SİYASETTEN İNSAN MANZARALARI
MHP’de “Değişim Hareketi” sivil bir ihtilal teşebbüsüdür. Hani televizyonlarda Yasemin Yalçın’ın oynadığı “İtilmiş ile Kakılmış” karakteri var ya... İşte o karakterlerin yerine Ülkücüleri koyun... 18 yıldır ezilen, demokratik hakları elinden alınan, maraba yerine konulan, horlanan, azarlanan bozkır çocuklarının onur isyanıdır.
Teorik olarak asil bir duruş görünen bu hareketin içine sızmış farklı tipleri sizlere tasvir etmeye çalışacağım. Bu tasvirleri 2004 yılından beri içinde bulunduğum muhalefet karargâhlarında bir romancının gözlemlerine dayandığını bilmenizi isterim.
KÜTÜKÇÜLER : “Değişim Hareketi”nin sağanak yağmurları başladığında ortaya çıkarlar. Yağmurların sele dönüşeceği günü sezgileriyle bilirler. Tecrübeyle sabittir ki o seller kütükler getirecektir. Selin önünden ne kadar kütük toplarlar ise o kadar kârlı çıkacaklardır. Bunlar bozkır insanının tabiri ile “şark kurnazı”dır. Eğer başka bir adayın deresinde sel varsa hemen o karargâha koşarlar... Kütükçüler aslında sevimli tiplerdir, hoş sohbettirler, öyle vekillik, bakanlık, MYK üyeliği beklemezler; muhtar adaylığı veya meclis üyeliğine fit olurlar. Kongre süreci bittikten sonra yeniden statükoya biat edip, “eleştiri yasssah gardaşım” diye korumacı rollerine soyunurlar.
ESKİ KAŞARLAR: Peynir kültürüm zayıf olduğu için eski kaşarın lezzet sırrını anlatamam ama siyasetteki eski kaşarlar üstüne bir roman bile yazabilirim. Bir yıl önce, üç yıl önce hiç ülkücü tavır göstermeyen tam aksine “Devlet Bey bu harekete Allah’ın bir lütfudur, lidere biat şerefimizdir” diye abartılı ve ağdalı bir üslupla Beyaz Saray’ın katlarında, siyasi mahfillerde gününü gün eden bu eski kaşarları genel başkan adaylarının karargâhlarına postu sererler.
Meselâ siz bir odaya çekilip altı yedi arkadaş samimi bir sohbet koyulaştırdığınızda pat diye içeri dalarlar:
“Efendim ben Filanca ilin milletvekili felanca... Hoş geldiniz!..” derler.
Boyunu gösterip tokalaştıktan sonra çat kapı dışarı çıkarlar. Tabii o arada sizin sohbet konusunu gümletmiştir.
Eğer “Ooo sayın vekilim, hürmetler” demek hatasını işlerseniz yandı gülüm keten helvası; ayaküstü bir Meclis hatırasını anlatmadan dışarı çıkmazlar.
Bazan da şöyle olur:
Yirmi kişi bir konuyu tahlil ediyorsunuz. Üstelik herkesin bildiği bir konudur. Hemen dur işareti şeklinde elini havaya kaldırırlar:
“Hayır efendim, siz bu konuyu bilmiyorsunuz. Ben anlatayım da benden öğrenin” derler.
Anlattığı şeyler basit gazete küpürleridir. Üstelik farklı bir şey de söylemezler. Eğer siz farklı bir şey duyacağınız beklentisine kapılırsanız hayal kırıkılığı yaşarsınız, tansiyonunuz da yükselebilir...
Genel başkan adaylarının karargâhları bu eski kaşarların defile meydanıdır.
Tecrübeyle sabittir ki kongre süreci bittikten sonra eski kaşarlar “isimlerini yıpratmamak” adına piyasadan çekilirler. Entellektüel düzeyi yüksek etkinliklere bile davet etseniz gelmezler. Zaten onlar genel kültür düzeylerinin entellektüel ortamlarda sönük kalacağını çok iyi bilirler.
HAMALLAR: Her genel başkan adayının karargahında yükün en ağırını hamallar taşır... Ama yaptıkları işi kimseye beğendiremezler... Kenardan seyirciler, hınk deyiciler, goygoycular sürekli kusur bulurlar... Hamalların seveni kadar sevmeyeni de çoktur. Hatta aynı karargâhta sevmeyenler ikili üçlü bir araya gelip sürekli fiskos yaparlar. Sosyal medyada en çok onlar saldırıya uğrar, en çok onlar yıpranırlar... Cevap verseler bir türlü, vermeseler bir türlü... Zaten el içinde kesilen merkep kuyruğuna kimi uzun der, kimi kısa der... Adına ister siyaset hamallığı deyin, ister ülkü hamallığı zor zanaattir vesselâm.
HASBİ ÜLKÜCÜLER : Siyasette ederi en düşük kesimdir. Konvoylara katılırlar, bayrak sallarlar, gelişmeleri heyecanla takip ederler, sosyal medyada büyük mücadele ederler, Anadolu Otel yollarında kan ter içinde kilometrelerce yürürler, Tomaların önünde ölümüne saf tutarlar... Bunların yaşları da hayli geçkindir... Şu darı dünyada, ömrümüzün son deminde azıcık başarı yakalayalım, evlatlarımıza torunlarımıza yaşanabilir bir vatan bırakalım diye ne hayaller kurar gariplerim... Olmadı mı olmaz bir türlü... Esrük bir sevdadır kalplerinde yaşayan. Siyaset kaşarları hep onların omuzlarına basarak yükselirler, kimi zaman “İtilmiş” olurlar, kimi zaman “Kakılmış”... Yine de kaderlerine razı olurlar, “Ne yapayım, gidecek başka kapımız mı?” var diye kaderlerine boyun eğerler. Bir aşk hikayesidr onlarınki, siyah beyaz bir film gibi...