun bütün renklerini barındırıyordu ve en önemlisi karşısında meydanlarda mukavemet eden bir “sağ” aks bulunmuyordu.
15 Temmuz kanlı darbe girişiminin adını “Yurtta Sulh Konseyi” koyarak, kendisine “sol” bir kulvar açmak isteyen FETÖ’cü cani cuntaya karşı meydanlara inenler de “sağ” bir aks içerisindeydiler. Bu sefer de “sol” aks cani darbeci çeteye hiç prim vermedi.
Tüm dünya gördü ki, Türk Milleti sağıyla da soluyla da “mermiye kafa” atan bir millettir.
Bu Türkiye için büyük bir kazanımdır. Türk Milleti sağı ve solu ile demokrasi bilincini kendi içerisinde içselleştirmiş ve bunu artık bir kültür haline getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde belki de ilk defa büyük bir toplumsal uzlaşı zemininin yolu açılmıştır.
Dünya’nın en zor coğrafyasında kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm unsurlarıyla birlikte Milletiyle bir bütün olmasının yoludur bu.
Bugün gizli açık unsurlar, ajanlar, kriptolar; Türk Milleti’nin birliğini ve bütünlüğünü bozmak için uğraşmaya yine devam edeceklerdir.
Ancak, AK Parti iktidarının yaşananlardan bir ders çıkarması durumunda Türkiye’nin geleceğine daha umutlu bakabiliriz.
Yeter ki, kimse kimseyi “ötekileştirmesin”…
* * * * * * * * * * *
Türk Milliyetçilerine ve ülkücülere gelince…
Gezi Olaylarının başlangıcında meydanlarda vardı. 15 Temmuz’daki kanlı darbe girişimine karşı direnenlerle birlikte de yine meydanlardaydı.
15 Temmuz’dan beri ülkenin her yerinde meydanlarda “Ölürüm Türkiyem”, “Çırpınırdı Karadeniz” şarkıları “bozkurt selamı” eşliğinde çalınıyor.
Ülkücüler meydanlarda, Güneydoğu’da PKK’lı teröristlerle mücadelede, TSK’da, Emniyet’te; vatanı, milleti, devleti için ölüyor.
Yine de kimseye kendini beğendiremiyor.
Peki niye?
Çünkü; “etkisiz eleman” muamelesi görüyor. Meydanlarda ve sokakta var ama kendi “markası” yok!
Kendi “markası” olmayınca da koca bir mücadele, şanlı bir geçmiş tüm yüreği ve davasına rağmen “sıfırlanıyor”.
Matematiğin evrensel kuralı bu. Bir sayıyı ne kadar büyük olursa olsun “sıfır” ile çarparsanız sonuç “sıfır” olur.
Bilge Kağan, 735’de adını taşıyan yazıtta: “Ben, hali vakti yerinde bir millete kağan olmadım… Türk milletinin, Türk devletinin adı, sanı yok olmasın diye, gece uyumadım, gündüz oturmadım, ölesiye, bitesiye çalıştım. Az milleti çok, aç milleti tok kıldım… Yoksul milleti zengin, tutsak milleti efendi kıldım” diyor.
Umarım Türk Milleti’nin o ulu yazıtlarını kapınızın önüne "laf olsun" diye diktirmediniz.
Böylesine koca bir boşluk içerisinde hayata Türk, Türkçü ve Türkçe bakanlara selam olsun.
Benim her zaman umudum var.
Hakan Sönmez siyasetcafe.com