Son günlerde en çok konuşulan konulardan bir tanesi malum CIA’nın yan kuruluşu olarak faaliyet gösteren RAND CORPORATION’un hazırladığı Türkiye raporu.
Ancak daha da fazla bu raporun bir bölümüne gönderme yapılarak Türkiye’de yeni bir darbe olacağına yönelik tartışmalar sürüp gitmekte.
Tartışmaların fitilini ise Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan’ın yazısı ateşledi.
Bu kendisini “Türkiye’nin en önemli entelektüeli” ilan eden ama öğretimini İngiltere’nin en vasat –İngiltere’nin kalite bakımından en sondaki 10 üniversitesinden bir tanesi- Middlesex Unversity’de yapmış kerameti menkul zat-ı muhterem köşesinde kaleme aldığı yazıda FETÖ artıkları ile “Kemalist şebekenin” ortaklaşa yeni bir darbe yapacaklarını belirtti.
Yusuf Kaplan isimli “kendine filozof” olan bu beyefendi bir de “Darbenin ayak seslerinin her taraftan duyulduğunu” yazdı çizdi.
Tabii bunun üzerine balıklama atlayan medyamızda bir anda “Yeni darbe geliyor” haberleri bir anda ortalığı kaplarken, tartışma programları yapıldı bu konu ile alakalı.
Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan konu ile ilgili sert bir çıkış yaptı sonra havuz medyası mikrofonu vekillere uzattı tüm vekillerden hamaset dolu nutuklar dinledik.
Ama kimse “Bu memlekette yeniden bir darbe yapılabilmesi için gerekli şartlar var mıdır?” şeklindeki belki de en kritik sorunun üzerinde durmadı…
Özellikle RAND RAPORU’na atıfla bu olası yeni “darbe girişiminin” ordudaki “Orta kademeli subayların” rahatsızlığı sonrası gerçekleşeceği ön görülmekte…
Bunun Türkçe meali şudur:
“Türk ordusunda Albaylar darbe yapacak”
Türkiye 1960’tan bu yana hemen 10 senede bir darbe yaşamış bir kültürden gelmekte ne yazık ki…
Lakin bu darbelerin 27 Mayıs Darbesi haricinde hepsinin ortak özelliği “Emir komuta zinciri dahilinde yapılmış olması” Yani Türkiye’de yaşanan tüm darbeler yüksek komuta kademesinin,en üst düzeyde emir-komuta hiyerarşisi ile gerçekleşmiştir.
Buna 12 Mart da,”Bizim çocukların başardığı” 12 Eylül de,post-modern 28 Şubat da,27 Nisan E-muhtırası da dahildir. Keza son olarak yaşadığımız 15 Temmuz hain darbe girişimi de çok sayıda üst düzey generalin katılımı ile gerçekleşmiş ama başarıya ulaşamamıştır.
Şimdi bugün kerameti kendisinden menkul bu Yusuf Kaplan gibi zatların tellallığını yaptığı “Yeni darbe” senaryosu öncesi tabloya bakalım:Böyle bir darbeye katılım gösterecek bir tane general yok…
Dolayısı ile emir-komuta zincirinde olması mümkün değil bu darbenin.
Diyelim ki albaylar bir hareket yaptı…
Ordu içerisinde albayların kontrol/komuta ettiği asker-silah sayısı ile karşılarına çıkan generallerin kontrolündeki asker-silah sayısı mukayese dahi edilemez.
Öte yandan YAŞANACAK “OLASI BİR DARBE” esnasında albayların her bir emri üstleri olan generaller tarafından anında iptal edilir,geçersiz sayılır…
Bu işler çocuk oyuncağı değildir.
Ha şimdi “27 Mayıs darbesi de albaylar darbesiydi ama başarılı oldu” diyenleriniz olacaktır.Lakin bu darbenin yapılabilmesi için “Benden büyük rütbeli birisi yoksa bu darbeye karşı ordumla hareket ederim” diye Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın cuntacıları tehdit ettiğini ve bu tehdit sonrasında emekli olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’in İzmir’den uçakla alınıp darbenin başına geçirildiğini,böylesi bir şey yapılmamış olsa o dönem 3. Ordu Komutanı ve Orgenaral olan Ragıp Gümüşpala’nın ordusu ile albaylar cuntasının üzerine yürüyeceğini buraya not edelim.
27 Mayıs darbesindeki bazı “derin” “Amerikan” etkilerini ise bir başka yazımızın konusu olarak sonraya bırakalım.
İkinci ve daha önemli konu ise bir darbenin başarılı olabilmesi için en önemli şartın, yani “Kamuoyu desteğinin” var olmasının temel zorunluluk olmasıdır.
27 Mayıs Darbesi öncesi bu kamuoyu desteği büyük oranda vardır,DP iktidarının giderek totaliterleşen yönetim tavrından rahatsız geniş halk kitleleri bu darbenin kamuoyu desteğini oluşturmuştur.
12 Mart öncesi gerek yaşanan ekonomik kriz gerekse öğrenci hareketleri ve sağ sol çatışmalar,eylemler bu kamuoyu desteğini hazırlamıştır…
12 Eylül öncesinde sokakların sağ-sol çatışmasından dolayı kan gölüne dönmesi,Meclis’in onlarca turda bir Cumhurbaşkanı seçememesi,ekonomik kriz ile birleşerek ordunun adeta bir “kurtarıcı” gibi beklenilmesini sağlamıştır.Zaten yıllar sonra 12 Eylül’ü yapan Kenan Evren “Darbenin şartlarının oluşmasını 1 sene bekledik” açıklamaları ile memleketteki kan gölünün kendi darbelerine zemin olabilmesi için nasıl da giderek kan deryasına dönüşmesine izin verildiklerini hatta buna endirekt yollardan katkı sunduklarını tüm çarpıcılığı ile ortaya koymuştur.
Yani tüm bu darbelerde ABD’nin büyük desteğinin yanı sıra bir de kamuoyu desteği mevcuttur.
Ancak bugünkü ortam ve koşullarda kamuoyunun darbeye zerre desteği yoktur,”Orduyu” bekleyen ve orduyu çiçeklerle karşılayacak kimse de yoktur. Hele 15 Temmuz’da sokağa çıkılarak bir darbe girişimini başarısız kılmış biş halkın bu darbe girişiminden sadece 3,5 sene sonra böylesi bir girişimde sessiz sedasız evinde oturup “Hoş geldin ordu sefa getirdin” pankartı açacağını beklemek de safdillikten öte bir şey değildir.
Yani Türkiye’de yeni bir darbe kalkışmasının öznel şartları oluşmamıştır ve darbenin meşru bir zemini de psikolojik yapılabilirliği de,halk desteği de,askeri kadro ayağı da yoktur.
Peki neden kopmaktadır bu “Yeni darbe geliyor?” gümbürtüsü…
Yazımızın başında değindiğimiz gibi bu “Yeni darbe yolda” temalı yazılar,haberler RAND CORPORATION yazısı sonrası ortaya çıktı.RAND yıllardır yaptığı gibi çok şıklı alternatifleri içeren bir “Projeksiyon” raporu yazmıştı ve bu projeksiyonlardan bir tanesi de “askerlerin iktidara gelmesini” işaret eden senaryoydu…
İşte oyları giderek eriyen,son anketlerde %38 bandına kadar gerileyen AKP kurmayları tam da 277 MADDELİK RAPOR İÇERİSİNDE 1-2 SAYFA YER TUTAN VE BİR SENARYODAN ibaret olan bu maddeye balıklama atladılar.
Kurulan (Davutoğlu) ve kurulacak (Babacan) yeni partilere kayacak yeni oyları da düşündüğünüzde,ekonomide sürekli derinleşen kriz ile giderek batağa saplanılan Suriye başta olmak üzere son 40 yılın en kötü dış politika yönetimini ve bunların halktaki tepkisini birbirine eklediğinizde AKP için seçmen kitlesini yeniden konsolide etmesini sağlayacak bir “hikayeye” ihtiyaç vardı.
Bu hikaye hem kendi kitlesini konsolide etmeli,hem FETÖ korkusu tetiklemeli,hem de karşu cepheye karşı her zaman AKP için en kullanılır strateji olan kutuplaşma stratejini yeniden hayata geçirebilmesini sağlamalıydı.
Hatırlayın şimdi kendisini büyük entelektüel sanan Yusuf Kaplan’ın makalesindeki “FETÖ artığı,Kemalist şebeke” ifadelerini… Hangi amaçla ve gayet milimetrik bir bir bilinçle yazıya monte edildiği çok net biçimde anlaşılmakta.
İşte tüm bunlar düşünüldüğünde RAND CORPORATION raporu sonrasında Mahir Kaynak’ın meşhur “Kim kazandı” sorusunu bu “Yeni darbe söylentilerine” uyarlayarak sorun bakalım bu söylentilerden sonra “Kim kazandı,kim karlı bu işten?”
Cevap sizi doğru adrese götürecektir.