'Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,
Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına.` diyordu Atsız Ata!
11 Aralık 1975'te kaybettiğimiz, büyük Türkçü Hüseyin Nihal Atsız'ın ebediyete intikalinin 39'nci yılındayız.
Yıllar geçtikçe onu daha çok özlüyor, anlıyor ve arıyoruz.
İçte ve dışta Türk'ün sıkıştırıldığı, Türklüğün unutturulmaya, Türk adının silinmeye çalışıldığı bir dönemde onun gür sesine, yenilmeyen ruhuna ve satın alınamayan kalemine ne kadar çok ihtiyacımız var!
Şimdi onun gibi biri çıksa ve onun mısralarındaki gibi karanlığa Aşk`ı haykırarak;
'Aşk için verince bu kadar emek,
Varlıktan sıyrılıp ruh olmak gerek.
Ey zaman, ey dünya! Geri gelmemek
Üzere sizlerde benimle koşun!...`
dese eve bir şey yazsa da hakikatı kucaklasak.
Ve şöyle dese sevgiliye;
'Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...`
Veya bir dosta sesleniş olsa şu dizelerde;
'od düşmüş gönlüme
söndürde derdine yan
muhanne yolu kesmiş
çöldeki merdine yan
yarınlar kalleş dolu
mert olan her düne yan`
Şu üç günlük düyaya onursuzca dalanlara şu mefkureyi gençlere anlatsa;
'Yüz paralık kurşunla gider hayat dediğin;
Tanrı yolu uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
Güzel Kızılelma'na varmadan öleceksin.'
Kahramanlık aşılasa hepimize yeniden şu cümlelerle;
'Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.`
Dalsak onun satılarına önce `Bozkuartların Ölümüne `ağlasak, sonra `Bozkurtları Diriltsek`.
`Ruh Adam` olsak Güntülü`nün gözlerinde.
`Gözlerle günah işlemekte` kalan nefsimizle, `sen öldürüyorken de, vuruyorken de benimsin` desek.
Afşin`e ağıt yazak, Altaylardan Tuna`ya Kürşad ruhlu geçlere seslensek…
Yılmasak…
Kızıl elma uğrunda kılıç şeksekte yine oraya varmadan ölsek…
Ve şöyle veda etsek hayata;
'Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim:
Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim.
Dünya denen mezellete dalsın her isteyen;
Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.
Herkese bir özleyişle yaşar…
Ben de öylece Altaylar’ın ve Tanrıdağ’ın çevresindeyim.
Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara
Son menzilin hüzün dolu kaşanesindeyim.
Artık veda zamanına pek fazla kalmadı;
Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim`
O hayatını `Boz Doğan`la Sarı Yılan` hikayesinde anlattığı gibi yaşadı.
Kimseyen eğilmedi, bükülmedi…
Haa… ne dersiniz?
Kaş kişi yılanlarla dolu bu hayatta bir Doğan misali hayat yaşar ve son cümlelerlerini yukarıdaki şekilde kurabilir?
ATSIZ`ın AZİZ HATIRASINA.
RUHU ŞAD OLUN!
Selçuk Düzgün