SİZE BİRİNİ ANLATMAK İSTİYORUM!...
ADI; AŞIK RAHMANİ!
'Aciz gönlüm ne yaşarsın dünyada
Bir arının gülden dermiş balı var
Öten bülbül neyin var ki devada
Bir goncanın has kokulu gülü var`
diyordu Erzurumlu garip ozan Rahmani.
Çok fakirdi, yoksuldu ve sakattı ama bir okadar da onurlu bir Dadaş`tı
Erzurum’da doğmuştu. Asıl adı Ali Çırçır’dı. Küçük yaşlardan itibaren aşıklık geleneği ve şiirlere ilgilenmeye başladı. Aynı dönemlerde bağlama çalmayı öğrendi.
Önceleri usta malı türküler söylenen Aşık Rahmani, çok genç yaşlarda kendi şiirlerini seslendirmeye başladı.
Uzun yıllar Atatürk Üniversitesi bünyesinde çalıştıktan sonra emekli oldu.
Sözü, sazı Erzurum`da çok bilinirdi ama ünü şehrin dışına kadar taşmıştı...
Ünlüydü ama öyle bildiğiniz sosyete sanatçıları gibi değildi.
Yetim anadolunun , garip gönüllerinde taht kuran bir ünlülüktü bu.
Tek katlı toprak damlı evleride, yağmurlu ve karlı çilelerle Malûllen emekli olduğu Üniverseteden aldığı maaşla dört çocuğun bakmaya çalışıyordu ama oda yetmiyordu .
Bu yüzden Allah`ın ona verdiği AŞIK`lık yeteneğiyle düğünlerde, bayramlarda, Âşık gecelerinde söylediği Türküler ve şiirler ile geçimine katkıda bulunuyordu.
O da yetmiyor, hafta sonları sakat eli ve ayağına rağmen mahalle aralarında tablacılık (seyyar satıcılık) bile yapıyordu.
Sakat olmak, çalışmaya mani değildi. Helal rızkın peşine koşmak gerekirdi.
Rızkının peşine koşmak ve birde hayır işlemek için Konya’da kimsesiz çocuklar yararına düzenlenen, ‘Aşıklar Bayramı’na katılmak üzere otobüsle yola çıktı.
Otobüz Erzincan’ın Sansa Deresi Mevkii'nden geçerken PKK'lı teröristler tarafından yolu kesildi.
Ogünün canlı tanığı Kazım Karabekir Belediye Başkanı’nın makam şoförü Ömer Tokgöz şöyle anlatıyor:
“Ellerinde uzun namlulu silahlarla içeri giren teröristler hepimizi aşağı indirdi. Herkes korkuyor ve ağlıyordu. Bu sırada Aşık Ali Rahmani, “Ölümden korkmayın. Ecel gelmişse kaçamayız. Bu çapulculara yalvarmayın” diye bağırdı. Bu konuşma, herkese cesaret verdi. Teröristler, yolcular arasında bulunan iki kadının öğretmen olduğunu öğrendi ve onları götürmek istedi. Kadınların götürülmesine iyice kızan Rahmani, bastonuyla üzerlerine yürüdüğü teröristlere vurmaya başladı ve dönüp bizlere ‘kaçın’ dedi. Bunun üzerine otobüsün yolcuları kaçışmaya başladı. Teröristler yaylım ateşi açtı. Aşık Ali Rahmani ile iki yolcu orada şehit oldu. Ama kaçırılmak istenen öğretmenlerle, otobüsteki diğer yolcuların canı kurtuldu.”
Âşık Rahmani elindeki bastonuyla teröristin kafasına olanca gücüyle vurarak ;`Bırakın o kızları şerefsiz Ermeni dölleri` diye haykırmıştı ve eli kanlı terörist ona silahın dipçiği ile vurarak çenesini ve dizini kırılmıştı.
Buna rağmen o ermeni dölleri kurşunları yağdırarak ozanı başından, sol göğsünden ve sağ kasığından vururlar. Yaşlı Halk ve Hak Âşığı, orada salâvat getirdikten sonra şehit düştü .
Rahmani `Nasıl Daşaş Olduk?` Adlı şiirinin bir bölümünde şöyle diyordu;
'Ogün ninem Hatun, dağı taşı inletti.
Şanlı Türk’ün ünvanı, bir kez daha ünletti.
Atam gazi oldu hey, dedem de şehit yattı.
Kahbelerden, hesabı gördük de Dadaş olduk.`
O yıl, Konya aşıklar Bayramı kahraman ve Dadaş Âşık Ali Rahmani’yi anma törenine döner.Yüzbine yakın DADAŞ cenazesine koşar ve şehit olan Âşık Ali Rahmani ebedi istirahatgâhına defn edilir.
Sonra ne mi olur? Ne olacak oda unutulur gider.
O unutulunca birileri de çıkar itin birine `Sayın` der, baş tacı yapar ve ülkeyi bölünme durumuna getirir.
Bunları hak ettik mi peki?
Evet hem de çok hak ettik.
Peki niye mi hak ettik, niye mi bu hale geldik?
Rahmani gibilerin vebali üzerimizde oyüzden.
Yüce mevlam onlara vefasızlığımızın hesabını işte böyle acı acı soruyor bizden.
Evet size birini anlacaktım ve anlattım bitti, iyi uykular...
Selçuk Düzgün