Suyu birazdan öte, hep eylül çürüttü
“Karanlıkta Cengiz Baktemur Gamzesi Kanar."
Çek kürekleri tayfa, götür bu limandan denizi, nküstüm çocuk gibi...
Çünkü zamana...
Zaman soframızda su birikintisidir!
İpekten düşlerin al atlasında, varılmamışlıklar ötesi mor bir çağ adına.
Al atlı yiğitlerimin gözbağı zamanı yorgunluklarıyla büyüyor...
Eli yüzü yok gibi...
Uzak dokunaklı kırgın bozlaklarım.
Onca yorgunluğuma akan ömür tükenir mi birden?
Ay küskünü yüzüm bir (o, an) damarı bulur elbet.
Işıltısız bir bozkır yamacında gün, çiğ tanelerini demir parmaklı mekanlara taşırken.
Acıyı da, kederi de, hüznüme...
Soluksuz kör karanlık gibi damıtarak.
Ki, alışkanlıklarım diretmişlik üstüne dağ ateşi köpüklenmeyse, bunca yıl ağrıyan gövdemi sevdayla katıp gözyaşına, bulanık deli çaylarda dillendirecektir.
Daha çok yolumuz var.
Tüketse de çiçek bozuğu yüzlü şehirler!
Kahramanlıklarımızı...
Sevdam önüne çekilmiş arklar,elbet yok olacak bir bir, çoğalacağız.
Bu sellerle yok edilmeyecek kadar sayımız var!
Dillere destan kavga tutkunu olanlar, Kavga kaçkını etek giyen olamaz.
Her ölüm düşü diretmiş savaşçılar sureti, iyileştirir yaralarımızı... kırlaşmış şakaklardaki hayallerim acının ateşinden yorgunluklar adına "bir gülden bin gül" diyetine muhacir halden azap yanmaklığımdır.
Duvaklı düşlerin en beyazından başlıksız bütün yazılara;
"Bir kına gecesi" ziyan edilmişlik say, ve umarsız kaygılarda sakla hüznümü...
Son tayfunda sıkılmış bir yalnızlığın telaşında susmuş türkülerin, vurulmuş kentlerin ciğer yarası...
Mazi atlı bir süvarinin eteklerinden dünyaya düşüp, yeryüzüne akanlar (ki) iki kaş arası kadar bir mesafe ömürde eriştiler kıyamete.
Bir vurgun sonrası bozgun telaşıyla dönüp baktılar aynaya. Tanımadılar kendilerini!
Sual üzre konukluk edip,” med cezir” adreslere sunuldular. Susuşlarıyla bozkır yüzü sonbahar dillendirdiler.
Kâh bir yitmiştik hüznüne mendil salladılar...
Kâh bir sancının sağdıcı oldular...
Telli duvaklı yazgılara somurtkan ardıç kökü boy verdiler.
Acemi yürekleriyle güz ötesi yüz müntehir dalgınlığın vebali yaşlarını büyüttüler.
Çalıntı coşkuları, bölük pörçük yarım ağız gülüşleri...
Ve Eylül vurgunu, asılmış düşleri...
Döner geliriz bir gün, demek üstüne son bakışları, sahiden paylaşılmış yanmak oldular...
Ateşten öte sır gibi alazlanmış yürekte buz!
Her bekleyişe eski bir mektup.
Suyu birazdan öte, hep eylül çürüttü...