UGAN, UÇMAĞ VE TAMU
Türkler, tarih boyunca gök tanrı, mani, Budizm, Hristiyanlık, Musevîlik ve son olarak İslâm dinini benimsemiştir. Askerî, ticarî ilişkiler yüzünden diğer kültürlerle tanışan Türkler, bunlardan etkilenmişler ve özellikle de kağanlarının etkisiyle farklı birçok dini benimsemiştir.
En eski Türk dini, gök tanrı dini olup bu din, İslâmiyete benzeyen birçok özellik taşıyordu. Bu dinde, tek tanrının kainatı yarattığına ve gökte oturduğuna inanılır.
Öldükten sonra dirileceklerine inandıklarından, ölüleri eşyaları, silahları ve atlarıyla gömmüşler. Tanrının gökte oturduğuna inandıkları için Güneş ve Ay’ı kutsal saymışlardır.
Mezarlarının yanına, öldürdükleri düşmanları tasvir eden “balbal” ismini verdikleri küçük heykelleri dikmişlerdir. Sonraki hayatlarında, bu düşmanların kendilerine hizmet edeceğine ve uçmağ dedikleri cennete, atlarıyla kolay bir şekilde ulaşacaklarına inanmışlardır.
Yerin altında ise karanlığın, kötülüğün olduğuna inanmışlar. Tamu dedikleri cehenneme, kötülerin ve düşmanlarının gideceklerini kabul etmişlerdir.
Yine, ölüleri için “yuğ” dedikleri, cenaze töreni yapıp ardından yas tutmuşlardır. Mezarlarına “kurgan” ismini vermişler. “Kam, şaman, baksı” ismini verdikleri din adamları, büyücülük yapmışlar, fal bakmışlar, gelecekten haber vermişler. Hatta, doktorluk yapmışlar, hastaları iyileştirmek için çeşitli ilâçlar bile yapmışlardır.
Bu din adamları, aynı zamanda ozanlık da yapmış, çeşitli törenlerde, kopuz eşliğinde şiirler okumuşlardır. Bütün bunlara rağmen, diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı bir sınıf hâline gelmemişlerdir.
Hunluların inancında gök, asıl unsur hâline gelmiş. Gök için “tengri” kelimesini kullanmışlar, tabiat unsurlarını kutsal kabul etmişlerdir. Atalarının ruhlarını da kutsal olarak görmüşler, ölülerin kötü ruhlardan kurtulması için uzun süre bekletmişlerdir.
Cesedin bozulmasını engellemek için de mumyalamışlardır. Mezarları kutsal kabul ettikleri için mezarlarına dokunmayı savaş nedeni saymışlardır.
Göktürkler de gök tanrıya inanmışlar, göğün on yedi kattan, yerin altının ise yedi kattan olduğunu kabul etmişlerdir. Herkesin göğün en üst katında oturan tanrıya (ülgen) itaat ettiğine inanmışlardır.
Bu tanrıya da Türk Tanrısı diyerek hem millileştirmişler hem de tek tanrı inancını yerleştirmişlerdir. Tanrıya, “ugan, bayat, ulu yaratgan” da demişler ve tanrı için kurban kesme törenleri düzenlemişlerdir.
Uygurlar ise önce şamanizme inanmışlar, hükümdarları Bögü Kağan’ın mani dinini kabul etmesiyle çoğunlukla bu dini benimsemişlerdir. Doğu Türkistan Uygurları’nın büyük kısmı ise daha sonra budizmi benimsemişlerdir.
Budizm ile Türkler, ilk defa gök tanrı dini dışında bir dini böylece kabul etmişlerdir.
Önceleri şamanizme inanan Hazar Türkleri, Hristiyanların saldırılarından kaçıp gelen Musevilerden etkilenmişler ve yöneticileri başta olmak üzere büyük çoğunluğu, Musevi dinine inanmıştır. Günümüzde de Hazar Türklerinin bir kısmı, hâlâ Musevi inancına sahiptir.
Türklerin çeşitli nedenlerle göç etmelerinden dolayı, az sayıda Türk, Hristiyan olmuştur. Bu Hristiyan Türkler, günümüze kadar da varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Müslüman Arapların Ortaasya’ya düzenledikleri askerî seferler sonucu Türkler, 10. yüzyıldan itibaren Müslüman olmaya başlamışlardır.
Türkler, özde gök tanrı inancına çok benzerlik gösteren İslâmiyeti çok kısa sürede benimsemiş ve İslâmiyetin bayraktarlığını yapmış, Türk ismini İslâmiyetle birleştiren büyük kahramanlıklar göstermiştir.
Türkler, asırlarca “Allah, Allah!” nidalarıyla düşmana korku salmış, dosta ise güven vermiştir.
Günümüzün gençliği de geçmişini öğrenerek geleceğini hazırlayacak, kültür zenginliğinin farkına vararak sonsuza kadar bu zengin kültürüne sahip çıkacaktır.
“Ugan, bütün Türkleri tamu ateşinden korusun, uçmağına kabul eylesin...”