Bugünkü yazımda sizlere Türkiye Büyük Millet Meclisinde takdir ettiğim bir kadın milletvekilinden bahsedeceğim.
Tek başına direnen ve mücadele eden bir kadından.
“Kim bu kadın” diye merak edenleriniz olacak tabii ki…
Bildiğiniz üzere ülkemizde sıradan bir kadın zaten milletvekili olamaz. Ya çok bilgili olacak, ya çok zengin olacak, ya da çok mücadeleci olacak.
Bu kadında maşallah hepsi var.
Yani anlayacağınız “sıra dışı” bir kadın
Üstüne üstlük zarifliği ve güzelliği de var.
ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunu.
Harvard Üniversitesi’nde Yükselen Liderler Eğitim Programını da tamamlamış.
Fransızca ve İngilizce biliyor.
Keza iş kadını, yani kadın patronlardan.
Bugüne kadar yaptığı eylemlerden dolayı pek çok kişi adını duymuştur sanırım.
Bana göre Meclisin en çalışkan kadın milletvekillerinden biridir.
Peki, kim bu kadın?
Bağımsız Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka.
Onu ilk defa 2014 yılında TBMM Genel Kurulu’nda, CHP adına sığınma evlerinde kalan kadınların oy kullanabilmesi için önerge vermesi sırasında yaptığı konuşmada tanımıştım.
Kendisine laf atan AKP’lilere “Valla şeytan diyor ki, çıkar şu ayakkabını fırlat, ama bir ayakkabıma bakıyorum, bir de sizlere. Değmez diyorum açıkçası” demişti.
İlk önce, pahalı ayakkabı giyip de kadın haklarına sahip çıkan “zengin hanım lütfetmiş” diye içimden geçirmiştim.
Şiddeti önlemek adına şiddete başvurmaya kalkan bir kadın…
Birçoğuna göre bu doğru bir davranış değildi, ama…
Evet, aması vardı.
Çünkü üstüne fazlasıyla gidilmişti. Meclisteki konuşması sırasında bağırıp çağıran erkek sesleri arasında kadınların sesi hiç mi hiç duyulmuyordu.
Ancak, kadın bedeni üzerinden siyaset yapan erkeklere “Sizlersiniz o katilleri cesaretlendiren” şeklindeki cümlesi de “cuk” oturmuştu.
Aylin Nazlıaka ile ilk tanışmamız ise 2014 yılında oldu. Arkeologların istihdamı için “açlık grevi” kararımda kendisinden yardım istemek için gitmiştik.
Doğrusunu söylemek gerekirse, o gün bana pek de samimi gelmemişti.
Sanki bizi geçiştirmek ister gibi bir duygu içerisindeydi.
Görüşelim falan dediyse de bizim konuya oralı dahi olmadı. Arkeolog istihdamını gündemine bile almadı.
Belki de çok yoğundu.
Belki de çok daha önemli konuların peşindeydi.
Orasını Allah bilir…
Eğer açlık grevini yapmış olsaydım, bu eylemci kadın mutlaka beni desteklemeye gelirdi. Hemcinsini bu eylemde yalnız bırakmazdı diye de düşünüyorum.
Aylin Nazlıaka, ayakkabı fırlatma meselesinden sonra 14 Şubat Cumartesi günü “One Billion Rising” etkinliğinde dans etmesiyle gündeme geldi.
Aksilik ya… Tam da bu sırada Özgecan katledilmişti.
Tayyip Erdoğan’a fırsat doğmuştu.
Erdoğan, isim vermeden Nazlıaka’ya ve diğer kadınlara “Hunharca katledilen Özgecanımızın öldüğü gün dans ediyorlar. Ya sen biliyorsan bir Fatiha oku, bilmiyorsan rahmet dile. Ölüm karşısında, acı karşısında dans etmek nedir bizim kültürümüzde. Belli, tabi ateş düştüğü yeri yakar” diyerek eleştirmişti.
Oysaki “One Billion Rising” etkinliği dünyanın her yerinde kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddete, tecavüzlere, enseste, sünnete ve seks köleliğine dikkat çekmek adına gerçekleştirilmek için seçilmiş bir “isyan” günüydü.
Bu nedenle birçok kadın günler öncesinden 14 Şubat’a yönelik hazırlanmıştı.
Nazlıaka, “O dans Özgecan için değildi. Ben Özgecan’ın da her gün bir cinayete kurban giden kadınları da unutturmayacağım. Mücadelem bunun içindir. Unutursak kalbimiz kurusun!” dese de yandaş kanallar ve rakibi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bu dansı Nazlıaka’nın aleyhinde uzun süre kullanmaya çalıştı.
Tam ortalık durulmuştu ki Nazlıaka bu sefer de CHP’li bir milletvekilinin TBMM makam odasının duvarındaki Mustafa Kemal Atatürk resmini indirdiği iddiasıyla kamuoyunun gündemine bomba gibi düştü.
Nazlıaka, “.. şunu bilmenizi isterim; bu olay, ismimin Aylin Nazlıaka olduğu kadar gerçek. Açıklamamam, kişiyi korumakla ilgili değil, ilkesel bir duruştur. Bu ilkesel duruşlar belki bugün anlaşılmayabilir ama tarih bu ilkesel duruşları değerlendirecektir" dediyse de Parti Yüksek Disiplin Kurulunda anlaşılan o ki, kimseyi inandıramadı.
Asılsız ve gerçeğe aykırı iddialar ortaya atarak, CHP’nin kamuoyunda tartışılmasına neden olduğu gerekçesiyle CHP’den ihraç edildi.
Bizim insan hakları, çevre, kültür ve sanat konusunda mücadeleci vekilimiz gözyaşları içinde şu açıklamayı yaptı: “Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet değerleri için verdiğim mücadele son nefesime kadar sürecek”
Oysaki Şafak Pavey, 2015 Haziran Genel Seçimlerinde CHP’den milletvekili seçildiği halde HDP’ye oy verdiğini açıklamıştı. Seçimlerde bir oy bir oydur mantığı ile seçmene giden ve halktan partisine oy isteyen bir vekil nasıl olur da başka partiye oy verir? Bunu anlamak mümkün değil, üstelik etik de değil.
Aslında Şafak Pavey, kendi seçmenini kandırdığı için Disiplin Kuruluna sevk edilip ihraç edilmeliydi. Tam tersi oldu. Pavey’i koruyan CHP, Atatürkçü bildiğimiz Nazlıaka’yı attı.
Aylin Nazlıaka toplumsal konularda gündem yaratmayı ve kamuoyunun dikkatini çekmeyi çok iyi bilen bir siyasetçiydi.
Meclisteki anayasa oylamalarında “kelepçe” eylemi ile adını yine gündeme taşımayı başarmıştı.
Bu eylem de durup dururken, hadi kendimi kelepçeleyeyim de, basın beni manşet yapsın mantığında yapılmamıştı.
Anlatılanlara göre, kelepçe eyleminden 5 gün önce yazılı, 3 gün önce ise sözlü olarak gündem dışı konuşma talep etmişti. Meclis içtüzüğünün 59. maddesine göre herkesin gündem dışı konuşma hakkı vardı.
Ancak, AKP muhalefetin sesini kısmak ve biran önce Anayasa rejim değişikliğini çıkartmak telaşındaydı. Bu nedenle, TBMM Başkanvekili AKP’li Ayşenur Bahçekapılı tarafından Nazlıaka’nın önergesi reddedilmişti.
Nazlıaka, bu sefer kendini kürsüdeki mikrofona kelepçeleyerek Başkanlık Anayasasını protesto etmeye kalkarak Türkiye’nin siyaset tarihinde bir ilke imza atmıştı.
Nazlıaka, bağımsız milletvekili olduğu için konuşma hakkının kullandırılmadığını söyleyerek “hayır” oyu vermeleri için MHP lideri Devlet Bahçeli’ye, MHP milletvekillerine ve vicdanlara seslendi.
AKP muhalefetin sesini kısarak, biran önce Anayasa değişikliğini çıkartmak ve halka oylatma telaşındaydı. Oysa Nazlıaka, gelecek seçimler için değil, gelecek nesiller için siyaset yaptığını kanıtlarcasına Meclis kürsüsünde kelepçelenmiş elleriyle direniyordu.
Bu sırada AKP’li bir milletvekilinin bir el işaretiyle AKP’li kadın milletvekilleri Nazlıaka’ya yavaş yavaş ve sinsice yaklaşarak onu ablukaya almaya başladılar.
AKP Grup Başkan Vekili İlknur İncegöz büyük bir maharetle kelepçeyi maymuncukla açmaya çalıştı. Beceremeyince tornavidayı eline aldı.
AKP’li kadın milletvekillerinin adeta gözleri kararmıştı.
Meclisteki bir erkeğin talimatıyla kadın kadına bir mücadele başlamıştı. Mecliste birçok eyleme tanık olmuştuk olmasına da, kadının kadına şiddet eylemine ilk defa tanık oluyorduk.
Nazlıaka’nın yanına destek amaçlı CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey ve HDP İstanbul Milletvekili Pervin Buldan gitti. Ve daha başkaları da.
Kadın milletvekilleri hemcinsleri olan Nazlıaka’nın saçını çektiler, tekme attılar, kolunu büktüler. Bileğini incittiler.
Meclis salonunda ilk defa kadın çığlıkları yankılanıyordu.
İnsanın tüylerimi diken diken eden bir sahneydi.
“Meclise Köpekler giremez” pankartını kaldıran AKP Antalya Milletvekili Gökçen Özdoğan Enç’in saldırısını engellemeye çalışan HDP Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan’ın saçları çekilmişti.
Bir kolu ve bir ayağı protezli Şafak Pavey ise bu arbede sırasında yere düşmüş ve protezi çıkmıştı.
Bir başka kadın milletvekili de saçından sürüklenmişti.
Göğsüne darbe yiyen HDP’li Pervin Buldan ise tekerlekli sandalyeyle hastaneye kaldırılmıştı.
Korkutucu ve ürkütücü bu olaydan sonra Genel Kuruldan çıkartılan Nazlıaka, oradaki kadın milletvekillerine şöyle sesleniyordu: “Acı olan bana müdahale edenler AK Partili kadın vekillerdi. Oysa Cumhuriyetten önce biz kadınlar yok sayılıyorduk, oy bile veremiyorduk.”
Bence Aylin Nazlıaka’nın bu sözleri geleceğe bırakılan en güzel mesajlardan biriydi.
Bu olayın akabinde Talat Atilla televizyon programında “kelepçeli - kırbaçlı fantezi” sözleriyle Nazlıaka’ya cinsel fantezi imalarında bulunundu.
Nazlıaka’yı yeni bir mücadele bekliyordu. Derhal Talat Atilla’ya dava açtı.
Ankara 3‘üncü Hukuk Mahkemesinde görülen dava geçen gün karara bağlandı.
Talat Atilla’nın kadın kimliğini hedef alan, aşağılayan ve kadın şiddetini artırmaya hizmet eden “kelepçeli - kırbaçlı fantezi” sözlerine karşılık Nazlıaka'ya ödeyeceği tazminatın bedeli 5 bin liraydı.
Sadece parmak kaldırmak için Meclise milletvekili olarak giren kadınların zihinlerindeki engeli aşmak kolay iş değildi.
Bu mecliste, fikirlerini çekinmeden söyleyen, konuşan, sorgulayan Nazlıaka gibi yürekli, mücadeleci, akıllı kadınlara ihtiyaç vardı.
Aylin Nazlıaka, Meclis kürsüsüne kendini “kelepçeleyerek” eylem yapan ilk milletvekiliydi.
Ancak son olmayacaktı.
Türkiye siyasi tarihinde eylemci kadın milletvekili olarak Aylin Nazlıaka hafızalardan asla silinmeyecekti…
Dr. Binnur Çelebi
siyasetcafe.com