2013 sonlarında veya 2014 başlarında, o zaman Başbakan olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ‘Twitter denilen bir bela var’ diye bir cümle kurmuştu. O konuşmayı dinleyince, arkadaş çevreme ‘Eyvah! Ankara gençlerin yeni mecrasını ve yönlendirme alanlarını yeni fark etti’ demiştim. O süreçten sonra konuya dair birçok köşe yazısı yazdım. İlk başlarda sosyal medya’nın neden bu kadar çabuk yaygınlaştığını anlatmaya çalıştığım bir yazı yazdım. Sonra Sosyal Medya Kişiliği başlığıyla yayınladığım yazıda, gençlerin kişiliklerinin sosyal medya ile bozulduğunu anlatmıştım. Mahreminiz Mahrem Kalsın başlığıyla sosyal medyanın ailenin geleceğini nasıl etkilediğini anlatmaya çalışmıştım. Teknolojinin toplumun özellikle gençlerin din algısını nasıl değiştirdiğini anlatmak için Teknoloji Çağında Gençlik ve Din başlıklı bir köşe yazısı daha yazdım. 2019 yılında konuya dair Teknoloji Kuşatmasında Geleceğimiz adı altında bir kitap yayınladım.
Sosyal Medya Yasası tartışmaları Türkiye’nin gündemine geldi nihayet. Konuya dair birkaç yıldır yazılar yazan ve eğitim seminerlerinde özellikle gençleri bilinçlendirmeye çalışan birisi olarak, bu tartışmaların başlamış olmasına çok sevindim. Tartışmaların sonucunda ne olur, neler yapılır bilemem. Ancak bu konunun enine boyuna tartışılması ve konuşulması gerekiyor.
Sosyal Medya Nedir?
Bu sorunun teknik cevabıyla kimse ilgilenmez. Ancak ne olduğunu hepimiz biliyoruz ve kullanıyoruz. En çok kullanılanlar, Facebook, Twitter, Instagram, YouTube gibi sosyal medya araçlarıdır. İnternet üzerinden bunların mucitleri ile ilgili bilgi araştırsanız karşınıza ‘Mark Zuckerberg evinin yanında ki araba garajında birkaç arkadaşıyla beraber, okulda daha çok kız tavlamak için Facebook diye bir platform icat etti’ gibi bilgilere ulaşırsınız. Ancak mesele bu kadar basit ve romantik değil. Aktif olarak kullandığımız tüm sosyal medya platformları istihbarat örgütleriyle beraber çalışıyorlar. Beraber çalışıyorlar ifadesi bile eksik olabilir. İstihbarat örgütlerinin emrinde çalışıyorlar desem daha doğru olur.
izlerimizi, yüz hatlarımızı, aile bireylerimizin fotoğraf ve tüm bilgilerini bizi eğlendirerek toplayan bir istihbarat sistemine çalışıyor sosyal medya platformları. Sosyal medya hesaplarında yaptığımız paylaşımlarımızla, beğendiğimiz resim veya yazılara tıklayarak kişiliğimizi de deşifre ediyoruz. Teknolojiyi geliştiren ve en çok kullanılan sosyal medya platformlarının başında ki insanlara bedava hizmet ediyor, eğlenerek ve beğenerek gönüllü kulluk ve kölelik yapıyoruz. Bunu eleştirirken bile onların sistemleri üzerinde eleştiriyoruz. Cezaevinin içinde özgürlük naraları atıyoruz.
Veri Dini veya Dataizm
“21. Yüzyıl için 21 Ders” kitabının yazarı Tarihçi Yuval Noah Harari devletlerin vatandaşlarına sorumluklarının değiştiğini anlatırken veri savaşları konusunda şu uyarıları yapıyor:
Devletin en temel görevleri uzun asırlar sonra ilk defa büyük bir değişime uğradı. Devletler vatandaşlarına sağlık, eğitim ve güvenliği ücretsiz sağlamakla mükelleftir. Çünkü vatandaş devlete vergilerini bunun için ödüyor. Devletler için çok önemli bir sorumluluk daha getirdi teknoloji. Devletler kendi vatandaşlarının veri mülkiyetini de korumak zorundalar. Dünyanın tüm serveti ve iktidarının az sayıda insanın elinde toplanmasına engel olmak istiyorsa devletler, veri mülkiyetini düzenlemek zorundadır.
Eskiden en kıymetli şey topraktı. Toprak sahibi olanlar zengin oluyordu. Toprak fethetmek veya toprağını korumak için devletler savaşıyordu. Siyaset toprağı kontrol etme mücadelesiydi. Modern çağda makineler ve fabrikalar topraktan daha önemli hale geldi. Ancak 21.yüzyılda ‘veri’ en kıymetli şey olma anlamında, hem toprağı hem de makineleri gölgede bırakacak ve devletler veri akışını kontrol etme ve elinde tutma mücadelesi verecek. Veri az sayıda insanın eline geçerse, veri sahibi insanların sahibi haline gelebilecek.
Veri kapma yarışı devletler arasında henüz bir rekabet veya savaş haline gelmemiş olsa bile, sosyal medya sahibi büyük şirketler ‘ilgi tüccarlığı’ ile veri avcılığı yapıyorlar. Google, Facebook, YouTube gibi dev şirketler bize bedava bilgi, hizmet ve eğlence sunarak ilgimizi çekiyor sonra da bu ilgiyi reklamcılara satıyorlar. Ama muhtemelen veri toplayan devlerin ilgi ve reklam tüccarlığından çok daha büyük hedefleri var. Esas işleri ve amaçları sadece reklam satmak değil. Merak uyandırarak, ilgimizi çekerek hakkımızda aşırı miktarda veri toplamayı başarıyorlar ki, bu da reklamlarının toplam hasılatından daha değerli. Biz onların müşterisi değil mahsulüyüz.
Sıradan insanlar bu sürece direnmekte çok zorlanacak. Günümüzde insanlar en değerli varlıklarını yani kişisel verilerini ücretsiz elektronik posta hizmetleri ve komik videolar karşılığında teslim etmekten rahatsız değil. Bu durum ne yaptığının farkında olmadan koca toprakları üç beş renkli boncuk ve ıvır zıvır karşılığında Avrupalı emperyalistlere satan Afrika ve Kuzey Amerika yerlilerinin durumuna benziyor biraz. Eğer sıradan insanlar ileride bu veri akışını kesmeye kalkışırsa, bunun her defasında daha zor olduğunun farkına varır. Özel hayatına ait tüm bilgileri, sağlık durumu ve iş durumuna dair her bilgiyi elinde bulunduran bir sistemden kopmak gittikçe daha zor hale gelecektir.
YouTube Kanalı Sahibi Özgür mü?
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, isteyen herkesin kendine ait gazetesi, kendine ait televizyonu var. Cebinizde gezdirdiğiniz telefonunuz size, birçok insana fikirlerinizi anlatma imkanı verdiği gibi, birçok insanın fikirlerini öğrenme imkanı da veriyor. Kendinize ait sosyal medya hesaplarınızda kendi gazete bülteniniz gibi istediğiniz gibi yayın yapabiliyorsunuz. Kendinize ait bir televizyon kanalına bile sahipsiniz elinizdeki telefon sayesinde. Gazetenin ve televizyonun sahibi, patronu, yazarı, genel yayın yönetmeni sizsiniz. Her insan hem gazete hem televizyon sahibi oldu artık.
Siyaset tartışmalarında kullanılan iktidara yakın medya için ‘Havuz Medyası’ ifadesi veya muhalefet partilerine yakın medya için ‘Muhalif ve Özgür Medya’ tabirleri var. Bu tartışmalardan uzak duran yeni bir medya var. Güçlü sosyal medya sahibi gazeteciler. Kendilerine ait YouTube kanalında yayın yaparken ‘özgür’ olduklarını sürekli vurguluyorlar. Bu özgürlük vurgusundan kasıt, iktidara yakın veya uzak bir habercilik yapmadıklarını, tamamen özgür olduklarını belirtmek istiyorlar. Özgür oldukları için daha doğru daha tarafsız habercilik yaptıklarını sürekli belirtiyorlar. Gerçekten öyle mi?
Sosyal Medya özgürlüğü diye bir şey yoktur aslında. İstedikleri anda tüm hesaplarınızı kapatırlar ve siz hiçbir şey yapamazsınız. Hatta sizin hesabınızdan sizin adınıza paylaşım yapsalar, kimi kime şikayet edeceksiniz? Belirli bir güce eriştiğinizde size gelip ‘Bizim istediğimiz yönde yayın yapmazsan hesabınızı kapatırız’ dediklerinde, oradan kazandığı reklam ile geçinen ‘özgür’ gazeteci buna direnebilir mi?
Neler Yapılmalı?
Konuya dair cevabı en zor soru budur. Neler yapılmalı sorusunun cevabı kolay değil. Yerli ve Milli sosyal medya programları üretmek, kısa vadede olmasa bile acilen atılması gereken adımlardan birisidir. Yerli ve milli araba / tank / uçak / SİHA üretmek Milli Bağımsızlığımız için ne kadar önemliyse, yerli soysal medya araçlarıda o kadar önemlidir. Tüm bu hesapları kullanacağımız cep telefonu ve tabletleri de kendimiz üretirsek, tedbir açısından çok daha faydalı olur..
TC Kimlik numarası gibi Sosyal Medya Kimlik Numarası zorunlu hale gelebilir mesela. Bu sayede fake / sahte hesap kullanımı engellenmiş olur. Sahte hesaplar üzerinden operasyon çekilmesinin önüne de geçilmiş olur. Ayrıca sosyal medya üzerinden sahte hesap ve resim ile hakaret etmeyi alışkanlık haline getirenler kolay tespit edilir hatta sosyal medya suç oranı azalır.
Özgürlük!
Umarım bu konu siyasetin ve toplumun gündemine gelmişken, basit iktidar veya muhalefet tartışmalarına kurban edilmez. Sosyal Medya Özgürlüğü denilen özgürlük, istihbarat örgütlerinin izin verdiği kadar özgürlük demektir.
Sait ÇAMLICA
Eğitimci - Yazar