TÜRK TARİHİNİ YENİDEN YAZMALIYIZ!
“Türklerin tarihi ile ilgili bizlere öğretilen çoğu bilginin yanlış veya uydurma olduğunu düşünüyorum. Çünkü, 1900’lü yıllara kadar zaten Türk ve Türkçülük üzerine çok fazla düşünülmemiş.
“Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet yapısıyla da pek uyuşmamış, zaten. Yüzlerce farklı insan yapısından oluşan Osmanlı, Türk olduğunu bilmiş ama bunu ön plana çıkarmamış.
“Orta Asya’daki Türkler ise kendi hâlinde, küçük küçük topluluklar şeklinde yaşamış. Rusya’nın, Çin’in, İran’ın egemenliği altında ezilerek yaşamışlar.
“Türk boylarına, büyük Türk milletinin bir parçası olduğu unutturulmuş. Sadece, alt boy isimleriyle kendilerine dayatılan bir hayatı yaşamışlar.
“Özellikle de Rusya ve Çin, tarih boyunca Türklerden çok çektikleri için kimlik silme ve benliğini, geçmişini unutturma politikasını bilinçli olarak uygulamışlar.
“Üstelik de Türk benliğini, kimliğini unutturmayı büyük oranda başarmışlar.
“Başaramadıkları durumlarda ise Kırım’dan tutun, Doğu Türkistan’a; Güney Azerbaycan’dan (İran’ın kuzeyi) tutun, Sibirya’ya kadar olan her yerde Türkleri katletmişler, soykırım yapmışlar.
"Rus’u, Ermeni’si, Moğol’u, İran’ı, Çin’i bunu her fırsatta yapmış, Türkleri örneği görülmemiş eziyetlerle öldürmüşler, yok etmeye çalışmışlar.
Ama bunu başaramamışlar, Türk nüfusunu yok edememişler. Bunun üzerine yeni yöntemler uygulamaya başlamışlar.
Bedensel olarak yok edemedikleri Türkleri, zihinsel olarak yok etmeye çalışmışlar. “Türk” kelimesini özellikle Asya’dan yok etmeye çalışmışlar.
Türk boylarını birbirine düşürerek ve farklı isimler vererek tarih sahnesinden yok etmeye çalışmışlar.
Burada önemli görevlerden biri de tarihçilere düşmüş Yahudi kökenli onlarca İngiliz, Alman, Fransız, Rus tarihçiye Türklerin tarihini anlatan kitaplar yazdırmışlar.
Özellikle de Cumhuriyet’ten sonra Batıyı taklit etmekten başka hiçbir şey bilmeyen bilim adamlarımız da bu kitapları alıp bizlere ders kitabı olarak okutmuşlar.
Hâlâ da bu kaynakları kullanıyor, orta ve yükseköğretim de bu düşünceyi öğretiyoruz.
Ne yazık!
Birkaç Bilim adamı hariç hiç kimse Türk tarihini belgelere dayalı olarak yeniden yazmayı denememiş, denemiyor.
Biz hâlâ, 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya geldiğimizi sanıyoruz. Fakat Anadolu’yu dolaştığınızda Türkçe kelimelerin yazılı olduğu 4-5 bin yıllık mağara duvarları 2-3 bin yıllık kaya parçaları görüyorsunuz.
Nasıl oluyor da bin yıl önce geldiğimiz söylenen Anadolu’nun her yerinde bundan çok öncesine ait binlerce belgeye yazıya, resme rastlıyoruz?
Cevabını aklınız, mantığınız versin…
Türklere ait en eski edebi yazılı belge olarak “Göktürk Yazıtları”nı söylüyoruz.
Bu belgeleri okuduğumuzda ise son derece işlek, gelişmiş, güçlü bir Türkçe ile karşılaşıyoruz ki hâlâ da bu Türkçeyi kullanmaktayız.
720’li, 730’lu yıllara ait olan bu yazıtların dili en az bin yıl önce gelişmiş bir Türkçe olduğuna göre çok daha eskiye dayanan yazılı belgeler vardır, olmalıdır da.
İşte bu yüzden yeni yetişen nesle Türk olduğunu öğretmeli, kafatasçılık yapmadan Türklüğüyle öğünmesi gerektiğini, geçmişini bilimsel olarak araştırıp kendi tarihini öğrenmesini, Türk tarihini yeniden yazmasını ve geleceği buna göre hazırlamasının en öncelikli görevi olduğunu hatırlatmalıyız.