Yıllardan 1937
Bir milleti ayakta tutan en büyük etken onun geçmişi, yani tarihidir. Evet Milleti tarihi yaşatır. Tarihi ise vatanin ölüme meydan okuyan evlatları yazar… Ve tarih onları birer kahraman olarak ölümsüzleştirir. Bu gün o ölümsüz kahramanları, şahadete götüren yolda ,simsiyah bir trenin, göğüslerinde ölüm numarası yazılı sürgün yolcularını anmak istedim...
Korkuyorum... Tarihi zamana kazıyan, ölüme sevdalanmış, Türklüğe aşık O kahramanları anmak, titrek parmaklarıyla kalemi elinde zor tutan aciz bir kulun ne haddine diye düşünerek korkuyorum; ama sonra korkmak bizim adamlığımıza yakışmaz diyerek silkinip yazmaya karar veriyorum.
Evet, zaman uçup gider; ama kahramanlar vardır zamanı durdurur ve o anı tarih diye kazır zamana. Yıllar geçer ama o tarih hiç ilerlemez. Bir milletin hafızasına dönüşür; soyu sopu olur, özü olur, gururu olur, kendine dönüşü olur... O tarihe gölge düşürülmeğe çalışılır, karalamak istenilir, unutturmak için çaba sarf edilir ama zaman aklar, millet sahiplenir, nesiller örnek alır...
Onlara şimdi “37. Yıl Kurbanları” diyorlar oysa eskiden Vatan hainiymişler(!)
1937 yılında Sovyetleri yöneten Stalin, Moskova’nın kardeşlik perdesi altında kalleşlik yapan ikiyüzlü siyasetine hayır diyen, asimilasyona uğratamayacakları, kanındaki asaletin farkında ve özüne sahip, milli duyguları kabarık, düşünebilen, yazabilen haykırabilen, esareti kabul etmeyen on binlerce, yüz binlerce Azerbaycan Türk’üne soykırım denilebilecek bir vahşet uyguladıı...
Kendilerini sürerek terki vatan etti, barelerinde ölüm hükmü çıkararak idamlarına karar verdi... Çoğu şair, aydın, hayatini Türklüğe adamış, vefalı evlatlarıydı memleketin.. Suçları, Türk Yurdunda Türk olarak doğmaktı. Suçları şair olmaktı, suçları arsızlığa, işgale, zulme ve zalime direnmekti...
Suçları:
“Çırpınırdı Karadeniz Bakıp Türk ün bayrağına
Ah ölmeden bir görseydim düşe bilsem toprağına.”
Diye haykırmaktı...
Onlar kandan, kemikten ibaret vücutlarına öyle bir kalp sığdırmışlardı ki, o kalpte şahsi çıkarlara, özel duygulara yer yoktu... Türklük her şeyin üstünde geliyordu, Vatan herşeyden önce seviliyordu...
Evet, onlar Vatan hainleriydi(!) Çünkü onların idamıyla, kurşuna dizilen Türklük yeniden doğmuştu... Ve bu doğuş, alnımıza kazımıştı Vatan için bir ölüp bin dirilmeyi.
Biz, ölerek yaşatan, ölümüyle yokluğu varoluşa dönüştüren; dört tarafı dikenli tellerle ,acımasız Rus askerleriyle sarılıyken bile milletine son görevini yapan ve onlara kulaklarında küpe olacak bir vasiyet ulaştıran kahramanlara sahip bir ırkız... O vasiyete sahip çıkarsak bütün zorlukların üstesinden geleceğimize,bütün haiinleri alt edeceğimize eminim!
S U S M A R A M !
“Men bir gulam, yük altında ezilmişem, gardaşım,
Sevinç bilmez bir mahkumam, ahu-zardır sırdaşım.
Damga vurub, zencirleyib tullamışlar zindana,
Karlı-buzlu cehennemler mesken olmuşdur bana.
Mene dinme, sus deyirsen, ne vahtacan susacam,
Buhranların, hicranların, mahbesinde galacam?
Niye susum, konuşmayım, insanlıkda payım var,
Menim ana vatanımdır talan olan bu diyar.
Niye susum, konuşmayım, Türk yurdudur bu toprak,
Oğuzların, elhanların vatanında kimdir, bak!
Bu dünyada azadlığı şan şöhretten üstün tut,
Alçaklığı, yaltaklığı rezilliyi sen unut!
Nece susum, konuşmayım, men eyleyim heyanet?
Hanı sevgi, hanı vatan, de harda galdı millet?
Men bir gulam, yerim altun, suyum gümüş, özüm aç,
Atam mahkum, anam sail, elim her şeye möhtaç.
Men Türk evladıyam, derin aklım, zekam var,
Ne vahtacan çiynimizde gezecekdir yağılar?
Ne kadar ki, hakimlik var, mahkumluk var, ben varam,
Zülme garşı isyankaram, ezilsem de susmaram!”
Bu şiir Ahmet Cevat’ın hapishanede ziyaretine gelen arkadaşına ezberlettiği bir şiirdir. Ezberletmesinin nedeni yazılı metin olarak ele geçmesinin ölümlerine sebep olacak kadar büyük bir suç olmasıdır. Kendisi idam cezası alan Ahmet Cevat, arkadaşının bu cezaya çarptırılmasını istemediği için ; “Ağaçlara bakarım, ben söyleyeyim, sen dinle, ama bunu ezberle, bu günler gelip geçecek, güzel günler yani hürriyet dolu günler geldiğinde bunu yazıya döker, oğluma ulaştırırsın ve yayınlatarak milletime hediye edersin” der. Onun Hediyesi kutsaldır...O hediye son menzilden, dikenli tellerin arasından susturulamayan bir dilden, pes edişi ve vazgeçişi olmayan bir yüreğin cesaretinden yol alarak bize ulaşmıştır...
Sahip çıkacağız ve asla SUSMAYACAĞIZ....