`TACİZCİ` POLİS!

Selçuk DÜZGÜN

Gerek insan hakları örgütleri gerekse akademisyenler için “iyi polislik” çoğu zaman uluslararası insan hakları standartları ile uyumlu bir şekilde gerçekleştirilen polislik uygulamaları anlamına gelmektedir.

Her ne kadar bu anlayış bir düzeyde doğru olsa da, polisin gündelik hayattaki uygulamalarının bütünü düşünüldüğünde uluslararası insan hakları standartlarının ancak belirli alanlara rehberlik edebileceği unutulmamalıdır.

Aslında ne kadar çok veya ayrıntılı olursa olsun kurallar ve yönetmelikler iyi polislik uygulamalarını tam olarak yansıtamaz. Polisin işlevini yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu ve gerekli olan takdir yetkisi, polisin davranışlarının ölçülmesini sağlayacak açık normların bulunmasını tercih eden insan hakları savunucuları için sorun oluşturmaktadır.

Öte yandan, insan hakları savunucularının bu yaklaşımı polislerin bir çoğu tarafından en iyimser tabirle ‘naif’ bulunmaktadır; polisler en azından teorik düzeyde de olsa savunucuların polislik işinin gerekliliklerini anlayamadıklarını, bu nedenle de polislerin sırtına gerçekçi olmayan bir iş yüklediklerini düşünmektedir.

İnsan hakları savunucularına göre ise polislerin bu yaklaşımı kendilerine yöneltilen eleştirilerden kaçmak için kullandıkları birer bahanedir.

Buraya kadar ne güzel akademik cümleler kurdum değil mi?

Gönül ister ki, bu cümleleri herkesle aynı düzeyde tartışalım, yorumlayalım ve polis teşkilatımızın veya kolluk kuvvetlerimizin en üst düzeyde tanımını insan hak ve hürriyetleri şeklinde yapalım.

Ama görünen manzara da bu kolay değil.

Peki, görünen manzara ne?

Bildiğiniz üzere geçenlerde Ankara`da 4 kişilik bir eyleme polis müdahale etti ve müdahale sonrası basına polisimizi `sapık` gösteren bazı resimler yayınlandı.

Bu resimler üzerine sosyal medya da büyük bir algı operasyonu başlatıldı.

Nereden ve kimler tarafından belli olan polisimizi küçük düşürmek üzerine yapılan bu propagandanın asıl amacı halk ile emniyet güçlerimizin arasını açmak ve olası bir iç çatışmada sivil itaatsizliğe zemin hazırlamak.

Peki, bu sinsi propagandayı kim yapabilir?

Mağdur gibi görünen şahsın siyasi kimliğine bakın anlarsınız.

Oysa o olayın videosuna baktığınız da fotoğraflara yansıyan görüntülerin ne kadar anlamsız olduğunu görürsünüz.

Diyelim ki, biz yanıldık ve o polis gerçekten `taciz` yaptı!

İyi de bunun tanımı tüm teşkilatı karalamak üzerine mi yapılmalıdır.

Emniyet teşkilatını karalarken mağdur gibi gösterilen siyasi tipleri melek göstermeye kimin hakkı var?

Evet insan hakları temsilcilerinin beklentileri ile polisin uygulamaları sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde sorun olmuştur.

Bu açıdan bizim coğrafyamızda, yaşadığımız terör olaylarına bir bakın, her gün şehit edilen can emniyet mensuplarını bir görün inanın dünyanın en iyi polisi biz de var.

Yasadışı eylem yapıp direnen birine polisin çiçek verip ikna edeceği mümkün değilken elbette “kargatulumba” gözaltına alır.

Bu almada eğer `taciz` varsa hukuk üzerine düşeni o birey üzerinden yapar.

Kaldı ki, o olayın videosu varken ve her şey net görünüyorken resimler üzerinden kıyamet koparanlar bunu insani hassasiyetlerinden yapmıyorlar, aksine hükümet düşmanlıklarına kılıf arıyorlar.

Bunu yaparken de ülkeye, millete nasıl bir ihanetin içerisinde olduklarının farkında değiller.

 

Hayatlarını Türk emniyet birimlerine düşmanlıkla geçirenler “Babası FETÖ'den ihraç,kardeşi DHKP-C'li proje kadın” üzerinden yaptıkları propaganda da bu ülkenin Suriye olmasına yönelik sinsi bir çalışmadır.

Yemezler… Polisimizi size yedirtmeyiz.

Yaşasın Türk Polisi.

Kahrolsun 5. Kol faaliyetleri.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.