Bu günlerde göz gözü görmüyor, her taraf toz duman. Millet pandemiyle birlikte ağırlaşan ekonomik krizden muzdarip.
Pandeminin ne kadar süreceğini ve ardından nasıl bir hasar bırakacağını tahmin etmek zor. Ancak ekonomik ve toplumsal krizlere neden olacağı konusunda görüş birliği var. Belki de bu ağır hasar bir çok ülke için varoluşsal bir sorun oluşturacak.
Böylesi bir ortamda iktidar, muhalefet partileri, yazarlar, televizyonlar , kanaat önderleri birbirlerine girmiş durumdalar. Hakaret davaları açılıyor, soruşturmalar devam ediyor tam bir kutuplaşma içerisindeyiz. Bir de erken seçim tartışması var ki oda ayrı bir sorun. Peki halkın sorunu ne?
Pandemi ve geçim. Yapılan tartışmalar halkın gerçek ihtiyaçlarına ne kadar cevap veriyor.
Türkiye’nin en büyük ihtiyacı Milli bir yönetimin ve kadroların iktidara gelmesidir. Türkiye’deki siyasal mücadele milli olanlarla gayri milli olanlar arasındaki mücadeledir. Aklınıza hemen ne demek gayri millilik, Türkiye’de seçimi halk yapıyor vb. itirazlar gelebilir. Önemli olan halkın nasıl yönlendirildiği, önüne konan seçeneklerdir. Halk bunlar üzerinden , algı yönetimi ve dayatmalarla seçim yapmaktadır.
Siyasal partiler ve partilerin taraftarları birbirlerini düşman olarak görüyor adeta. İnsanlar karşı taraftan birinin felaketini ya da acısını sevinçle karşılıyor. Nasıl bir insanlık anlamak mümkün değil. Çoğunluğumuz adeta güce tapıyoruz. Doğruları, yalanları ne kadar biliyoruz veya farkındayız.
Hiç bir yönetimi beğenmiyoruz. Sadece kendimizden olsun, ben de faydalanayım modundayız. Halkın bu tutum içerisinde olduğu bir ortamda pandemic ve ekonomik krizin neden olduğu yaraları nasıl saracağız. Yoksa birbirimizle sen çok aldın ben az aldım kavgası mı yapacağız? Düşündükçe uykularım kaçıyor.
Ülkenin gerçekten çok hayati iç ve dış sorunları var. Bu sorunların büyük kısmı devlet çözmesi gereken sorunlar. Parti politikaları ile çözülecek ya da birlik olmadan üstesinden gelinebilecek cinsten değil. Devamlılık ve arkasında milli bir duruş isteyen sorunlar ve bunların çözümüne ilişkin politikalar gerektiriyor.
Yukarıdaki ifadeyi kullandığım zaman hemen aklınıza Türkiye’de derin devlet bunu halleder vb. düşünceler gelebilir. Gerçekten Türkiye’de derin devlet olduğundan ya da eskiden derin devletin bulunduğundan bahsedilebilir mi?
Türkiye’de derin devlet veya adı neyse hiç olmadı ki. Anlatılan derin devlet ABD derin devletidir ve Türkiye’dekiler ABD derin devletinin adamlarıdır. Ya da ABD derin devletinin Türkiye şubesidir. Yani Türk derin devleti yoktur. Olsaydı 15 Temmuz darbe girişimi olur muydu? Veya darbeler yapılabilir miydi? Milletle kavga edilir miydi?
Derin devlet dediğiniz sivil ve askeri bürokrasi, düşünce kuruluşları vb. unsurlardan oluşur. İstişare gruplarından oluşur. Bu ifade ettiklerimden ABD etkisinde kalmayan bir kuruluş var mı? ABD ve Batıda oluşturulan fikirlerin etkisinde kalmayan var mı? O zaman biz ne kadar milliyiz? Yönetici olarak, kanaat önderi olarak ya da siyasi parti mensubu olarak kendimize bu soruyu sorup evet milliyim cevabı verebiliyor muyuz?
Başka ülkelerin fikirleri ve nasihatleri ile Türkiye’nin sorunlarını çözmesi mümkün değil. Her ülkenin tarihi gelişimi ve içinden çıkardığı milli yöneticileri ve kadrolarıyla bulduğu çözümler o ülkenin gelişmesine hizmet eder. Örnek alabiliriz ancak kendi geliştireceğimiz çözümlerin bizi doğruya götüreceğini idrak etmeliyiz.
Milli olanları bulmak, çıkarmak ve onları desteklemek zorundayız. Önemli olan bunu nasıl yapacağımız. Ana sorunlar ortada dururken ve çözüm bulunmamışken, tali sorunlarla uğraşmanın veya karşılıklı hakaret etmenin bir anlamı yok. Bunu yaparak gündem saptırılıyor veya halk meşgul ediliyorsa bu da vahim.
Bütün bunlar bize bu ülkede bir derin devletin olmadığını ama ABD ve Batının derin devletinin adamları olduğunu işaret ediyor. Önce milli olmalı ve bizi yönetecekleri milli olanlardan seçmeliyiz. Sorunlarımızı ancak bu şekilde çözebiliriz.