AHISKA`dan ülkemiz göç edenlerin hikayelerini dinlemiştim.
Hikayenin birinde ERZİNCAN`a yerleşen bir amca şöyle diyordu:
-Önce sibiryaya sürüldük, orada dikecek bir ağacımız bile yoktu, sonra UKRAYNA`ya getirdiler orada bir ağaç ektim meyvesini vermeden Kırgızıstana gönderdiler. Orada da bir ağaç ektim onunda meyvesini göremedim. Şimdi 3 nesil olarak Türkiyedeyiz inşallah burada ektiğimiz fidanlar meyve verecek...
...
Asya ile Avrupa arasında köprü konumunda olan Türkiye, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve yakın Asya ülkelerinden AB ülkelerine kaçak olarak göç etmek isteyenler için vazgeçilmez bir durak olup aynı zamanda göç edenlerin yerleştiği de bir ülkedir.
Diğer bir ifade ile düzensiz göçmenlerin bir kısmı Türkiye'yi transit ülke olarak kullanırken diğer bir kısmı ise kaçak işçi olarak çalışıp hedef ülke olarak kullanmaktadır.
Bunun bir sonucu olarak 20. yüzyılın ortalarından bu yana kendi vatandaşları yurtdışına göç eden bir ülke olan Türkiye artık başka ülke vatandaşlarının göç ettiği ve çalıştığı bir ülke olmaya başlamıştır.
Bu duruma bağlı olarak yaşanan insan hareketliliğinin Türkiye’de siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel etkileri ortaya çıkmaktadır.
Türkiye'ye yönelen düzensiz göçü belirleyen dört ana unsur vardır.
İlk olarak; komşu ülkelerde artan siyasi belirsizlikler ve çatışmalar bu ülke halklarının daha güvenli, zulümden uzak ve daha iyi hayat şartlarının olduğu yerlere gitme arzusunu arttırmıştır.
İkincisi; Türkiye'nin Doğu - Batı ile Kuzey - Güney arasında bulunan coğrafi yapısı, gelişmiş Batı ve Kuzey ülkelerine geçiş yapmak isteyen transit göçmenler için ülkeyi çekici kılmaktadır.
Üçüncüsü; Avrupa'ya ulaşmayı hedefleyen göçmenler.
Dördüncü neden ise; Türkiye’nin komşu ülkelere oranla ekonomik açıdan daha iyi şartlar sunması sebebiyle çalışmak isteyen göçmenler için çekici olmasıdır.
Tüm bu nedenlerin ebetteki doğuracağı sonuçlar üzerinden kolayca halledilebilecek sorunlar değildir.
-Türkiye bir taraftan asırlara damga vuran ANADOLU gerçeği ile misafirlerini ANA merhameti ile kucaklarken, diğer taraftan dünya gerçekleri ve ölçekleri üzerinden politika yürütmeyi daha yeni öğrenmekte,
-Türkiye bir taraftan mazlum ve mahzun göçmenlere kucak açarken, diğer taraftan İNSAN TİCARETİ ile mücadeleyi daha yeni yeni öğrenmekte,
- Türkiye bir taraftan merhameti ile göçmen kabul ederken, diğer taraftan ülkesine `göçmen` kılığında giren teröristlerle mücadeleyi daha yeni yeni öğrenmekte,
-İşin en acı yanı Türkiye göçmen sorununa insani yaklaşırken, bu sorunu bırakın insani olarak yaklaşmak milli bir bakış açısı ile bakamayan siyasi tiplerle ilk kez karşılaşmakta ve mücadelesini vermektedir.
Tüm bu sorunların üzerinden gelmesi gereken ana kurum neresidir peki?
Elbette ki; GÖÇ İDARESİ.
Bugün GÖÇ İDARESİNİN Kocaeli’nde düzenlemiş olduğu `Göç, Güvenlik ve Sosyal Uyum, Bölgesel Üst Düzey Çalıştayı`na katıldım.
GÖÇ İdaresinin çalışmalarına şahit oldum.
Şahit oldukça ülkem adına gururlandım.
Kuruluşunun üzerinden çok geçmemesine rağmen bu kurumumuz oldukça önemli işlere ve projelere imza atmış ve atmaya da devam ediyor.
Özelikle SURİYELİLER üzerinden ülkemizde yürütülen kara propagandalara rağmen, kurumumuzun sabırla ve özenle yaptığı UYUM çalışmaları takdire şayandır.
Bu bölümde görev yapan kamu görevlilerimizi ise ayrıca tebrik ederim.
Çalıştay da dikkatimi çeken bir konu ise; maalesef ülkemiz devlet yöneticileri bu kurumun daha tam anlamıyla anlamadığı gözlemlemem.
Bu nedenden midir bilmem program genelde kurumun çalışmalarını anlatmakla geçti.
Katılımcıların çoğu olaya `GÖÇ İDARESİ acaba ne yapıyor ?` sorusuna detaylı cevap buldular.
Oysa çalıştay da GÖÇ İdaresi, emniyet, valilik, kaymakamlık ve hatta muhtarlıklarımızın göç, güvenlik ve sosyal uyum çalınmalarını birlikte nasıl yürütmeleri gerektiği üzerinden sonuç bildirgeleri açıklanmalıydı.
Bu vesile ile tekrar vurgulamak isterim; Göç İdaresi teşkilatımız bence şu an ülkemizin en önemli kurumudur.
Bu kurum bu günümüzün sosyal olaylarının merkezinde olduğu kadar, geleceğimizin nesillerinin yetişmesi açısından da önemli roller üstlenmektedir.
Ülkemizde GÖÇ konuları tartışılırken GÖÇ idaresinin nasıl bir yük altında olduğunun idrakinde cümleler kurmak lazım.
Ve tekrar ediyorum; Türkiye göç ediline değil, sığınılan limandır.
Liman sahiplerinin asleti, gelenlerin eksikleri ile kavga yapmamalı.
Onlar bu ülkeye ağaç dikmeye geliyorlar …
Bu ülkede dikilen her ağaç insanlık adına fidan vermeli.
Verecekte.