Siyasetcafe.com yazarı ve imtiyaz sahibi Mürteza Öztürk, 'Türkiye'nin Baronları' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Öztürk kaleme aldığı yazısında siyaseti ve dini bir amaç gibi gösterip araç olarak kullananları eleştirdi.
Allah ile aldatan olur da Atatürk ile aldatan olmaz mı? sorusunu soran Öztürk; içi boşaltılmış bir Atatürkçülük ile Atatürk sevgisinin istismar edildiğini ve paraya tahvil edilerek insanların sömürüldüğünü ifade etti.
İşte Öztürk'ün o yazısı;
Din baronları, Siyaset baronları, Uyuşturucu Baronları…
Baronların ayrı kulvarlarda olmalarına bakmayın. Yolları, pazarları ayrı olsa da ortak bir paydaları var.
Şöyle bir liste yapsak “Türkiye’nin Baronları” başlığı adı altında, bu listeye ilk sıralarda Din ve siyaset baronlarını yazarız.
Siyaseti ve Dini amaç gibi gösterip araç olarak kullananların nasıl semirip obezleştiğini, servetlerine nasıl servet kattığını şöyle etrafınıza bir bakınca rahatlıkla görebilirsiniz. Fakirlik edebiyatı ile söze başlayan siyasetçilerin ülkenin en zenginleri listesinde yer alması “Dava” adı altında uyuttukları milyonlarca insanın alın terinin nasıl sömürüldüğünün kanıtıdır.
Bir ülkede yöneten ile yönetilen, şeyh ile mürit arasında çok ciddi bir gelir ve statü farkı varsa orada biraz durup düşünmek gerekir.
Türk Milleti olarak duygusal ve çabuk asimile olan bir milletiz. İçimizde yaşayan etnik azınlıkları bile asimile edememiş, aksine onların kültürlerinin etkisi altında kalarak kültürel ve dini asimilasyona uğramışız. Deforme olan uydurulmuş dine kuzu kuzu teslim olmuş, inanmış, o da yetmemiş en büyük savunucusu olmuşuz.
İslam adı altında türeyen ve tarikat-cemaat adı altında kamufle olan rant şebekelerine körü körüne biat etmiş, onlara kutsallık, ayrıcalık tanıyarak birer mürit olmayı hazmetmişiz.Bu vesile ile de onlarca “Din Baronu” yaratmışız.
Türkiye’de irili ufaklı yaklaşık yüz civarında tarikat ve cemaat vardır.Bunların içerisinde ilk sırada olanların servetlerine ve etki alanlarına bakacak olursak, Allah ile aldatmanın ne kadar kolay bir sömürü aracı olduğunu, bu şeyhlerin nasıl birer Baron olduğunu görürüz.
Dedik ya duygusal ve çabuk inanan bir milletiz.
Değerlerimize sahip çıkmak yerine sahip çıktığını, savunduğunu iddia eden Baronlara havale etmişiz işi.
Bizim adımıza dini de Atatürk’ü de savunan birileri varsa ona tabii olmak en kolay yol.
Oysa bu savunucuların asıl amaçlarının bir sömürü zinciri oluşturmak olduğunun farkında bile değiliz. Toplumun neye ihtiyacı varsa, yumuşak karnı neresiyse, hassasiyeti ve önceliği neyse oraya oynamak size statü ve oluk oluk para getirir. Hassasiyeti ve önceliği Din olanların avlanması için Cübbeli modeli bir Şeyh tam da uygun örnektir.
Yanmaz kefen ile kabir azabından kurtulur, Peygamber terliği ile günahlardan kurtulur, Halidi koluna mensup olursanız da cehennemden bile kurtulursunuz!
Size Azap melekleri bile dokunamaz!
Hatta Penis duası ile erkekliğinizle övünecek hale bile gelirsiniz.
Ama bütün bunlar için para ödemeniz gerekli.
'Cinsel Dua' kitabına, Yanmaz kefene ha bir de fakir olmanın ve şükretmenin faziletini idrak etmeniz için baronların hazinesine katkı sağlamanız, küplerini doldurmanız lazım. Sizin milli ve dini değerlerinizi korumak adına size liderlik, önderlik yapmak isteyenlerin bunu bir gelir kaynağı haline getirmeleri amaçlarının ne olduğunu göstermiyor mu?
Eğer bu işlerde para varsa mutlaka bir puştluk da vardır.
Taban tabana zıt gibi görünseler de Baronların tek amacı para kazanmaktır. Araçları kimi zaman Din kimi zaman siyaset kimi zaman da Atatürk olabilir. Artık sizin hassasiyetiniz hangisi ise o baronun ekmek ağacı olmaya hazırsınız. Tabi aklınızı kullanmaz ve içi boş kavramlara körü körüne itaat ederseniz.
Atatürkçü Baron ile Dinci veya Siyasetçi Baron arasındaki tek fark kullandıkları yoldur.
Bir dini duygularınızı diğeri milli duygularınızı bir diğeri de geleceğinizi, umutlarınızı kullanır. Kullanır, istismar eder, sömürür. Öyle bir sömürür ki kendi eliniz ile ilahlaştırıp içi boş bir kitaba 2,500 TL vermek için kuyruğa girersiniz. Atatürkçülükten anladığı muhalefet etmek ve önceliği Atatürkçülük olanların söylemek istediklerini edebi bir dil ile yazmak olan NATO’cu-Atatürkçülerin bu kadar teveccühe karşı bu ülke insanının Atatürk’ü anlaması, tanıması için ne yaptıklarını hiç düşündünüz mü?
Mesela; Atatürk’ün Türk Milliyetçisi olduğunu, “Benim yaratılışımda bir fevkaladelik varsa o da Türk olarak dünyaya gelmemdir” veciz sözünü dimağlara kazıdınız mı?
Atatürkçülüğün içi boş, uydurulmuş bir kavram haline geldiğini asıl amacın Atatürk’ü ve fikirlerini unutturmak için biçimsel bir Atatürkçülük yaratıldığını hiç anlattınız mı? En önemlisi anti-emperyalist bir Atatürk portesi ile nasıl Nato’cu Atatürkçü olunur diye hiç size soran olmadı mı? Baronlar gerçekleri pembe şekiller ile boyarlar.
Sizin fazla düşünmeden, sorgulamadan nasıl hipnotize olacağınızı iyi bilirler. Fikri yazı ve konuşmadan çok polemik ve hamaset ile karşınıza çıkarlar. Onun için sizin duygularınıza ve görsel hafızanıza hitap ederler. Peygamber nasıl uyurdu, nasıl yemek yerdi, Atatürk nasıl rakı içerdi, kaç tane sevgilisi vardı gibi günlük hayatta her insanın yaptığı rutinleri size kutsallaştırarak anlatırlar ki, meselenin ana fikrinden uzak kalasınız.
Atatürk’ün gerçek fikirlerini, İslam’ın deforme olmamış halini öğrenirseniz bu baronların sermayeleri kalmaz.
Allah ile aldatanlar olur da Atatürk ile aldatanlar olmaz mı?'
Mürteza Öztürk
SİYASETCAFE.COM