Ortalık toz duman oldu. Her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes birbirini suçlayıp duruyor. Kimin eli kimin cebinde, kim rüşvet vermiş, kim almış belli değil. Dili olan konuşuyor, kalemi olan yazıyor.
Ben de merak ettim. Şöyle geçmişimize bir göz attım. Gerçi, yolsuzluğun, rüşvetin belgesi olmaz derler ama ben gene de birkaç bilgiye, belgeye rastladım.
Elbette, bunların içinde, dedikodu şeklinde olan yolsuzluk haberleri olduğu gibi mahkeme tarafından sonuçlandırılmış ve çeşitli cezalar verilmiş olaylar da var.
Tarihimizin karanlık sayfalarından beri devam eden rüşvet ve yolsuzluk olayları, günümüzde o kadar yaygınlaşmış ve devletin başına öyle bir bela olmuş ki Türkiye’nin çözülmesi gereken en önemli sorunları arasında üçüncü sıraya oturmuştur.
Bir ülkenin geleceğine ipotek koyan, millet ile devletin arasını açan, dürüst çalışmayı, hak aramayı zorlaştıran rüşvet ve yolsuzluk, hem ekonomik hem de sosyal kalkınmayı engellemektedir.
Yakın tarihimiz bunun en acı ama en bariz örneğidir.2000’li yıllarda batık bankaları kurtarmak için sadece bir yılda, 12 milyar dolar harcanırken, o yılki Sağlık Bakanlığı bütçesi için sadece, 1.8 milyar dolar ayrılabilmiştir.
Bu tek örnekten anlaşılacağı üzere Türkiye ve Türk milleti, rüşvet ve yolsuzluk yüzünden çok büyük ekonomik ve sosyal kayıplara uğramıştır.
Milletçe çok büyük sıkıntılar ve kayıplar yaşanmasına rağmen yolsuzluk üzerine çok az çalışma yapılmış. Hatta büyük rüşvet ve yolsuzluklara engel olacak yasal yaptırımlar yok denecek kadar azdır.
Bundan sonra kanunî yaptırımlar inşallah daha etkin hâle gelir de “tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını” kimse yemeğe cesaret edemez.
Türkler, inançları ve devlet yapısındaki sağlamlık nedeniyle 16. yüzyılın sonuna kadar rüşvet ve yolsuzlukla fazla karşılaşmamıştır. Ama sosyal yapının bozulması, merkezî otoritenin zayıflamasıyla rüşvet ve ve yolsuzluk olaylarının birdenbire artmaya başladığını görüyoruz.
Tarih kitaplarında rüşveti Osmanlı Devleti’ne bulaştıran ilk ismin, III. Murad’ın vezirlerinden Şemsi Paşa olduğu yazmaktadır. Böylece rüşvet hastalığı Osmanlıya bulaşmış, ta padişaha kadar uzanan bir sistem haline gelmiştir.(Peçevî Tarihi,Tarihçi Ali’den nakil.)
16. yüzyılda Vezir-i Azam Rüstem Paşa, rüşvetçiliğiyle tanınmıştır. Deftardar Sarı Mehmet Paşa, eserlerinde, rüşvetin ve yolsuzluğun halkın arasında yaygınlaştığını, sıradan bir durum olarak görüldüğünü yazmıştır.
Yine divan edebiyatımızın meşhur şairlerinden Fuzulî, eserlerinde rüşvet ve yolsuzluktan şikayet etmiş, “Selam verdüm rüşvet değildür diye almadılar.” dizesi atasözü gibi kullanılır olmuştur.
Bu dönemde, rüşvet ve yolsuzluğun artmasının en önemli nedeni olarak, Osmanlıda yaşayan azınlıkların olduğu ileri sürülmüştür. Genellikle ticaretle uğraşan bu azınlıklar, kendi çıkarlarını korumak, varlıklarını sürdürebilmek için rüşveti devlet teşkilatına sokmuşlar, böylece imtiyazlı yaşantılarını rahat rahat sürdürmüşlerdir.
Rüşvet ve yolsuzluk, zaman içinde o kadar yaygınlaşmıştır ki Osmanlının son döneminde (II. Mahmud) ilk defa ceza kanunu çıkarılmış. 19. yüzyılın ortalarında, Fransız ceza kanunlarından yararlanılarak yeni bir ceza kanunu bile hazırlanmıştır.
Bütün bu gayretlere rağmen yolsuzluk ve rüşvet devam etmiş, Osmanlının çöküşünü hızlandıran en önemli unsurlardan biri olmuştur.
Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra da yolsuzluk olayları görülmeye başlanmıştır. Çok partili dönemde bakanlık yapan Suat Hayri Ürgüplü, rüşvet ve yolsuzlukla yargılanmıştır.
1980’den sonra durum daha da vahim bir hâle gelmiş, günümüze kadar da bütün hızıyla sürmüştür.
Bugün de yaşadığımız rüşvet ve yolsuzluk olayları, neredeyse insanlık tarihi kadar eski olup hemen bir çözüm de bulunamayacak gibi görünüyor.
Peki bu durumda ne yapacağız? Elimiz kolumuz bağlı, bu olayları izleyecek miyiz? Yoksa, en aza indirmek için neler yapabilirizin yollarını mı arayacağız?
Elbette, çözüm yollarını arayacak, bu vebayı yok etmeye çalışacağız.
Devletimizin ve insanlarımızın unuttuğu, Allah sevgisini, korkusunu, tekrar insanlarımıza öğreteceğiz. Böylece eskisi gibi haram ve helal kavramları tekrar insanların vicdanlarında, aklında yer edecek; rüşvet ve yolsuzluk başta olmak üzere birçok olay kendiliğinden azalacaktır.
Kanunlarımızla da en ağır cezalar vererek yolsuzlukları engellemeye çalışacağız. Sonuçta, geleceğimizi ipotek altına almaktan kurtaracağız.
Sadece inancımızdan korkmayalım ve gereğini samimi olarak yapalım...