Siyasi matruşkalar, ipsiz cambazlar

Veysel BOĞATEPE

Şu yazıya başladığımda irili ufaklı toplam 83 siyasi parti vardı. RP’nin içinden AKP, AKP’nin içinden Gelecek ile Deva, MHP’nin içinden BBP ile İyi Parti, CHP’nin içinden şimdilik Yenilik Partisi çıktı.

Parti kuracağı söylenen Muharrem İnce’nin ise parti borsasına katılıp katılmayacağı çok da önemli değil çünkü 83 milyon nüfuslu (göçmenler hariç) Türkiye’de her bir milyon nüfusa zaten bir parti düşüyor.

HDP’yi ise dâhil etmiyorum çünkü Abdullah Öcalan’ın talimatıyla ilk defa 1990’da HEP adı altında, siyasi çatı oluşturmaya başlayan PKK ile onun kuyrukçularının, tıpkı tarikatlar gibi değişmeyen tek hedefleri vardır. Kendi aralarında düşünsel olarak çatışmalar olsa da ortak hedeflerinin etrafında yeniden toplanabiliyorlar. 

Kültür mantarın bile bu kadar hızla yetişmediği Türkiye’de siyasi partiler adeta matruşka gibi birbirinin içinden çıktıkça ipsiz cambazlar çoğalıyor. Pek tabii ki cambazlar çoğaldıkça da mebus borsasına yeni katılımlar oluyor fakat kapitalin borsasında spekülatörlerin kazanıp, küçük yatırımcının kaybettiği gerçek, mebus borsasında da değişmiyor.

Kazanan siyasiler, kaybedenler ise yine halk oluyor. Bu kadar çok partisi olan Türkiye’nin mevcut durumu aslında her şeyi özetliyor ancak bunu yalnızca “siyasi kriz” olarak değerlendirmek sadece küçük haritayı önümüze koyacaktır.

İç siyasete yönelik halkın dikkatini yönlendirmek için gündemde tutulan içi boş konular bu haritanın sınırları içinde dolaştırılırken, Türkiye’nin dönüştürülmesinden, rejim değişikliğine kadar her şey programlandığını ise emperyalizmin çizdiği büyük haritada görmek mümkündür.

BOP’un yeni taşeronları 

ABD başkan adayı Joe Biden’in açıklamaları açık ve net olmasına rağmen Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki petrol arayışını ABD’ye tavır olarak değerlendirmek, gerçeklere kör ya da şaşı bakmaktır.

Çünkü Türkiye’nin Rusya destekli gaz araştırmasının “Mavi Vatan” şeklinde sanki birilerine ders veriliyormuş gibi köpürtülerek gündemde tutulması, bazı gerçekleri görmemizi engelleyecektir.

AKP /ABD ilişkileri devam ederken neden böyle bir girişimde bulunulmadığı, bu ve benzer girişimlerin ardında neden Rusya’nın olduğu gibi soruları sorarak konuyu açıklığa kavuşturabiliriz. Rusya’dan S -400 Füze alınmakla ABD’ye gözdağı verildiğini varsayalım.

Öyleyse Türkiye’nin kırmızı çizgisinin silinmesine, İç İşleri bakanı Şükrü Kaya’nın 1936’da devlet envanterine kaydettiği 16 adanın, 2004’den itibaren Yunanistan tarafından işgal edilerek yığınak yapıldığına neden ses çıkartılmıyor?

Üstelik bu işgal bizzat devletin kendi kanalı TRT’nin 26 Aralık 2012’de “16 ada Yunanistan’a geçti” haberi ile dönemin Savunma bakanı İsmet Yılmaz’ın 26 Mart 2015’te, TBMM’de adaların fiilen Yunan işgali altında olduğunu teyit etmesine rağmen yalnız füze satın almak ve gaz aramakla mı ABD’ye gözdağı veriliyor?

Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini geliştirmesine elbette ki karşı değil, aksine sınır komşularının tamamıyla bölgesel çıkarlar konusunda barışçıl politika izlemesi taraftarıyız ancak Rusya ile muhalefete düştüğünde ABD’ye, ABD ile muhalefete düştüğünde ise Rusya’ya yanaştığını teyit eden birçok örneği de görmezden gelemeyiz.

İşte asıl görmemiz gereken ayrıntı, geçmişteki örneklerinde olduğu gibi ABD ile Rusya arasında sıkışan Türkiye’nin savrulduğu gerçeğidir. Joe Biden’in o açıklamalarını da bunun üzerinden değerlendirmek, analiz etmek gerekiyor.

Joe Biden’in açıklamalarından bir buçuk yıl önce henüz yayınlanmamış kitabımdan bir bölümü OdaTv 8 Mart 2019’da haber yapmıştı. Abdullah Gül’ün “Oval Ofis Portresi” başlıklı yazımda o zaman parti kuracağı söylenen Gül’ün, ABD ilişkilerini ve sahaya neden sürüldüğünü yazmıştım.

Aslında kamuoyunun birkaç ay önce dinlediği, izlediği Biden’in açıklamalarından önce o yazımı şu tespitlerle noktalamıştım: 

“(…) Bugün Gül’ün, yeniden siyasete dönme girişimlerinin ardında yine ABD vardır. Çünkü AKP ile Ortadoğu planından bir hayli yol alan küresel emperyalizm artık Erdoğan’ı kontrol etmekte zorlanıyor. Bu da BOP’un tehlikeye girmesi anlamına geliyor. O nedenle Gül ve nüvelerini yeni bir çatı altında toplayarak ve sahaya sürerek AKP’yi oyun dışına atmayı planlıyor.”

Joe Biden’de o açıklamasında “darbe ile değil, seçim ile” ifadesini kullanıyor. Benim tespitim de olduğu gibi darbe ile değil, demokratik yollarla yani seçim ile AKP’yi saha dışına atmak istiyor demiştim.

Yine 2016’da başka bir yazım da “17 / 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet” operasyonuyla ABD’nin, AKP’den desteğini çektiğini ve hatta üzerini çizdiğini yazmıştım. Dört yıl önce yaptığım bu tespiti bugün Biden “Muhalefete açıkça desteğimizi belirtmeliyiz.

Bunun bir bedeli olmalı” sözleriyle teyit ediyor. O nedenle ABD’nin endişesi Akdeniz’deki petrol arayışı falan değil Türkiye’nin Rusya’ya yanaşması, üs bölgelerine erişim ve BOP’u yeniden uygulamaya koymak için taşeron olarak kullanabileceği yeni bir çatıya ve cambazlara ihtiyaç duymasıdır.

Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi isimlerin yeni bir çatı altında toplanmasının, Abdullah Gül’ün adaylığının gündemleşmesinin nedeni de budur. 

Kazınan badem bıyıktan çıkan mesaj

Bugün Abdullah Gül’ün CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olacağı yönündeki tartışmalar, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ise bu yöndeki soruları “isterse aday olabilir” gibi yuvarlak sorularla geçiştirmesinin okumasını doğru yapmalıyız. Çünkü buzdolabına kaldırılan açılım, yeni oluşumların ittifakıyla yeniden ısıtılarak Türk milletinin önüne koymanın hesapları yapılmaktadır.

CHP’nin ödünç oy vererek baraj atlattığı HDP’nin, CHP ile seçim ittifakı yapmasının nedeni de bu hazırlığın bir parçasıdır.

Bugün Abdullah Gül’ün adaylığının konuşulması, Fethullah Gülen’i “bilim insanı” olarak pazarlamaya çalışan ve açılım sürecinde de TSK’ne, cumhuriyete hakaretler savuran “yetmez ama evetçi”lerden liberal Hasan Bülent Kahraman ile Fethullah’ın Zaman Today’s yazarlarından Rumeysa Kiger’in, İBB’nin “Kültür Sanat Platformu”nun danışma kurulunda yer alması da programın bir parçasıdır. Bu parçaları birleştirdiğinizde Puzzle’de ki resim de ortaya çıkacaktır.

Daha net ifadeyle, Türkiye’deki seçimlere matruşkalar gibi bölünerek hazırlanan sadece Türk siyaseti değil, ABD’de hazırlık ve yatırım yapmaktadır.

Bu nedenle ABD ile CHP’nin ortak adayı Abdullah Gül’ün badem bıyığını kazıması imaj değişikliği değil, CHP’nin tabanını ve laik kesimi manipüle etmeye yönelik sempati avcılığıdır. Çünkü laik, cumhuriyetçiler tarafından Abdullah Gül,”sempatik, uzlaşmacı, demokratik” olarak değerlendirilmesi dikkate alınarak badem bıyık feda edilmiştir.

Ancak bazı muhafazakâr kesimin eleştirisine, tepkisine neden olsa da Gül açısından bakıldığında bunun hiçbir önemi yoktur. Çünkü şimdilik o alanda ki görevini tamamlamıştır. İhtiyaç duyulduğunda eski imajıyla yeniden meydan kürsülerinde taraf bulması hiç de zor olmayacaktır. 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Gül hakkında sorulara yanıt vermek yerine “Abdullah Gülden neden korkuyorlar?” şeklindeki soruyu, soruyla geçiştirme çabası ile Biden’i “Erdoğan’ın değirmenine su taşımasın” şeklindeki uyarısının nedeni de Abdullah Gül’ün şimdiden yıpratılmasını önlemeye yönelik manevralardır. Oysa Biden’nin su taşıdığı değirmen AKP değil, genel başkanlığını yaptığı CHP ve Kılıçdaroğlu kadrosudur.

İddia ettiği gibi kimsenin Abdullah Gül’den korktuğu falan da yoktur. Asıl mesele, tartışılan konuyla ilgili kendisinin söylem ve tavırlarındaki samimiyetsizliktir.

Eğer gerçekten de Abdullah Gül’ü tanımıyorsa bu yazının sonunda verilen linkten iki farklı portresini okuyabilir. Böylece karşısına çıkacak olan iki kahramandan, kendine en uygun olanı seçerek kaldığı yerden macerasını sürdürebilir. 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.