Dürrizade Abdullah’lar ve Sait Molla’lar İngilizlere hizmet ederlerken; bir cepheden, diğer cepheye koşmuş bir TÜRK PAPA vardı bu ülkede…
Ve şöyle haykırıyordu Türklüğünü ;
“Gerçi Rum isek de, Rumca bilmez, Türkçe söyleriz
Ne Türkçe yazar, okuruz ne de Rumca söyleriz
Öyle bir mahludi (karışık) hatt-ı tarikatımız (yazı usulümüz) vardır ki
Hurufumuz (harflerimiz) Yunanice, Türkçe meram eyleriz...”
KİMDİ BU PAPA?
Eftim.
Namı diğer Zeki Erenerol.
Mustafa Kemal’in “Baba Eftim” dediği ve “Tek başına bir ordu gibi mücadele verdiğini” söylediği Papa Eftim.
EFTİM, 18842de Yozgat’ın Akmağdeninde doğdu.
Babasının adı Karahisarlı Oğullarından Baraş’tır.
Zekâsı ve çalışkanlığı sayesinde hocası Şevki Efendi’nin dikkatini çekti. Arkadaşlarının Kuran ezberlemelerine imrenerek İncil’i ezberledi.
21 yaşında iken Ruhban mesleğine girdi.
1912 ‘de Diyagoz,1915’te seçimle papaz oldu ve Akdağmadeni’ne döndü.
1918’de Keskin Metropolit Vekili iken Fener Patrikhanesi’ni protesto ederek “Müstakil Türk Ortodoks Patrikhanesini” kurdu ve ölümüne kadar başında kaldı.
“Ben Türk dostu değil, Türkoğlu Türk Eftim’im” diyen Papa Eftim,
Patrikhanenin Türk Ortodoksları Helenleştirilmeye çalıştığını söyleyince, aforoz edildi.
Devletimizin güçlü olduğu zamanlarında sesini, soluğunu kesip köşesine çekilirken, devletin zayıfladığı zamanlarda sürekli bir çıbanbaşı gibi kendisini göstermiş, patrikler, fırsattan istifade hemen yabancı ülkelerle diyaloga geçerken o Türk Devletinin emrine girdi.
Bu yüzden sadece kendisi değil adlarını Turgut, Selçuk olarak koyduğu çocukları da patriklerin hedefi oldular.
PAPA EFTİM ve evlatları Türk Milletine ve devletine o kadar sadıklardılar ki yaşamlarından, ölümlerine kadar hep Türkiliğe hizmet etmenin ağır bedellerini ödediler.
Aforoz edilen ailenin düşmanlığını yapan batı kiliseleri bugün rum mezarlığında bulunan Zeki, Selçuk ve Turgut Erenerol’ların mezarlarını bile kaldırmak istemektedirler.
Bu ailenin son temsilcisi SEVGİ ERENEROL’un hanımefendi de babalarının ve dedelerinin izinden gitti.
Sevgi hanım okadar çok ileri gitti ki, 1995 yılında Alpaslan Türkeş’in genel başkanlığı döneminde ‘Ya sev ya terk et’ sloganlı MHP’ye katılarak İstanbul milletvekili adayı oldu.
‘İnsanın ülkesini, milliyetini kendisinin seçmediğini ama dinini seçebildiğini ‘ söyleyen Sevgi hanım ‘dedelerinin soyunda gelince ister istemez onların yolundan gidiyor insan’ diyordu…
Ve hanımefendinin bu duruşu onu Bartholomeos hedefine koymuştu.
Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bölge kaymakamlığına bağlanan ve sıradan bir dernek muamelesi göre Fener Rum Patrikhanesi gün geldi AB uyum yasaları gereğince yeniden güç kazandı.
Protokolde Diyanet İşleri Başkanının yanına oturtuldu.
FETÖ elebaşı ile “Dinler arası diyalog” gösterileri yaptılar.
Ve gün geldi Zeki’nin torunu, Selçuk’un kızı asil bir Türk kızı Sevgi Erenerol ERGENEKON kumpası ile tutuklandı.
Aslında tek suçu TÜRK olmaktı.
Dini onun dininden olanlar için önemli değildi.
Türk olması, Türkiye Cumhuriyetine hizmet etmesi onun kadın hali ile o yaşta zindanlara atılmasına yetti.
Sevgi hanımı Ergenekon kumpası ile içeri alan, Fener Rum Patriği ile kardeşlik pozları verenler bugünkü AJAN Papazın yol arkadaşlarıdır.
Ne dersiniz biz Hristiyan Türk’ün vatana bağlılığına vefamızı unutup, Türk ve Müslüman kılıklı bir Kardinale yol verdiğimizde bu ABD ajanı PAPAZA da yol vermedik mi?
Günah işlemedik mi?
Biz misyoner faaliyetleri ile devşirilmekten korkacağımıza Türkleştirdiklerimize veya dinimizden olmayan Türklere sahip çıksaydık bugün yaşadıklarımızda başımıza gelmezdi.
Unutmayın!
Atilla’nın merhameti ile hayatta kalan ROMA ile, o Atilla’nın torunlarının mücadelesi mazlumlar için kıyamete kadar sürecek.
Öyle ise; gerçek dostlara vefayı, dost kılıklı hainlere de cefayı çok görmemek lazım.