TÜRKİYE YENİDEN YAPILANIRKEN!
Her şeyden önce şunu bilmek gerekir Türkiye Cumhuriyeti köklü Türk medeniyetinin yüzyıllardan beri aralıksız var olan devletçilik anlayışının bugünkü adıdır.
Bugünkü Türkiye, Türk tarihinin varisi ve devam ettiricisidir.
Taa Mete Han`dan başlayıp Atatürk`e gelen bu kutlu yürüyüşte Türk Devletleri dünya tarihinin en önemli mihenk taşları olmuştur.
Dünyaya adalet getirmeyi kendisine Kızılelma edinen bu millet bu günlere kolay kolay gelmedi.
Tarihte kıtlıklar, kırgınlar ve felaketler görüp geçirdiler. İç savaşlar yaşadılar, kardeş kavgaları gördüler...
Hatta gün geldi ölü insan ve hayvan kemiklerini un haline getirip yiyecek kadar acıklı anlar yaşadılar.
Gün geldi dünyayı yönettiler, gün geldi düşmana atacak ne mermileri, ne de savaşacak takatleri kaldı…
Fakat her felaketten mutlaka sıyrılmayı bildiler.
Bu sıyrılmanın beslendiği pınar ise bir millî ruhta saklıydı.
O ruh işte en son hali ile 15 Temmuz`da sokağa taşırdı…
Türk`ü yok etmek için düşman kuvvetlerinin yapabileceği tek şey o ruhu yok etmektir…
Bu açıdan dış tesirler içerden buldukları yardakçılarla millî ruh baltalamak için her şeyi yapmışlarıdır.
Eğri oturup doğru konuşalım, bu baltalamaya devletimizi yöneten bütün hükümetler zaman zaman alet olmuşlardır.
Biz mesellere asla herhangi bir parti, zümre, dernek, cemaat gözü ile bakmadık.
Biz meselelere milletler, devletler gözü ile baktık.
Bizim milletimiz ve devletimizde nettir.
İnsanî düşünceler ne kadar ilerlerse ilerlesin, dünya, milletlerin savaş alanı olmaya devam edecektir.
Bu bir doğa kanunudur.
Bu kanununda bize düşen; devletimize (kim yönetirse yönetsin) sahip çıkmaktır.
Uyarıcı, yapıcı ve ortak akıl olmaktır.
Evet, Türkiye yani 1923`de Türk Devletler silsilesinin en son temsilcisi olan bu devlet, 15 Temmuz sonrası yeniden veya özet tanımla “sıfır kilometre” kurulmaya başladı.
Niye mi?
-Bu memlekette 40 yıldır bize silah sıkan, kardeşi kardeşe kırdıran bir it halen bir adada tatil yapmaktadır ve onun ağzından çıkan söze itibar edilmektedir de ondan…
-Bu memlekette sizi böleceğiz diyen bir gurup halen mecliste nara atmaktadır da ondan…
-Bu melekte baba oğlunu öldürmekte, anne çocuğunu cami avlusuna bırakmaktadır da ondan…
-Bu memlekette 49 çocuğa tecavüz edildiğinde cemaatçilik anlayışından kaynaklanana bir gaflet yüzünden millet tek ses çıkaramamaktadır da ondan…
Daha çok olumsuzluk sayabilirim…
Kısaca; uzun süredir içi oyulmuş, milli ve manevi değerleri yerle yeksan olmuş, hain etnik gurupların arka bahçesi olmuş, egemen devletlerin yönetme sırasına girdiği bir memleket haline geldik.
Ve en önemlisi cebren ve hile ile bu memleketin adaletten, askeriyeye, emniyetten dış misyon temsilciliklerimize, sağlıktan spora kadar her kurum ve kuruluşlar gayri milli unsurlar tarafından işgal edilmiş durumdadır da ondan…
Evet acilen devletin baştan aşağı yenilenmesine, özelikle milli bir yapıya kavuşmasına ihtiyacı vardır.
Sağlık, eğitim, kültürel, sportif her alan önce millileşmeli daha sonra globalleşmelidir.
Bu alanlarla ilgili önerilerimi tek tek verebilirim ama malum 15 Temmuz dolayısı ile ilk değişiklikler askeri alanda olduğu için ben oradan konuya girmek isterim.
Türk tarihinde belki de ilk defa olarak, Türk ordusu tarafından milletine kurşun sıkılmıştır.
Türk Ordusu 15 Temmuz gecesi hain darbecilerine karşı direnerek, halkının yanında yer alarak demokrasiye bağlılığını gösterdi. Bize düşen darbeye direnen ordusuna sahip çıkmaktır.
Dolayısı ile sıfır kilometre devletimizin yapılanmasında en önemli yeri tutan askeri yapımız bir daha bu duruma düşmemek için yeniden yapılanmalıdır.
Bu yapılanmaya önerilerim şunlardır:
Bence Milli Savunma Bakanlığı kaldırılmalı, onun bütün görevi Genelkurmaya devrolunmalıdır. Genel Kurmay Başkanlığı ise Cumhurbaşkanlığına bağlanmalıdır. Ordunun siyasetle ilgisi yoktur ama Millî Siyasetle ilgisi vardır. Onun görevi devletin milli siyasetini yerine getirmektir. Bu yüzden ordu Askerî bir kuruluşun başında devletin en üst makamında olmalıdır. Zira o makam devletin milli siyasetinin en üst yeridir.
Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır. Her şeyden önce Türk Silahlı kuvvetlerinin (TSK) vazifesinin yeniden tarif edilmesi gerekmektedir. İç Hizmet Kanunun 35. maddesi ile TSK 'ne verilen vazife değiştirilmelidir.
Silahlı kuvvetlerimiz;
* Milli hedeflere ulaşmak için tespit edilen milli politikaları desteklemek,
* Yurdumuza karşı, sınır ötesinden gelebilecek silahlı tecavüzleri caydırmak,
* Tecavüzü, vaki olmadan önce sınır ötesinde önlemek,
* Vaki olduğu halde de yurdumuzu topyekûn savunma esasına göre savunmakla görevlendirilmelidir.
İç güvenlik ve terörle mücadele görevi TSK 'dan alınıp İçişleri Bakanlığına verilmelidir.
Jandarma Genel Komutanlığının Genelkurmay Başkanlığı ile olan organik bağları koparılıp, her yönüyle İçişleri Bakanlığına bağlı, profesyonel personelden oluşan bir kolluk kuvveti haline getirilmelidir.
Terörün dış silahlı destek ve bağlantıları ile mücadele görevi Silahlı Kuvvetlere verilmelidir. Bu görev için en uygun birlik Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığıdır.
Ülkemizin jeopolitik konumu, topyekûn savaş için hazırlıklı olmayı gerektirmektedir. Bu nedenle, zorunlu askerlik devam etmelidir.
Topyekûn Savunma organizasyonu içinde Gayri Nizami Harbin (GNH) Teşkilatlandırılması en sert ve ciddi şekilde yapılandırılmalıdır.
MGK 'nun oluşumu ve görevleri ile ilgili yasal mevzuat yeniden düzenlenmelidir. Yüksek Askerî Şûra ve askeri Yargı Sistemi yeniden düzenlenmelidir.
Son olarak ve beklide en önemli madde olarak; Kuvvet Komutanlıkları kuruluşunda bulunan askerî okullar bence kapatılmamalı buraya seçilecek öğrenciler özellikle fiziksel ve zekâsal yeterliliği olan şehit ailelerinin evlatlarından seçilmelidir. Bu şekilde orduda görev alan askerler teröre karşı bir intikam timi haline gelecektir. Bu da askerlerimize milli bir kin yükleyecek ve o asker milletine değil kime kurşun sıkacağını iyi bilecektir…
Aksi takdirde savaşta kazanmamız mümkün değildir.