Türk "sağ"ında ilk kez anti emperyalist bir duruş, Mehmet Akif'ten sonra bu denli vücut buldu. Batı emperyalizminin geçmişi ve bugünkü politikalarına karşı, (samimiyeti ne olursa olsun) Mahir Çayan metnini aratmayan sertlikte düşünceler birinci ağızlardan seslendiriliyor.
Aynı zamanda dostu düşmanı da iyi belleyerek bir zamanlar "monşer" diye suçlanan bir "68'li" olan ve hatta Menderes hükümetine karşı öğrenci lideri sayın Onur Öymen'e laf söyletmiyorlar ama Sorosçuları savunan Bülent Arınç'a demediklerini bırakmıyorlar.
Bu gelişmeler on yıllardır Türk halkını bölen "içimizdeki" ve dışımızdaki İrlandalıların kulaklarımıza üfleyerek yarattığı yapay siyasal ayırımlardan özellikle FETÖ darbe girişiminden sonra kurtulup, kavramların yerli yerine oturmasından kaynaklanıyor bizce.
"Anti emperyalist" duruş, rahmetli Haydar Baş'ın Trabzon meydanında halkın karşısında "Biz 6. filoyu kıble yaparken Deniz Gezmiş kâfir öyle mi?" özeleştirisiyle hem sağcı bilinen tabanın bilincinde hem siyasette sürekli gelişiyor.
(Ve unutmayalım ki Atatürk'ün önderliğinde emperyalizme karşı savaşımızda sağcı solcu, laik anti-laik vs. ayrımı yoktu! Cumhuriyet döneminde de sol, dini 'baş çelişki' haline getirmeseydi, İslamcı damar da Atatürk'le uğraşmasaydı nesillerimiz için on yıllardır gereksiz zaman ve enerji kaybı da olmazdı bence.)
Ancak konumuz bu değil. Geçen gece (23 Kasım 2020) CNN TÜRK'te katıldığı programda "ben sağcıyım asla sola oy vermem" diyerek söze başlayan -her haliyle Prof. Celal Şengör'ün sağ versiyonu olmaya aday!- Dr. Tacettin Kutay'ın sözlerini tartışmak istiyorum.
'Sosyal medya' hesabında "Politopsikoloji, Sekülerleşme, Sekülerizasyon, Katolik Teolojisi, Oksidental Kültür" yazan sayın Tacettin Kutay, söz nasıl oraya geldi kaçırdım ama "Türklerden İslamı / Müslümanlığı çıkarın geriye bir şey kalmaz" dedi.
İSLAM'DAN TÜRKLERİ ÇIKARDIĞINIZDA NE OLUR?
Lenin, "sosyalistin en ahmağı halkın karşısında söze ilkin din eleştirisiyle başlayandır" gibi laf etmişti; o ahmaklardan olmak istemem ama demek ki bazı kavramlar daha yerine oturmamış; konunun tartışılması gerekiyor.
Türklerin İslâm'ı, Batı'yla mücadelede ideolojik bir silah olarak kullandığı; yani İslâm'ın Türklerin işine yaradığı bir gerçek.
Bugün de kutsal dinimiz Müslümanlık, toplumsal yapımızın harcı olmaya devam ediyor; Türklerin var olma mücadelesinde yüzyıllar öncesindeki kadar önemini koruyor.
Türklerle Müslüman Arapların tarihte ilk kez ittifak oluşturduğu ve Arap ve Türk ordularının Çinlileri ağır bir yenilgiye uğrattığı 751 yılındaki Talas Savaşı, Türk-Müslüman ilişkilerinde ve Türklerin Müslümanlaşmasında bir dönüm noktası olmuştur. (Meraklıları için değerli hocamız Prof. Dr. Osman Karatay'ın Türklerin İslam'ı Kabulü kitabını öneririm.)
Yani Türkler bin iki yüz elli yıldır Müslümanlar. Oysa, oldukça zengin ve dünya dilleri arasında nevi şahsına münhasır diline bakınca, Türklerin binlerce yıllık zengin bir geçmişi olduğu ortaya çıkar. Bir milletin tarihi onun dilinde saklıdır.
Dr. Tacettin Kutay'ın sözleri, Türkleri İslâmiyeti kabul ettikleri yıldan sonrasına hapsetmek anlamına gelir ki bu hem mümkün değil, hem kabul edilecek bir şey değildir. (Karşı olduğu Batılılar da okullarındaki haritalarında İ.Ö. Orta Asya, Sibirya bölgesini beyaz bırakırlar bir şey yokmuş gibi! Sayın Kutay'ın, yaşayan en büyük ilahiyatçılarımızdan Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar'ı, Onun antik dönem Türk tarihiyle ilgili çalışmalarını ve Saka Türkleri üzerine yazdıklarını da okumasını çok isterim.)
Bizce Türkler olmasaydı kutsal dinimiz Müslümanlık Arap yarımadasına hapsolmuş olurdu. Nitekim Arap liderler Müslümanlığı Batı'ya Avrupa'ya ve Kuzey topraklarına (Sibirya) bir türlü yayamıyorlardı. Eğer açılamazlarsa daralacaklarını biliyorlardı. Hz. Osman Dönemi'nde Konstantinopol'u kuşatan ama başarılı olamayan Komutan Cerrah'ın, bu kez Karadenizin kuzeyinden Avrupa'ya geçmek için Kafkasya'ya Derbend Geçidi'ne yönelmesi, Yezid zamanında Komutan Mervan'ın çabaları da işe yaramamış ve 640-740 yılları arasında yaklaşık yüz yıl süren Arap-Hazar savaşlarında başarılı olamamış geri çekilmişlerdi.
Müslümanlığı Orta Doğu'da kapalı bir lokal din olmaktan kurtarıp dünyaya açan, Avrupa içlerine kadar taşıyan Türkler olmuştur. Müslümanlık, Orta Doğu'dan da silinebilirdi; eğer dalga dalga gelen Vatikan merkezli Haçlılar başarılı olsaydı!
Ama Allah büyüktür; binlerce mezhebe ayrılıp birbiriyle boğuşan Arapların koruyuculuğu zayıflayınca Müslümanların imdadına Türkler yetişmiş ve bütün Haçlı Seferlerini kahramanca savuşturan ve dinimizi koruyan yine Türkler olmuştur. (I. ve II. Kılıçarslan'ı, Sultan Baybars'ı, Selahattin Eyyübi'yi rahmetle anıyoruz.)
Sayın Halil Mert'in SiyasetCafe'de son yazısında yazdığı gibi Türkler, "...gülümüz SAV’den önce de İslâm ahlâkı ile yaşamış bir milletti: puta tapmamış, tek Tanrı’ya inanmış. Yaşadığı coğrafyada düşman sadece Çin var. Rus diye bir halk dahi yok. Atilla’nın Avrupa harekatı Avrupa haritasını belirleyen göçlere neden oluyor. Moskova Knezi, Altınordu Han’ına bağlılık için çizmesini öpüyor ..."
Her millet var olmak geleceğe uzanmak için dine ihtiyaç duymuştur: İngilizler Vatikan'ın tasallutundan kurtulmak için Hıristiyanlığı kendilerine uydurdular, Anglikan Kilisesi İle Vatikan'ın avucunda erimeyip milletini bugüne taşıdılar; Almanlar Martin Luther'in, Calvin'in "reform" diyerek Protestanlığı kurmalarıyla bugünkü Alman ulusunun kurulmasının temellerini attılar; Ruslar Ortodokslukla büyüdüler.
Ne zaman ki milletler dinsel taassuba gömüldü; yok oldu. Tıpkı Hazar Türk İmparatorluğu'nun silinmesi gibi, tıpkı şeyhülislamların esiri olup dünyadaki gelişmeleri görememiş Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileyip çökmesi gibi.
Ama yine de -hiç bir padişahı Hacca gitmemiş olsa da (Sanırım Abdülhamit hariç; o da gizli gitmiş bildiğim kadarıyla) Türk atalarımız- İslam diniyle bizi bugüne taşıdılar.
Bu öyle ki "kafirler" için Müslüman denince Türkler akla gelir. Bugün bile AB -örneğin Fransa-, bir molla devleti İran'ı ya da insan hakları nedir tanımayan Suudi Arabistan liderlerini değil de Türk hükümetini "radikal İslam" olarak suçlamaya çalışmaktadır! Onların derdi İslamiyetle değil, hâlâ Türklerledir çünkü!
Geleceğe ulaşabilmemiz için Müslüman tarihimiz ne kadar önemliyse, Türk tarihimiz de o kadar önemlidir. Dünyanın bugünkü elverişli konjonktüründe Türklerin önünde, dinsel taassuba gömülmeyi affetmeyecek kadar büyük tarihsel olanaklar doğmuştur. Aksi durumda Bilge Kağan'ın iki eli yakamızda olur.
Bu nedenle, emperyalizmin bölgede bin bir manevra çevirdiği bu hassas günlerde televizyon ekranlarında konuşanların daha dikkatli ve ülkemizin geleceğini tehlikeye atacak "eski" söylemleri aşmış olarak konuşması gerekir düşüncesindeyiz.
Ahmet Yıldız